Türkiye’nin enerjisi Avrupa’nın güvencesi

Kıtaları buluşturan Türkiye, Asya ile Avrupa arasındaki enerji trafiğinin de merkezi oldu. Avrupa'da Rus gazının kesilmesinin ardından bölgesel enerji denkleminde tüm gözler Türkiye'ye çevrildi. Bir yandan, TürkAkım ve TANAP başta olmak üzere gaz iletim hatlarıyla Asya’daki üreticiler uluslararası piyasaya bağlanırken, diğer yandan Avrupa’nın enerji arz güvenliğini üstlenen ülke konumuna erişildi. Bilhassa kıta Avrupası’nın 2025’e yeni bir enerji kriziyle girmesi, Türkiye’nin bölgedeki stratejik önemini de teyit etti. Avrupa’daki krizi alevlendiren gelişme ise Rus gazını Ukrayna toprakları üzerinden bölgeye ulaştıran anlaşmada 5 yıllık kontrat süresinin dolmasıyla yaşandı. Afrika ve Norveç gibi alternatif kaynaklardan gaz tedariki sınırlı kalınca Rus gazına erişim için tek rota TürkAkım kaldı. Türkiye ise bu süreçte artan talep karşısında Rusya ile kapasite artırım planları yaparken fiyat rekabetçiliği sağlama adına da Azerbaycan ve Türkmenistan gibi tedarikçilerle yeni işbirliği adımları atıyor. Hal böyleyken bir dönem bazı çevrelerin gerekliliğini sorguladığı TürkAkım ve TANAP gibi enerji hatları şimdilerde Avrupalıların dört elle sarıldığı projelere dönüşmüş durumda.
Enerjide “Türk harmanı” geliyor
Türkiye şimdilerde, hem Karadeniz’deki yerli üretimle elde ettiği hem de boru hattı ve LNG vasıtasıyla ülkeye getirdiği doğalgazı tek merkezde buluşturan bir “Türk Harmanı” için kolları sıvadı. Bu gelişme, bölgesel enerji arz güvenliğine katkı sağlarken, İstanbul Finans Merkezi’nde kurulması planlanan doğalgaz ticaret merkezi projesi için de Türkiye’nin elini güçlendiriyor. Proje, bilhassa Rusya tarafından güçlü destek görüyor. Türkiye’nin kuracağı merkez, Türk cumhuriyetlerinin yanı sıra Katar ve Irak gibi bölgesel oyuncuların Avrupa’ya doğalgaz sevk etmeleri için de jeoekonomik açıdan stratejik bir rol üstlenebilir. Uzmanlara göre, Rusya ve Türkiye projeyi gerçekleştirebilecek kaynaklara sahip. Avrupa Birliği’nin (AB) de, oluşan konjonktürün ardından projeye yakınlaşabileceği değerlendiriliyor. Bu aynı zamanda, doğalgaz piyasasında rekabetçi fiyatların oluşması için de önemli bir fırsat olarak görülüyor.

Gaz ticareti merkezinin konumunu güçlendiriyor
Enerjide arz güvenliğini değerlendiren Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Aydın, Türkiye’nin yeni süreçte transit ülke yerine gaz ticareti merkezi konumunu güçlendirmesinin beklendiğini söylüyor.
Ukrayna’nın Rus gazını kesmesi sonrası TürkAkım’ın geleceğine yönelik de şu değerlendirmeyi yapıyor: “Rus gazını Avrupa'ya ulaştıran TürkAkım tek ve önemli bir hat olarak görülmeye başlandı. Bu hattın operasyonel ve ekonomik avantajları sayesinde bölgesel enerji denklemi içinde önemli bir rol oynamaya devam etmesi bekleniyor. Hattın mevcut kapasitesi 31 milyar metreküp. Gelecekte bu hattın kapasite artışı özellikle Balkan ya da Doğu Avrupa ülkelerinin talebine, AB’nin iklim ve enerji politikalarına ve Rusya'nın arz stratejisine bağlı olarak şekillenecektir. Türkiye'nin bu süreçte sadece transit ülke olma konumu yerine gaz ticareti merkezi konumunu güçlendirmesi beklenmektedir. Bunun için gazın Türkiye tarafından yeniden satışına izin verilmesi gerekmektedir.”

TANAP’ta ise Ukrayna-Rusya savaşı sonrası kapasitenin iki katına çıkarılmasının planlandığına dikkati çeken Aydın, “Hem hattın iki katına çıkarılması hem de Türkmenistan gazının hatta dahil edilmesi, projeyi çok daha uygun ve uzun vadeli yapacaktır” diyor. Bunun için üç hususu öne çıkarıyor: “Birincisi, AB’nin uzun dönemli enerji ve iklim politikalarına uygun görülmesi ve hattın finansman desteği, ikincisi Türkmen gazının TANAP’a aktarılabilmesi için Hazar Denizi’nin altından geçen bir boru hattı inşa edilmesidir. Üçüncü olarak da, daha önceleri Azerbaycan- Türkmenistan arasındaki siyasi çekişmeler ve Hazar Denizi’nin statüsü nedeniyle uzun süren tartışmalar sonucu sorunların çözümünde epeyce ilerleme kaydedildiğini söyleyebilsek de rakip ülkelerden Rusya ve İran’ın tavrından kaynaklanan Hazar geçişli boru hattı projesi üzerinde önemli zorluklar bulunabilir. Bu durum, projenin hayata geçirilmesinde diplomatik müzakereleri kritik hale getirmektedir.”
Enerji merkezi siyasi avantaj sağlayabilir
Prof. Dr. Levent Aydın’a göre, Türkmen gazının Avrupa’ya ulaştırılmasında en büyük engellerden biri de boru hattının finansmanı konusu. AB veya uluslararası finans kuruluşlarının projeye destek sağlamasının beklendiğini ifade eden Aydın, “Yine kuşkusuz TANAP'ın genişletilmesi, Türkiye'yi bir enerji köprüsü olmanın ötesine taşıyarak, bir enerji ticaret merkezi olma yolunda katkı sunacaktır” diye belirtiyor. TürkAkım ve TANAP gibi boru hatları aracılığıyla Avrupa ile enerji bağlantısının Türkiye’nin bölgesel bir enerji merkezi haline gelmesinde önemli rol oynayacağını aktaran Aydın, bu rolün ekonomik ve siyasi avantaja dönüşmesini ise belirli şartlara bağlıyor. Bunun için ticaret altyapısının geliştirilmesi, piyasa düzenlemelerinin güçlendirilmesi ve uluslararası işbirliği mekanizmalarının etkin şekilde yürütülmesinin önemine işaret ederken, doğalgaz fiyatlarının Türkiye'de belirlenmesi için şeffaf ve likit bir enerji piyasasının kurulmasının altını çiziyor. Ayrıca, Türkiye'nin LNG altyapısı, depolama kapasitesi ve uluslararası ticaretteki rolü de bu süreçte kritik rol üstleniyor.

AB en az 30 sene daha doğalgaza muhtaç
Bahçeşehir Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şenay Yalçın ise analizinde, sanayi devrimi ile birlikte önem kazanan fosil kaynakların uluslararası ilişkilere yön verir bir duruma gelmesini öne çıkarıyor. Özellikle çevresel etkileri açısından yenilenebilir enerji sistemine geçiş enerjisi olan doğalgazın, fosil kaynaklar arasında son 30 yılda diğerlerine göre bir adım öne çıktığından bahsediyor. 2024 Küresel Doğalgaz Raporuna atıfta bulunan Yalçın; “Dünyada en yüksek 3’üncü doğalgaz tüketimine sahip olan AB ülkeleri, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arz güvenliği bakımından öneminin farkında olarak bu yönde ciddi yatırımlar ve projeler gerçekleştirmekte, her yıl kullanacağı miktarı azaltmaktadır. Ne var ki, bu ülkeler de az önce belirttiğim geçiş döneminde doğalgaza en az 25-30 yıl daha muhtaç olacaklardır” yorumunda bulunuyor.
Enerji merkezi için şartlar lehimize döndü
Prof. Dr. Şenay Yalçın, Türkiye’nin enerji merkezi olma politikalarının 1990’lı yıllardan bugüne kadar gündemde olduğunu ve gelinen süreçte şartların oluşmaya başladığını da vurgulayarak, “Başlangıçta Rusya’nın kendi çıkarları açısından bu projeye olumsuz bakması ve AB’nin enerji politikaları nedeniyle, gecikmeler yaşandı. Ancak gelinen noktada Türkiye’nin bir enerji üssü olması için tüm koşullar lehimizde oluşmaktadır” diyor. Yalçın, analizini şu ifadelerle destekliyor: “Şöyle ki: AB’nin doğalgaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 40’ını LNG ile karşılaşıyor olması onlar açısından hem lojistik hem de maliyet bakımından sürdürülebilir bir enerji mimarisi bileşeni değildir.
İhracatının yüzde 50’sini enerji emtiaları ihracından sağlayan ve AB gibi dev bir pazarı kaybeden Rusya’nın ülkemizin enerji üssü olması projesine destek vermesini zorunlu kılmıştır.
Diğer taraftan, Türk Devletleri Teşkilatı’nın enerji politikaları, Suriye’deki gelişmeler, Türkiye’nin bölgesel güç olarak yakın enerji coğrafyasındaki ülkelerle kurduğu iyi ilişkileri ve enerji teknolojileri geliştirme kapasitesinin yanı sıra, iyi yetişmiş insan gücüne sahip bir ülke olması, kendi özgün teknolojisi ve projeleri ile yurt içi-yurt dışı enerji bölgelerinde sismik araştırmalar-sondajlar yapabilme kabiliyeti, keşfettiği kaynakları işletime alma yeteneği, sahip olduğu ulusal ve uluslararası boru hatlarının işletilmesindeki deneyimi, hepsinden önemlisi de sözünde duran güvenilir bir ülke olması hesaba katıldığında enerji üssü olması yönündeki girişimler kısa sayılacak bir süre içinde sonuçlanacaktır.”
Sonuç olarak Yalçın; Rus gazının Avrupa'ya boru hatları ile ulaştırılması noktasında öncelikli seçenek olarak ülkemizin sahip olduğu TürkAkım'ın ve TANAP’ın stratejik açıdan öneminin arttığını kaydediyor, “Önümüzdeki yıllar, bu hatların kapasitesinin artırılması ve yeni hatların ilavesi ile Türkiye’nin siyasi ve ekonomik kazanımına şahit olacağımız yıllar olacaktır” diye ekliyor. Ayrıca, Türkiye’nin enerji üssü olmasının, AB-Türkiye ilişkilerini olumlu şekillendireceğini ifade ederken, enerji kaynaklarına sahip tedarikçi ülkelerin bu avantajı zaman zaman jeopolitik bir silah olarak kullandıklarını da dile getiriyor.