Sancak’ın gölgesi: Muammer Zukorliç

Muammer Zukorliç 1970 yılının 15 Şubat gününde Sancak’ın Tutin beldesine bağlı Orlje köyünde dünyaya gözlerini açtığında Sancak’ın kaderi şekilleniyordu. Ailesi ve akrabaları farkında değildi fakat küçük Muammer büyüdüğünde Sancak’ta bir efsane haline gelecekti.
Zukorliç’in hayatına bakmadan önce Sancak bölgesini biraz tanımak gerekir. Zira Sancak’ın durumunu bilmeden Zukorliç’in yaptığı çalışmaların önemi anlaşılamaz. Günümüzde Sırbistan ile Karadağ arasında kalan Sancak bölgesine, Müslümanların yaptığı ilk seferler 1392 sonrasına tekabül etmektedir. 1455 yılına gelindiğinde Gazi İsa Bey tarafından tamamı fethedilerek Osmanlı idaresine geçmiştir.
Bu dönemde İslâm’la tanışan Sancak’ta halk zamanla İslâm’ı benimsedi. Birçok cami, medrese inşa edildi.
- Yıllarca huzur içinde yaşayan Sancaklı Müslümanlar, Osmanlı’nın çöküşünden sonra Yugoslavya’nın Komünizmi ve Sırbistan’ın faşist tutumu neticesinde çeşitli zulümlere maruz kaldı. Camiler, medreseler kapatıldı. Sırf Müslüman kimliklerini korumak istedikleri için insanlar yargılandı. Birçok aile hicret etmek zorunda kaldı. Sancak’ta İslâmî şuur önemli ölçüde kaybedildi.

Zukorliç böyle bir dönemde çocukluğunu geçirdi. Babası köyünde tanınan bir isimdi. İyi bir aileye mensup olduğu için okul öncesinde iyi bir İslâmî eğitim aldı. İlk öğretimini Ribarice köyünde bitirdikten sonra lise için Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Medresesi’ne kaydını gerçekleştirdi. Medrese yıllarında İslâmî ilimlere yatkınlığını ve ilgisini fark etti. Fakat dönemin Bosna’sında bu ilgiyi besleyebilecek ve olduğu seviyeyi aşmasını sağlayabilecek ilmi ortam henüz yoktu. Kur’ân-ı Kerîm tilaveti hususunda kendisini yetiştirdi fakat vahyi anlamak için Arapça öğrenmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu süreci el-Cezîre canlı yayınında şu sözlerle anlatmıştı:
“Çocukken Kur’ân-ı Kerîm’i açıp okuyorduk fakat anlamıyorduk. O günlerde bu durum beni rahatsız ediyordu. Kur’ân’ı anlayacağım günün hayalini kuruyordum. Saraybosna’da medreseye kaydoldum fakat orada öğrendiğimiz Arapça oldukça sınırlıydı ve Kur’ân’ı anlamam için yeterli değildi. Medreseden sonra bir Arap ülkesine gidip Arapça öğrenmeyi düşündüm.”
Bu düşüncesini gerçekleştirmek için seyahat vizesi alarak Zeytune Üniversitesi’ne kaydolmak için 1989 yılında Tunus’a gitti. Zeytune Üniversitesi, Yugoslavya’nın İslâmî eğitim almak için yurt dışına gidenleri desteklememesinden dolayı kayıt yapamayacağını belirtince Cezayir’in Konstantin şehrine giderek o dönemlerde meşhur olan Emir Abdulkadir Üniversitesi’ne kayıt için başvuru yaptı. Burada da benzer sorunlarla karşılaştı fakat üniversitenin hocalarından Şeyh Urve’nin Zukorliç için yazdığı referans mektupları üç ayın sonunda olumlu sonuç verince Şeriat Fakültesi’ne kaydını gerçekleştirdi. Fakültede Muhammed Gazali ve Yusuf el-Karadavi gibi önemli âlimlerden dersler aldı. Aynı zamanda Cezayir’deki hararetli siyasî ortam kişiliğinin şekillenmesinde önemli bir etken oldu. Cezayir İslâmî hareketinin en önemli gruplarından olan Selamet Cephesi’nin 1991’de elde ettiği başarıları ve hemen ardından yapılan darbeyi dikkatle takip etti. Kuşkusuz ilerleyen yıllarda siyasete atılmasında bu üniversite dönemlerinde elde ettiği tecrübelerin önemli etkisi vardı. Sadece Arapça öğrenmek için geldiği Cezayir’den 1993 yılında İslâm Hukuku alanında ihtisas sahibi olarak ayrıldı.

Sancak’a dönünce Sancak İslâm Cemaati Meşihatı’nın kuruluşunda bulundu ve ilk başkanlığa seçildi. 2003 yılına kadar bu görevi sürdürdü. 2007 yılında baş müftü seçildi. Göreve başladığında önünde adeta bir enkaz vardı. Yugoslavya’nın dine karşıt politikaları, İslâmî hayatı adeta durma noktasına getirmişti. Zukorliç bu dönemi şu sözlerle anlatıyor:
“Cezayir’den döndükten sonra Sancak’ta göreve başladım. Adeta sıfırdan başladık. İnsanlar İslâm’ı bilmiyordu. Büyük bir cehalet mevcuttu. Sadece belli başlı rutinlerden ibaret kalmıştı. İnsanlar Kur’ân’ı bilmiyor sadece cenaze ve mevlütlerde okuyordu. Üzerimizde büyük bir sorumluluk vardı.”
Üzerinde hissettiği sorumluluk onu çalışmaya itti. Cezayir’de tanıştığı hocalardan ve gördüğü siyasî ortamdan dolayı teşkilatçılık öğrenmişti.
- İlk önce insanların İslâm’ı öğrenebileceği üç tane küçük medrese kurdu. Bu medreselerde Arapça, Fıkıh, Hadis, Tefsir gibi temel İslâm ilimleri okutuluyordu. Bu eğitim ve davet süreci meyvesini vermeye başlayınca büyük bir külliyenin inşasına vesile oldu. Novi Pazar Üniversitesi’nin kurulmasını sağladı.
Üniversitenin İslâm Araştırmaları Fakültesi’nde dekanlık yaptıktan sonra bir müddet rektörlük görevinde de bulundu. Birçok hayır kurumu kurarak ihtiyaç sahibi insanlara yardımlarda bulundu. Kütüphanelerin açılmasını çok önemsiyordu. Büyük kütüphanelerin açılışına vesile olarak İslâm ilimlerinin önemli külliyatlarını temin etti ve Sancak’taki Müslümanların istifadesine sundu. İslâm’ın Sesi adında bir dergi çıkararak halkın anlayabileceği şekilde ilmi, ahlaki ve siyasi meselelere değindiği makaleler kaleme aldı. Camilerde vaazlar vererek davet çalışmalarında bulundu. Bu çalışmaların neticesinde toplum önemli ölçüde İslâmî şuuru geri kazandı.
Yirmi yıldan fazla bir süre müftülük yaptıktan sonra istifa eden Zukorliç, siyasete atılarak Müslümanların hakkını farklı bir alanda savunmaya başladı. Siyasete neden atıldığına yönelik soruları şöyle cevaplıyordu: “Ben aslında siyasete atılmayı düşünmüyordum. Bu Allah’ın bana yazdığı kaderin tecellisidir. 20 seneden fazla müftülük yaptım. Birçok talebe yetiştirdim. Artık o talebelere bir yol açmak adına müftülük görevini onlara bıraktım. Sancak’ta yaptığımız bunca çalışmanın siyaset vesilesiyle artabileceğini ve korunabileceğini görünce, Müslümanların maslahatını düşünerek siyasete girdim. İlk başlarda istemiyordum fakat zamanla bunun zaruri olduğunu gördüm.”

Milletvekili seçilip Sırbistan parlamentosuna girdi. Yaptığı konuşmalarda Sancak’ın durumundan, Müslümanların maslahatlarından bahsetti. İlkeli bir siyaset yürüttü. Kimseyi ayrıştırmadan fakat Müslüman kimliğinin gereklerinden vazgeçmeden çalışmalarını sürdürdü. Her ne kadar siyasete girmiş olsa da o halkın gözünde her zaman “müftü”ydü.
6 Kasım 2021 yılında geçirdiği kalp krizi sonucunda hayatını kaybetti. Bu ani ölüm başta Sancak olmak üzere tüm dünya Müslümanlarını derinden üzdü. Cenazesinde binlerce kişi hazır bulunarak, mümin ve muvahhid olduğuna şahitlik etti. Cenaze namazının ardından Alem Altun Camii’ne defnedildi. Küçük bir mezar taşından ibaret olan kabri kuşkusuz bizlere çok şey anlatıyor.


Ölümüne dair ortaya bazı iddialar atıldı. Zukorliç’in etkili bir kişiliğe sahip olması ve İslâm daveti rakiplerini rahatsız ediyordu. Bundan dolayı zehirlenerek şehid edildiği iddia edildi. Hakikati sadece Allah bilir. Bizim bildiğimiz ise Zukorliç’in şehadete sürekli vurgu yaptığı ve şehid olmayı arzuladığıydı. Bu arzusunu şöyle ifade etmişti: "Allah yolunda savaşmanın önemi, ölümü hayata tercih etmek değildir. Bir şehidin fedakarlığının en yüce niteliği, bu dünyada kendisine fayda sağlamayacak bir şey uğruna canını feda etmesidir. Bu yüzden şehit, ahirette elde edilebilecek en güzel yeri kazanır."