Türkiye kritik bir döneme hazırlanıyor: Yerli nükleer denizaltı nasıl bir kırılma noktası oluşturacak?

NÜKDEN yerli nükleer denizaltı
NÜKDEN yerli nükleer denizaltı

Ankara, Cumhuriyet tarihinin en kritik projelerinden birini hayata geçirmeye hazırlanıyor. Türk Deniz Kuvvetleri, 'NÜKDEN' isimli nükleer denizaltı projesini duyurdu. Peki bu adım ne anlama geliyor?NÜKDEN isimli nükleer denizaltının özellikleri neler? Proje, Türkiye'ye ne kazandıracak? Yerli savunma sanayiinde nasıl bir kırılma noktası olabilir? İşte konuyla ilgili tüm detaylar...

Türkiye, savunma sanayiinde yeni ve tarihi bir dönemin eşiğinde. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, ilk kez yerli ve milli imkânlarla nükleer tahrikli bir denizaltı inşa etmek için düğmeye bastı. “NÜKDEN” adı verilen bu proje, sadece Türk Donanması için değil, Cumhuriyet tarihinin en iddialı atılımlarından biri olma özelliğini taşıyor.

Geçtiğimiz haftalarda Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu’nun yaptığı açıklama dikkatleri bu alana çekmişti. Tatlıoğlu, Reis sınıfı denizaltıların ardından nükleer tahrikli denizaltılar geliştirme hedefini kamuoyuna ilan etti. Ardından gelen ikinci kritik açıklama, Denizaltı Filosu Komutanı Tuğamiral Timur Yılmaz’dan geldi. Katıldığı seminerde "NÜKDEN" başlığıyla yapılan sunum, Türkiye’nin bu alanda niyetini net bir şekilde ortaya koydu.

Sunumda yer alan ifadeler oldukça netti:

  • “Ülkemizin güvenliği, caydırıcılığı, yetki ve ilgi sahaları ile bu sahalarda icra edilmesi gereken faaliyetler, milli uçak gemimizin bulunacağı görev gruplarına verilmesi gereken destek dikkate alındığında, nükleer denizaltıya sahip olmak bir zorunluluktur.”

Sadece ihtiyaç değil zorunluluk

Bu cümle, Türkiye'nin nükleer denizaltıya neden bu kadar önem verdiğinin kısa ama öz bir cevabı niteliğinde. Nükleer tahrikli denizaltılar, sahip oldukları reaktörler sayesinde aylarca su yüzüne çıkmadan görev yapabiliyor, kıtalar aşan operasyonel kabiliyet sunuyor ve stratejik caydırıcılığın temel unsurlarından biri haline geliyor. Ankara için artık bu platform bir “ihtiyaç” değil, doğrudan “zorunluluk” olarak tanımlanıyor.

Türkiye hangi tip denizaltıyı hedefliyor?

Dünyadaki nükleer denizaltılar genellikle üç sınıfta toplanıyor:

  1. SSBN: Balistik füze taşıyan stratejik denizaltılar,
  2. SSGN: Seyir füzesi fırlatabilen çok rollü denizaltılar,
  3. SSN: Saldırı tipi nükleer denizaltılar.

Türkiye’nin şimdilik hangi tip üzerinde çalıştığı kesin olarak açıklanmasa da GEZGİN seyir füzesiyle ilgili yapılan testler, SSN veya SSGN tipi denizaltılar üzerinde durulduğuna işaret ediyor. Denizaltından fırlatılabilecek kapsüllü füzelerle yapılan testler bu ihtimali güçlendiriyor.

Nükleer donanma vizyonu: Uçak gemisine refakat

Türkiye'nin bu adımı, son yıllarda savunma sanayiinde çizdiği büyük vizyonun önemli bir halkası. Halihazırda geliştirilen uçak gemisi projesi, bu vizyonun bir diğer ayağını oluşturuyor. Uçak gemileri yüksek hızla seyretmek zorunda olduğu için, ona refakat edebilecek tek platform nükleer tahrikli bir denizaltı. Bu da Türkiye’nin neden bu projeye yöneldiğinin bir başka teknik açıklaması.

Engeller çok ama kararlılık daha büyük

Nükleer denizaltı inşa süreci, teknik, stratejik ve siyasi açıdan pek çok zorluğu beraberinde getiriyor. Türkiye’nin nükleer reaktör geliştirme konusunda henüz deneyimi bulunmuyor. Ayrıca nükleer teknolojilerde iş birliği yapılabilecek ülke sayısı oldukça sınırlı. NPT (Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması) gibi uluslararası yükümlülükler de bu sürecin dikkatli bir diplomasiyle yürütülmesini zorunlu kılıyor.

Ancak Türkiye bu konuda yalnız değil. Avustralya, AUKUS anlaşmasıyla ABD ve İngiltere’den nükleer denizaltı teknolojisi transferi aldı. Brezilya, Fransa ile benzer bir iş birliği içinde. Hatta Hindistan, Rusya’dan nükleer denizaltı kiralayarak bu alanda deneyim kazandı. Türkiye’nin de benzer modelleri değerlendirme ihtimali masada.

Yüksek maliyet, uzun yolculuk

Bu projenin mali boyutu da azımsanmayacak düzeyde. İngiltere’nin Astute sınıfı nükleer denizaltıları yaklaşık 11 milyar sterline mal oldu. Rusya ise Yaseen sınıfı denizaltılarını 700 milyon ila 1.6 milyar dolar arasında üretmeyi başardı. Türkiye’nin özgün bir tasarım geliştirmesi, maliyeti daha da yukarı çekecektir.

Bununla da bitmiyor. Nükleer denizaltıların hizmet süresi ortalama 35 yıl. Bu sürenin sonunda reaktörün güvenli bir şekilde sökülmesi, nükleer yakıtın imhası ve gövdenin bertarafı gibi çok maliyetli ve teknik süreçler başlıyor. Kısacası, bu iş yalnızca inşa etmekle bitmiyor.

Sadece denizaltı değil, yeni bir güç tanımı

Türkiye’nin nükleer denizaltı projesi, teknik bir savunma sistemi olmanın ötesinde, jeopolitik güç projeksiyonu anlamına geliyor. Bu adım, “küresel donanma gücü” olma hedefiyle örtüşüyor. Ankara, kendi modüler nükleer reaktörünü, uçak gemisini ve nükleer denizaltısını geliştirerek savunma sanayiinde yeni bir lige çıkmak istiyor.

Bu sürecin sonunda sadece bir denizaltı değil, bir caydırıcılık aracı, bir güç göstergesi ve çok daha fazlası inşa edilmiş olacak.

Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >