Osmanlı’da medrese geleneği ve Balkanlar

Balkan coğrafyasında resmî ve fiilî olarak 500 yıl boyunca varlığını koruyan Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgedeki tarihsel varlığı, asırlara yayılan bir süreç içerisinde yalnızca siyasî ve tarihî anlamda değil sosyolojik bir köklü dönüşüm de gerçekleştirdi. 1389 Kosova Meydan Muharebesi ile Balkan coğrafyasının ana aktörlerinden biri konumuna gelinmesinin ardından 1526 Mohaç Meydan Muharebesi ile bölgenin tek hâkim imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut başarısının anahtarı, günümüzde dahi tartışılmaya devam edilen en önemli olgulardan biri haline geldi. Döneminin modern ordu tekniklerinde öncü olması ve devşirme sisteminin ordu yapısına kazandırdığı başarının yanı sıra en önemli unsur "İstimalet Politikası"
olarak tanımlandı. Bulunulan bölgede gönülleri kazanma, toplumların insana dair olan tüm unsurlarının merkeze alınarak gönülleri İslâm’a yaklaştırma politikası bugün dahi Müslüman Balkan toplumlarının yanında Müslüman olmayan Balkan toplumlarının da sosyolojik yapısında hâlâ varlığını sürdürmekte. Bu anlamda başta Sırp, Bulgar, Makedon gibi önemli Balkan toplumlarında dikkate değer bir oran kendisini hâlâ Doğu kültürüne ait görmekte ve Avrupa’ya karşı olumsuz bakması günümüze kadar devam eden en önemli, Balkan gerçekliği oldu.

İstimalet politikasının başlangıcı olarak “seyyah dervişlerin” bölgeye gelerek halka tebliğler gerçekleştirmesi konusunda bugün dahi Balkan sosyolojisinin canlılığını ve manevi önemini koruyan Sarı Saltuk 13. yüzyılda; Batı Trakya, Dobruca (Romanya), Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya gibi önemli yerlerde Bektaşî tekkeleri kurarak bölge halkları ile yakın temasta bulunmuş ve Balkan toplumları hızlı şekilde İslâm’ı benimseyerek Müslüman olmuştur. Yine 15. yüzyılda Halvetî tekkeleri, 16. yüzyılda Mevlevî tekkeleri, 18. yüzyılda Rufai tekkeleri, 18-19. yüzyıl Nakşibendî Tarikatı’nın tekkeleri bölgenin İslâmlaşmasında önemli rol oynamıştır. Ek olarak, Osmanlı Ordusunun en önemli yapıtaşlarından biri olan Yeni Çeri Ocağı’na bağlı askerlerin büyük çoğunluğunun Bektaşî Tarikatı’na bağlı olması bugün Balkan coğrafyasında hâlâ sınır bölgelerinde ve gizli kalan birçok bölgede tekkeler kurulmasını sağlamıştır.
Balkan sosyolojisinde yaşanan bu köklü dönüşüm, Boşnak ve Arnavut toplumlarının da kitleler halinde İslâmiyet’i kabul etmesine vesile olmuştur. Nitekim bölge toplumları İslâm dinini kendi millî kimlikleri ile oldukça sıkı bir şekilde entegre ederek Türk-İslâm sentezinin en önemli örneklerini oluşturmuştur.

- Eski Boşnak ilmihallerine bakıldığında “Ne zamandan beri Müslümansın?” sorusu yerine “Ne zamandan beri Türksün?” sorusu Türk-İslâm kimliğinin güçlü bütünleşik yapısının Balkanlar’daki dönüşümünü ortaya koymuştur. Günümüzde dahi Balkanlar’daki Boşnak toplumlar, milliyetçi Balkan toplumları tarafından “Türk” olarak adlandırılmaya devam etmiştir.

Özellikle İslâmiyet’i kabul eden en hızlı toplum olan Boşnaklar içerisinden önemli paşalar, Osmanlı eğitim sisteminin anahtarı olan Enderûn’da yetişerek Balkan bölgesinde görevlendirilmiştir.
Balkan coğrafyasında görevlendirilen Osmanlı paşalarının başta Saraybosna, Üsküp, Kosova ve Novi Pazar’da olmak üzere Türk-İslâm şehirleşmesine önem vermeleri günümüze önemli bir miras olarak kalmıştır.
Çünkü yukarıda bahsetmeye çalıştığımız üzere, Balkan toplumları İslâmiyet’i kabul ederken din ile olan bağlarını millî kimlikleri üzerinden kurmuştur ve bu durum, Balkan milliyetçiliği de dikkate alındığında İslâm dininin bir modern ulus kimliğinin korunmaya çalışması sonucu günümüze kadar güçlü şekilde ulaşmasını sağlamıştır. Bu anlamda, bölge halklarından devşirilip bölgeye atanan Osmanlı paşalarının Türk-İslâm şehirleşmesinde önemli vakıf yapıları inşa ettirmesi sonucu günümüz Müslüman Balkan toplumlarının millî kimlik ve dinî kimlik bütünleşmesindeki güçlü bağ nedeni ile önemli yapıların korunmasında başarı sağlanmıştır.

- 14. yüzyıldan itibaren Balkan coğrafyasındaki Osmanlı şehirlerinin önemli simgeleri arasında bulunan medreseler, Osmanlı camileri ile birlikte günümüze kadar Türk-İslâm şehir yapısının en güzel örneklerini teşkil etmiştir. Osmanlı şehirlerinin ziyareti kapsamında en uğrak noktalar arasında bulunan şehirler arasında başta Saraybosna, Üsküp, Prizren olmak üzere Berat ve Ergiri de Osmanlı medreselerinin en güzel, estetik ve tarihî örneklerini barındırmakta ve korumaktadır.
Ancak Balkan coğrafyasında saklı güzellikleri ile bazı şehirler, bölgeler, kasabalar Osmanlı şehirlerinin en önemli örneklerini teşkil etmelerine rağmen biraz hüzünlü bir yalnızlık içerisinde bırakılmıştır. Belki tarihsel gerilimler nedeniyle, belki 1990’larda yaşanan ve birçok soykırıma, katliama, yıkıma yol açan Yugoslav İç Savaşı’nın da acı hatıralarının da henüz çok taze olmasından kaynaklı Sırbistan’a mesafeli yaklaşılması Osmanlı şehirlerinin en güzel örneklerinin bazılarının atıl kalmasına neden olmuştur. Üstelik Sırbistan sınırları içerisinde Türk kökenli vatandaşların yaşadığı yaklaşık 2 bin nüfuslu Biljača kasabası dahi varlığını korumaktadır.
Sırbistan sınırları içerisinde bulunan ve çoğunluğunu Boşnak Müslüman nüfusun oluşturduğu Sancak Bölgesi, bugün Osmanlı şehirleşmesinin Balkan coğrafyasındaki en estetik ve tarihi eserlerini, yapılarını korumaya devam ediyor. Sancak Bölgesi’nin bir özerk yapısı bulunmamakla birlikte kendi millî kimliklerini korumaya yönelik talep ve isteklerini dile getiren Boşnak Millî Konseyi bulunmaktadır. Sancak Bölgesi, isminden de anlaşılacağı üzere 1865’te Novi Pazar (Yeni Pazar) Sancağının kurulması ile ismini almıştır. Bölgenin günümüzde Sırbistan ve Karadağ sınırları içerisindeki şehirleri kapsayan genişliği, 1913’te Kuzey ve Güney olarak ikiye bölünmesi ile ilk ayrımı yaşamıştır. Nitekim 2006’da Sırbistan ve Karadağ’ın tam olarak ayrılması ve Karadağ’ın bağımsızlığını kazanması ile birlikte Sancak Bölgesi’nin Kuzey ve Güney olarak kesin olarak ayrılması kaçınılmaz olmuştur. Dolayısıyla günümüzde Sırbistan sınırları içerisindeki Novi Pazar merkezli Kuzey Sancak Bölgesi; Novi Pazar, Sjenica, Tutin, Prijepolje, Priboj, Nova Varoš şehirlerinden oluşurken Karadağ sınırları içerisindeki Güney Sancak Bölgesi; Pljevlja, Bijelo Polje, Berane, Plav, Gusinje, Rožaje şehirlerinden meydana gelmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun bir devlet politikası olarak benimsediği ve istimalet politikası olarak adlandırılan toplumların gönüllerini kazanmaya yönelik oluşturulan hedef ve stratejiler, Bosna Hersek ve Sancak bölgesinde güçlü şekilde varlığını devam ettiren Müslüman Boşnak sınıfın Osmanlı şehirleşmesinin en güzel örneklerini günümüze kadar taşınmasını ve korunmasını sağlamıştır. Bu anlamda günümüze kadar ulaşan en önemli Osmanlı şehir eserleri arasında eski Türk çarşıları, camiler ve medreseler yer almıştır. İslâmiyet’i merkezine alan ümmet temelli ulus üstü bir kimlik belirlemenin başarılı örneklerinden olan Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut başarısını elde etmesindeki en önemli etki güçlü şekilde sürdürülen medrese geleneği olmuştur.
Oğuz-Türkmen töresinden itibaren devlet politikasının merkezlerinden birini oluşturan “Alperenlik” kavramının Bizans topraklarına yönelik yürütülen “cihad-gazâ” mücadelesinde önemli rol oynaması ile birlikte uç beyliklere gönderilen dervişlerin ve bölgede kurulan tekkelerin Balkanlar’da İslâmiyet’e yönelik benimseme sürecinin başlamasına önemli katkı sağlamıştır.
- Alperenlik ve tekke kavramlarından farklı özellikler barındırması gereği Balkanlar’da İslâmiyet’e geçen toplumların ihtiyacı doğrultusunda İslâmî, ilmî ve fennî öğretilerin devlet geleneği olarak geliştirilmesi sonucu medrese olgusu imparatorluk yapısı içerisinde hem coğrafyadaki stratejik gücün korunmasını hem de nitelikli insan gücünün yetiştirilmesini sağlamıştır.

Ek olarak, Timur’un Anadolu’yu istila etmesi ile birlikte 14. yüzyılda Türkleri kitleler halinde Balkanlar’da iskân edilmeye başlaması da güçlü bir eğitim kurumunun ihtiyacının oluşmasına yol açmıştır. Bu anlamda, ilk olarak, 1361 yılında fethedilen Edirne’de kurulan klasik Osmanlı geleneğine bağlı ilk medrese I. Mehmed dönemine (1413-1421) ait olmuştur. Dolayısıyla mevcut dönemdeki fetih hareketlerinin ilerleme rotası dikkate alındığında Osmanlı İmparatorluğu’nun ilerlemesi ile kurulan medrese sayıları arasında eş değer bir oran tespit edilmiştir. Bu döneme kadar Bursa’da 21, İznik’te 5, Edirne’de 10 Osmanlı medresesinin kurulmuştur.
Eğitimi ve ilim faaliyetlerini toplumun her kesimine ulaştırmayı hedefleyen imparatorluk yapısı, Balkan coğrafyasının birçok şehir ve hatta kasabalarına alt seviyeli ve yüksek dereceli medreseler kurmuştur. Balkan coğrafyasında gerçekleştirilen bu medreseleşme sürecinin köklü eğitim geleneği, 11. yüzyılda kurulan Nizamiye Medreselerine dayanmaktadır. Bütünsel bir eğitim geleneği oluşturulmasının başarılması sonucu erken dönemde Amasya, Konya, Kayseri ve Karaman gibi Anadolu şehirlerinde kurulan medreseler, gelenek olarak Balkanlar’da kurulan Osmanlı medreselerinin kökeni kabul edilmiştir. Mevcut medrese geleneği içerisinde herhangi bir resmî derecelendirme usulünün bulunmaması ve müderrislerin ilmî kabiliyetlere göre seçilmesi, sınıflandırılması eğitim sisteminin temel ilkelerini oluşturmuştur. Geleneksel medresenin eğitim ve öğretim süreçlerinde herhangi bir ilimde ihtisas sonucu ilmî başarı elde etmek isteyen medrese öğrencileri ihtisaslaşmak istedikleri alanın tanınmış hocalarından dersler alarak icâzetnâme almaya çalışmıştır. İcâzetnâmeler’de okutulan dersler detaylıca tanıtılarak dersi okutan hocanın adı ve müderrisin hocalarının silsilesi yer almıştır.
- Uzmanlığı Balkan coğrafyası üzerine olan tarih profesörü Mark Mazower’in ifadesi ile, 17. yüzyıla kadar "Türklerin Avrupada’ki toprakları” olarak tanımlanan Balkan coğrafyasında Osmanlı medreseleri, imparatorluk yapısının Balkan coğrafyasındaki başarılı sosyolojik dönüşümün başarısının ana etmeni olmuştur.

Devşirme sistemi ile Enderun’a alınan Balkan kökenli gençlerin devlet kademelerinin en üst noktasında görev almasından ayrı olarak bölgedeki Türk-İslâm kimliğinin korunması adına Osmanlı medreseleri önemli rol üstlenmiştir. Nitekim Boşnak sınıfı içerisinde Osmanlı İmparatorluk yönetiminin izni ile yeniçeri sınıfı üzerinden oluşturulmasına izin verilen “Beg” sınıfı, günümüz entelektüel Müslüman Boşnak sınıfın kökenini oluşturmuştur. Beg sınıfının günümüze kadar bu denli silsile halinde güçlü kalarak ulaşması, Osmanlı medreselerinin eğitim geleneğinin köklü olmasından kaynaklanmıştır. Dolayısıyla fennî ve ilmî eğitim süreçleri ile birlikte Türk-İslâm kimliğinin korunması adına medreselerin Balkan coğrafyasındaki varlık sebepleri önem arz etmiştir.