Yapay zekâ, gelişmekte olan ülkeleri daha az etkileyebilir

Arşiv.
Arşiv.

Yapay zekâ (YZ), iş dünyasında devrim yaratıyor. Peki, bu devrim tüm dünyayı aynı şekilde mi etkileyecek? Genellikle yapay zekânın istihdam üzerindeki etkisi yüksek gelirli ülkeler üzerinden tartışılıyor. Teknoloji devleri ve ileri sanayi ülkeleri, otomasyonun iş süreçlerini nasıl dönüştüreceğini, hangi sektörlerin en çok etkileneceğini, iş gücünün nasıl yeniden şekilleneceğini konuşuyor. Ancak dünya iş gücünün yüzde 80’i gelişmekte olan ülkelerde yer alıyor. Peki, bu ülkelerde yapay zekânın etkisi nasıl hissedilecek?

Prof. Dr. Kadir Tuna.
Prof. Dr. Kadir Tuna.

Yapılan araştırmalara göre, gelişmekte olan ülkelerde yapay zekânın iş gücü üzerindeki etkisi, yüksek gelirli ülkelere kıyasla daha yavaş ve daha sınırlı olacak. Bunun birkaç temel sebebi var. Öncelikle, bu ülkelerde iş gücü yapısı büyük oranda manuel emeğe ve yüz yüze etkileşime dayalı işlere dayanıyor. Çatı ustalarından tarım işçilerine, berberlerden terzilere kadar pek çok meslek, teknolojinin kolayca ikame edemeyeceği beceriler gerektiriyor. Yapay zekâ, daha çok veriyle çalışan ve otomasyonun mümkün olduğu meslekleri değiştiriyor. Örneğin, muhasebeciler, bordro memurları gibi işler yüksek düzeyde yapay zekâya maruz kalırken; motorlu taşıt tamircileri gibi meslekler daha düşük bir maruziyet gösteriyor. Ancak mesele yalnızca mesleklerin yapısı değil. Bir diğer kritik faktör de altyapı eksiklikleri. Elektrik ve internet erişimi, yapay zekâ teknolojilerinin benimsenmesini doğrudan etkiliyor. Düşük gelirli ülkelerde bu iki temel altyapıya erişim hâlâ kısıtlı olduğu için, yapay zekânın yayılması da daha sınırlı kalıyor. Birçok sektörde teknolojiye geçiş yapabilmek için önce altyapının güçlendirilmesi gerekiyor.

Demografik veriler ise ilginç bir başka noktayı ortaya koyuyor. Yüksek gelirli ülkelerde, kadınların yapay zekâya erkeklerden daha fazla maruz kaldığı gözlemleniyor. Bunun nedeni, kadınların genellikle veri girişi, çağrı merkezi, müşteri hizmetleri gibi otomasyona daha açık işlerde daha fazla yer alması. Ancak gelişmekte olan ülkelerde bu fark neredeyse ortadan kalkıyor, çünkü iş gücünün büyük bir bölümü hâlâ insan emeği gerektiren sektörlerde yoğunlaşmış durumda. Peki, yapay zekâ iş gücünü nasıl dönüştürecek? Yapay zekâya maruziyet, her zaman iş kaybı anlamına gelmiyor. Üç temel şekilde kendini gösterebilir: Otomasyon, yani belirli görevlerin tamamen yapay zekâ tarafından devralınması; destekleyici teknoloji, yani yapay zekânın insan çalışanların verimliliğini artırarak iş süreçlerini kolaylaştırması ve işlerin yeniden yapılandırılması, yani iş tanımlarının ve görev dağılımının değişmesi. Muhtemelen her üç etki de farklı sektörlerde ve ülkelerde kendine özgü şekillerde yaşanacak.

Özetle, yapay zekâ, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi gelişmekte olan ülkelerde de iş gücünü etkileyecek, ancak bu etki daha yavaş ve daha sınırlı olabilir. Ancak bu, gelişmekte olan ülkeler için bir tehditten çok bir fırsat penceresi sunuyor. Yeterli altyapı yatırımları, eğitim reformları ve doğru politikalarla yapay zekâ, insan emeğini dışlamak yerine destekleyen bir araç hâline getirilebilir. Özellikle sağlık ve eğitim gibi sektörlerde, yapay zekâ kıt kaynakları daha verimli kullanarak milyonlarca insanın hayatını iyileştirme potansiyeline sahip.

Şimdi asıl soru şu: Gelişmekte olan ülkeler bu fırsatı değerlendirebilecek mi?

Bu sorunun cevabı, hükümetlerin ve iş dünyasının atacağı adımlarda saklı. Öncelikle, gelişmekte olan ülkeler yapay zekâdan faydalanmak için dijital ve enerji altyapısını hızla güçlendirmeli. Kırsal bölgelere geniş bant internet erişimi sağlamak, elektriğin kesintisiz olduğu bir ortam yaratmak, teknolojiye erişimi kolaylaştırmak için uygun maliyetli çözümler geliştirmek kritik adımlardan biri. Yapay zekâ ancak güçlü bir altyapı üzerine inşa edildiğinde gerçek bir dönüşüm yaratabilir.

Bir diğer önemli nokta ise eğitim sistemini yapay zekâ çağının gerekliliklerine uygun şekilde yeniden düzenlemek. Gelişmekte olan ülkeler, sadece klasik müfredatlarla yetinmeyip, gençleri teknolojiye yatkın hâle getirecek dijital becerilerle donatmalı. Kodlama, veri analizi, yapay zekâ ile çalışmayı öğrenmek sadece bilişim sektörüne değil, sağlık, finans, tarım gibi geniş alanlara da katkı sağlayabilir. Üstelik eğitim sadece genç nesiller için değil; hâlihazırda iş gücünde olan çalışanlar için de erişilebilir olmalı. Ayrıca, yapay zekâ uygulamalarını iş kaybına değil, iş büyümesine odaklayacak politikalar benimsemek gerekiyor. Örneğin, KOBİ’lerin ve girişimcilerin yapay zekâ destekli çözümler geliştirmesi teşvik edilirse, yerel ekonomiler güçlenebilir. Tarım sektöründe verimliliği artıran yapay zekâ uygulamaları, geleneksel üretim biçimlerini geliştirmek için kullanılabilir.

Gelişmekte olan ülkeler için yapay zekâ bir tehdit değil, doğru adımlar atılırsa büyük bir kalkınma fırsatıdır. Yeter ki bu dönüşüm pasif bir şekilde izlenmesin, bilinçli bir şekilde yönetilsin. Geçmiş sanayi devrimlerini kaçıran ülkeler, dijital devrimi yakalamak için bu sefer daha cesur, daha hızlı ve daha stratejik hareket etmeli. Yapay zekâ trenine son vagonda binmek yerine, bu teknolojiyi kendi gelişim yolculuklarında bir lokomotif hâline getirmeliler.