Enflasyonun kök nedeni: Arz eksikliği

Daraltıcı politikalar enflasyonu daha da artırabilir, çözüm arzı geliştirecek politikalardır.
Daraltıcı politikalar enflasyonu daha da artırabilir, çözüm arzı geliştirecek politikalardır.

Enflasyonun kök nedeni, enflasyonla kalıcı ve doğru mücadele açısından da kritik önemde. Talep yanlı enflasyonda ana politika talebi soğutmaya yönelik olması gerekirken, arz yanlı enflasyonda ise mücadele arzı artıracak tedbirler yönünde olmalı. Türkiye’de enflasyonla mücadelede daraltıcı politikalar kullanılıyor fakat İbn Haldun Üniversitesi'nde yapılan çalışma, enflasyonun talep kaynaklı değil arz kaynaklı olduğunu gösteriyor. Çalışmayı yürüten İbn Haldun Üniversitesi insan ve toplum bilimleri fakültesi dekanı Prof. Dr. Muhittin Kaplan, daraltıcı politikaların enflasyonu daha fazla tetikleyebileceğini, kalıcı çözüm için arzı geliştirecek politikaların geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Prof. Dr. Muhittin Kaplan.
Prof. Dr. Muhittin Kaplan.

Pandemiyle birlikte tüm dünyaya kendini hatırlatan enflasyon, aradan geçen neredeyse 6 yıla rağmen dünyanın gündeminde kalmaya devam ediyor, Türkiye’de de öyle. Dünya genelinde merkez bankaları, enflasyonu düşürmek için faiz artışına gitti, ancak çoğu hala hedefledikleri enflasyona ulaşamadı. Tüm dünyada bunun nedenleri tartışılırken, İbn Haldun Üniversitesi önemli bir çalışma ortaya koydu. Türkiye özelinde yapılan araştırmada 1999-2024 yılları arasında Türkiye’de yaşanan enflasyonun çoğunlukla arz yanlı enflasyon olduğu ortaya koyuldu. Çalışmayı yürüten İbn Haldun Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhittin Kaplan, arz yanlı enflasyonla mücadelede, daraltıcı politikaların arzı ve üretimi daha fazla kısabileceği bu yüzden de enflasyonu yukarı yönlü daha fazla şiddetlendirebileceğini belirtiyor. Kaplan, arz yönlü enflasyonla mücadelede daraltıcı politikalar yerine arzı destekleyici politikaların daha kalıcı çözüm olacağına dikkat çekiyor.

Yaptığınız çalışmayla Türkiye’de enflasyonun ana nedeni olarak neleri tespit ettiniz?

Akademisyen arkadaşlarımızla, Türkiye’de yaşanan yüksek enflasyonun nedenlerini ve dinamiklerini ampirik olarak belirlemek için yola çıktık. Enflasyon bildiğiniz üzere, fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artışlar olarak tanımlanır ve özünde arz-talep dengesizliği sonucu ortaya çıkar. Basitçe açıklayacak olursak, piyasadaki az (çok) sayıda malın, çok (az) sayıda alıcısı varsa, talep (arz) fazlası dolayısıyla fiyatlar artmaya başlayacaktır. Şekil 1A’da, ekonomi “0” noktasında iken arz talebe eşit ve fiyat istikrarlıdır. Fakat herhangi bir sebepten dolayı talep arttığında fiyatlar da artmaktadır. Benzer şekilde Şekil 1B’de, “0” noktasında fiyat istikrarlı iken, herhangi bir sebepten dolayı arzda meydana gelecek bir azalmanın da fiyatların artmasına yol açtığı görülmektedir. Arz ve talebin artması veya azalmasına neden olan bu faktörleri “arz şokları” ve “talep şokları” olarak adlandırabiliriz. Özetle, enflasyon arz yönlü faktörlerden kaynaklanabileceği gibi talep yönlü faktörlerden de kaynaklanıyor olabilir. İşte Shapiro (2022, 2024) tam olarak bu gözlemden yola çıkarak, gözlemlenen enflasyonun arz yönlü mü, talep yönlü mü olduğunu belirlemeyi mümkün kılan bir yöntem geliştirmiştir. Shapiro (2022, 2024)’nun yöntemi teknik olarak karmaşık olmakla birlikte, yöntemin özündeki ekonomik mantık gayet basittir ve şu şekildedir. Shapiro (2022, 2024), enflasyonun talep yönlü faktörlerden kaynaklandığı durumda fiyatların ve miktarın aynı yönde değiştiği (Şekil 2B’de görüldüğü gibi), arz yönlü faktörlerden kaynaklandığında ise fiyat ve miktarın ters yönlü hareket ettiği (Şekil 2A’da olduğu gibi) gözleminden hareketle, fiyat artışlarını talep yönlü ve arz yönlü olarak ayrıştırmıştır.

Biz de yaptığımız çalışmada, Shapiro (2022, 2024)’nun yöntemini kullanarak, Türkiye’de gözlemlenen enflasyonun kaynağının, 1999Ç1-2024Ç2 çeyreklik dönemler için, arz yönlü mü, talep yönlü mü olduğunu Vektör Otoregresyon yöntemini kullanarak belirledik. Çalışmamızdan elde ettiğimiz bulguyu bir cümle ile özetleyecek olursak, “Türkiye’de enflasyon, sanılanın aksine, talep yönlü faktörlerden değil, arz yönlü faktörlerden kaynaklanmaktadır” diyebiliriz. Rakamsal olarak ifade edecek olursak, Grafik 1’de görüleceği üzere, 1999Ç1- 2024Ç2 döneminde gözlemlenen çeyreklik enflasyonların yüzde 62,56’sı arz yönlü ve yalnızca yüzde 37,44’ü talep yönlü şoklardan kaynaklanmaktadır.

“Yüksek enflasyonda arz yetersizliği artıyor”

Yıllar itibarıyla farklılık gösteriyor mu? Hangi dönemlerde arz, hangi dönemlerde talep öne çıkıyor?

Enflasyonun talep yönlü mü yoksa arz yönlü mü olduğu sorusuna ilişkin yaptığımız analizlerimiz, alt dönemler itibariyle çok daha çarpıcı sonuçlar sunmaktadır. Analize konu dönemi (1999Ç1-2024Ç2) beşer yıllık periyodlarda incelediğimizde, 2014Ç1-2018Ç4 dönemi (Grafik 5) hariç bütün diğer alt dönemlerde (Grafik 2,3,4, ve 6) arz yönlü enflasyonun daha yaygın olduğu görülmektedir. En çarpıcı bulgular da, Grafik 4 ve Grafik 6’da yer almaktadır. Bu grafikler incelendiğinde, 1999Ç1-2003Ç4 ve 2004Ç1-2008Ç4 zaman aralıklarında arz yönlü enflasyon daha sıklıkla gözlemlenmekle birlikte, talep yönlü enflasyon oranı ile aralarındaki farklılık çok fazla değildir. Fakat 2009Ç1- 2013Ç4 döneminde, çeyreklerin yaklaşık olarak yüzde 87’sinde enflasyon arz yönlü faktörlerden kaynaklanırken, talep yönlü faktörlerin enflasyona yol açtığı dönemlerin oranı sadece yüzde 13,03’te kalmıştır. Yakın dönemde de benzer bir durum gözlemlenmekte, 2019Ç1-2024Ç2 aralığında yer alan 22 çeyreğin yüzde 72,45’inde enflasyon, arz yönlü faktörlerden kaynaklanmaktadır. Bu bulgular Türkiye’de enflasyonun kaynağına ilişkin iki önemli bilgi vermektedir. Birincisi, arz yönlü enflasyonun baskın olduğu dönemlerin, Türkiye ekonomisinin kronik cari işlemler açıklarının yabancı sermaye ile kolayca ve düşük faiz oranları ile kapatılamadığı dönemler olduğu görülecektir. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye ekonomisindeki enflasyonun temel nedeni, arzın yetersiz oluşudur. Burada belki şu soru akla gelebilir. Şayet bu doğru ise, peki neden analiz sonuçları talep yönlü faktörlerin de bazı dönemlerde önemli rolünün olduğunu göstermektedir? Bu sorunun cevabı, Türkiye ekonomisinin arz yönünde yaşanan yetersizliklerin önemli bir kısmı ithalatla karşılanmaktadır. Enflasyonun nedeninin arz yönlü olduğu yurtiçindeki arzın talebi karşılamakta yetersiz kaldığı, ithalatın pahalı hale geldiği veya finansmanının zorlaştığı dönemlerde çok daha net bir şekilde gün yüzüne çıkmakta, daha açık bir şekilde görülmektedir. İkinci olarak, arz enflasyonun çok belirgin olduğu bu iki dönem, aynı zamanda diğer dönemlere kıyasla enflasyon oranının daha yüksek seyrettiği dönemlerdir.

Genel Enflasyonun Talep ve Arz Yönlü Bileşenleri (%)
Genel Enflasyonun Talep ve Arz Yönlü Bileşenleri (%)
Bu da bize, enflasyon oranının yüksek seyrettiği dönemlerde, üreticilerin piyasaya mal vermekte daha temkinli davrandığı ve haliyle üretimin sınırlı olmasından kaynaklı arz yetersizliğini daha da şiddetlendirdiği anlamına gelmektedir.

“Arz en fazla gayrimenkul sektöründe etkili”

Sektörler arasında nasıl bir farklılık var? Sektörlerin genel yapıları gereği arz-talep enflasyonu açısından nasıl bir tablo var?

Çalışmamızda, enflasyonun kaynağının sektörler itibariyle de çok farklılıklar gösterdiği bulgusuna ulaştık. Analizler sonucunda, 1999Ç1-2024Ç2 döneminde bazı sektörlerde arz yönlü faktörler ön plana çıkarken, diğer bazı sektörlerde talep yönlü faktörlerin ön plana çıktığı bulunmuştur. Grafik 7 inşaat sektöründe hangi çeyreklerde enflasyonun kaynağının talep yönlü (mavi renk) ve hangi dönemlerde arz yönlü (turuncu renk) olduğunu göstermektedir. Grafikteki çubukların uzunlukları ait olduğu dönemde gözlemlenen enflasyon oranını göstermektedir. Enflasyonun talep veya arz yönlü oluşu, yukarıda açıklandığı üzere, Shapiro (2022, 2024)’nun yöntemini takip ederek, şayet belirtilen dönemde miktar ve fiyat değişkenleri aynı yönde artıyorsa, enflasyonun talep yönlü olduğuna karar verilmiş ve şayet fiyat artarken miktar azalıyorsa enflasyonun arz yönlü olduğuna karar verilmiştir. Tablo 1 her bir sektör için 1999Ç1- 2024Ç2 döneminde toplam kaç çeyrekte arz yönlü ve toplam kaç çeyrekte talep yönlü enflasyonun gözlemlendiğini ve bu rakamların yüzde değerlerini özetlemektedir. Buna göre, arz yönlü enflasyonun en bariz olduğu sektörün inşaat sektörü olduğu (toplam 102 dönemin yüzde 73’nde arz yönlü), inşaatı sırasıyla gayri menkul faaliyetleri sektörü ve idari destek hizmetleri sektörünün talip ettiği görülmektedir. Diğer sektörlerin tamamında da enflasyonun arz yönlü (yüzde 50’nin üzerinde) olduğu görülmektedir.

Sektörlere göre Talep ve Arz Yönlü Enflasyon, 1999Ç1-2024Ç2(Tablo-1)
Sektörlere göre Talep ve Arz Yönlü Enfl asyon, 1999Ç1-2024Ç2(Tablo-1)

Pandemi sonrasında gerek Türkiye’de gerekse dünyada enflasyon son yılların en yüksek seviyesine ulaştı. Temel neden neydi enflasyonun yükselmesinde?

Pandemi dönemi bildiğiniz üzere, 2020 yılının başlarında başlamış ve 2022 yılının ortalarına kadar devam etmişti. Pandemi arz yönlü şoklara verilebilecek en güzel örneklerden birisidir. Hatırlayacağınız üzere, pandemi ile kapanmalar başlamış, ulusal düzeyde üretim düşmüş veya tamamen durmuş, küresel ölçekte tedarik zincirleri bozulmuş ve hatta kopmuştu. Pandemi etkisini kaybetmeye başladığında, ulusal ve uluslararası ticaret tekrar başlamış ve fakat biraz önce belirttiğimiz sebeplerden dolayı, arz, talebi karşılayacak düzeyde arttırılamadığından fiyatlar artmaya başlamış ve bütün dünyada arz yönlü enflasyon artmaya başlamıştır. Bu gelişmelere talep yönlü faktörler de eklendiğinde (sosyal yardımlardaki artışlar, bu artışlara bağlı artan bütçe açıkları, kredi genişlemesi, pandemide ertelenen tüketime bağlı aşırı tüketim harcamalarındaki artış) küresel düzeyde enflasyon kontrolden çıkmıştır. Aslında pandemi döneminde yaşananlar, bizim bulgularımızı destekler niteliktedir. Hatırlayacağınız üzere 2019Ç1-2024Ç2 döneminde enflasyonun yüzde 72,45 oranında arz yönlü ve sadece yüzde 27,55 oranında talep yönlü olduğunu belirtmiştik.

“Daraltıcı politikalar enflasyonu daha da artırabilir, çözüm; arzı geliştirecek politikalardır”

Türkiye’de enflasyonla mücadele hep daraltıcı para politikası üzerinden yapıldı. Daraltıcı para politikası yöntemleri talebi kısmaya yönelik. Ancak Türkiye’de enflasyonun çoğunlukla arz kaynaklı olduğunu düşündüğümüzde, Türkiye’de enflasyonu düşürmenin doğru ve kalıcı yöntemi ne olmalı?

Çok önemli bir noktaya vurgu yaptınız. Mevcut makroekonomi politika uygulamalarına baktığımızda sizin de belirttiğiniz gibi, daraltıcı para politikasının ön planda olduğu görülüyor.

Oysa, enflasyonu düşürmeye yönelik uygulanması gereken politika paketi, enflasyonun kaynağına bağlı olarak farklılık gösterir. Şayet enflasyon talep yönlü faktörlerden kaynaklanıyorsa, daraltıcı para politikası doğru seçimdir.

Fakat bizim çalışmamızdaki bulgular, Türkiye’de enflasyonun arz yönlü faktörlerden kaynaklandığını ve bu faktörlerin sektörlere göre de çok önemli farklılıklar gösterdiğine işaret etmektedir.

O zaman sormamız gereken soru, bu durumda da, enflasyonu düşürmede kullanılabilecek etkin ve etkili politika daraltıcı para politikası mıdır? Maalesef bu soruya olumlu cevap verebilmemiz mümkün değildir. Bu baş ağrısı ile doktora müracaat eden hastaya antidepresan vermeye benzer. Enflasyonun arz yönlü faktörlerden kaynaklandığı durumda, talebi azaltacak daraltıcı para politikası uygulamaları, çok kısa dönemde talebi baskıladığı için tüketimin ertelenmesine yol açar ve fiyat artışlarını yavaşlatabilir. Fakat orta ve uzun vadede, bir yandan yüksek faiz dolayısıyla azalan yatırımlar ve üretim, diğer yandan artan ertelenmiş tüketim harcamaları, enflasyonun daha da yükselmesine yol açacaktır. Kısacası, enflasyonun kökeninin arz yönlü olması durumunda, daraltıcı para politikası problemi çözmeyeceği gibi içinden çıkılamaz bir hale de getirebilir. Çözüm, ekonominin arz yönünde yaşanan problemlerin doğru tespit edilmesi ve giderilmesi için arz yönlü politikaların geliştirilmesinde yatmaktadır. Yalnız unutmamak gerekir ki, arz yönlü politikalar, zaman ve ince işçilik isteyen politikalardır.

İnşaat Sektörü Enflasyonu (%)
İnşaat Sektörü Enflasyonu (%)

“Arz yönlü enflasyonu düşürmek için üretimi artırmaktan başka yol yoktur”

Şu anki enflasyonu düşürmek adına yürütülen para politikasını doğru buluyor musunuz? Yeterli midir bu politika?

Şu an Merkez Bankası, enflasyonla mücadelede geleneksel bir yöntem olan sıkı para politikasını uygulamaktadır. Bu yöntemin temel amacı, piyasadaki likiditeyi azaltarak talebi sınırlamak ve dolayısıyla enflasyonu düşürmektir. Bu doğrultuda Merkez Bankası, politika faiz oranlarını arttırarak kredi maliyetini yükseltmiş, zorunlu karşılık oranlarını arttırarak para hacmini daraltmış ve kredi büyümesini kontrol altında almak amacıyla çeşitli sınırlamalar getirmiştir. Alınan bu tedbirler, enflasyonla mücadelenin başlangıç aşamasında, enflasyonun kaynağına bakılmaksızın, özellikle beklentilerin kontrol altında alınması açısından bir zorunluluktur. Fakat daha önce belirttiğimiz gibi, yaptığımız ampirik çalışma, enflasyonun nedeninin talep yönlü değil arz yönlü faktörler olduğunu ve bu açıdan sektörler arasında büyük farklılıklar bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle, yalnızca talebi kısıtlamaya odaklanan ve sektörel farklılıkları göz ardı eden yüksek faiz ve kredi daraltma politikalarının orta ve uzun vadede enflasyonu düşürmede yetersiz kalacağı, hatta ekonomiye zarar verebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Firmaların krediye erişimde yaşadığı zorluklar, özellikle finansal dayanıklığı düşük olan KOBİ’ler için ciddi nakit akış sorunlarına yol açabilir. Bu durum, yatırım ve büyüme planlarının ertelenmesine, tedarik zincirinde aksamalara ve istihdam kayıplarına neden olabilir.

Hatta iflasların artmasıyla reel ekonomide geri döndürülemez hasarlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle, yukarıda bahsettiğimiz arz yönlü tedbirlerinin orta ve uzun vadede devreye alınması kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Türkiye Ekonomisini Etkileyen Şoklar (2009 2024)
Türkiye Ekonomisini Etkileyen Şoklar (2009 2024)

Enflasyonu düşürmekte arz yönlü politikalarla, sıkı para politikasının farkı nedir? Hangi yolla enflasyonu düşürmeyi amaçlar bu yöntemler?

Önce daraltıcı para politikasından başlayalım dilerseniz. Kısaca belirtmek gerekirse, daraltıcı para politikası, Merkez Bankasının kontrolündeki para politikası araçlarını (reeskont ve politika faiz oranları, açık piyasa işlemleri, zorunlu karşılık oranları vs.) kullanarak piyasadaki para miktarının azaltılmasını içerir. Bu sayede toplam talebin ve haliyle fiyatlardaki artış hızının yavaşlaması beklenir. Merkez Bankasının, para politikası araçları dışında kalan diğer değişkenler (para arzı, toplam talep, enflasyon oranı vs.) üzerinde tam bir kontrole sahip olmadığı gerçeğini bir tarafa bırakırsak dahi, buradaki en kritik nokta, daraltıcı para politikasının piyasa eksiklikleri ve aksaklıklarının olmadığı ve enflasyonun aşırı talepten kaynaklandığı durumda etkili olabileceği gerçeğidir. Arz yönlü politikalar ise, enflasyona sebep olan arz şoklarını ortadan kaldırmayı amaçlamaktadırlar. Arz yönlü politikaların bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz: üretimde etkinlik ve verimliliğin arttırılması, sektörler arası verimlilik farklılıklarının giderilmesi, emtia fiyatlarındaki dalgalanmaları hafifletmeye yönelik stratejik rezervlerin oluşturulması, ürün çeşitlendirme, ulusal ve uluslararası tedarik zincirinin etkin ve verimli hale getirilmesi ve sağlamlaştırılması, piyasalarda rekabeti arttırmaya yönelik politikaların geliştirilmesi, işgücü piyasası esnekliğinin arttırılması, işgücü piyasası uyumsuzluklarının giderilmesi, hammadde ve ara mal güvenliğinin sağlanması vb. Görüldüğü üzere, arz yönlü politikalar, para politikasından farklı olarak, planlama, zaman, sabır ve ince işçilik isteyen politikalardır.

Geliştirilmesi ve uygulanması zordur ve fakat elzemdir. Enflasyonun arz yönlü faktörlerden kaynaklandığı bir durumda, kalıcı olarak enflasyon problemini çözmenin başka yolu yoktur.

“Enflasyonla mücadelede diğer değişkenler de dikkate alınmalı”

Enflasyonla mücadele yöntemleri seçilirken, makro ekonomik diğer değişkenler de hesaba katılıyor mu, katılmalı mı?

Önemli olduğu kadar enflasyonla mücadele söz konusu olduğunda en çok ihmal edilen bir konuya değindiniz. “Enflasyon fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artışlar” olarak tanımlanır ve doğrudur. “Enflasyon toplam arz-toplam talep dengesizliklerinin bir sonucudur” bu da doğrudur. Maalesef, bu ifadelerin kapsamının ne kadar geniş ve ne kadar çok değişkeni içerdiği genellikle ihmal edilmektedir. Biraz yakından bakıldığında, toplam arz ve talebi etkileyen değişkenlerin yalnızca ulusal ve uluslararası ekonomik (yatırım, tüketim, ithalat, vs.) değişkenler değil aynı zamanda, sosyal ve politik değişkenlerden oluştuğu görülecektir. Enflasyonun da bütün bu değişkenlerdeki değişimin ve etkileşimin bir sonucu olduğu dikkate alındığında, aslında enflasyon olgusunun ne kadar karmaşık, dinamik ve çok boyutlu bir olgu olduğu görülecektir. Bütün bunlara enflasyonun nedenlerinin zamana ve ülkelerin yapısal ve kurumsal yapılarına bağlı olarak da farklılık gösterebileceği dikkate alındığında, çözmeye çalıştığımız probleminin ne kadar büyük bir problem olduğu anlaşılacaktır. Günümüzde maalesef, sizlerin de sürekli şahit olduğu gibi, enflasyon problemi politika faiz oranına indirgenmiş durumda. Konuya ilişkin tartışmaların nerede ise tamamı, Merkez Bankasının faiz oranları tahminine odaklanmış durumda. Oysa enflasyonun nedenlerini çok sayıdaki dışsal değişkenler ve olaylardan (Türkiye ekonomisini etkileyen şoklar Tablosu) soyutlayarak açıklamaya çalışmak bizleri yanıltıcı sonuçlara itecektir. Sorunuza dönecek olursa, cevabım kesinlikle evet.

Makroekonomik değişkenleri kesinlikle dikkate almalıyız. Enflasyonla mücadele politikası oluşturulurken, makroekonomik değişkenlere ek olarak, ekonominin arz yönünü ilgilendiren, bir kısmını biraz önce belirttiğim, değişkenleri politika paketine dahil etmeliyiz.

“Para politikasının etkinliği finansal piyasaların derinliğiyle yakından ilişkili”

Daraltıcı para ve maliye politikalarının etkinliği ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor mu?

Kesinlikle evet. Daraltıcı para ve maliye politikalarının bazı ülkelerde daha etkili sonuçlar verdiğini görüyoruz.

ABD ve Avrupa ülkeleri, faiz oranlarını artırarak talebi ve haliyle enflasyonu kontrol altına almayı başarmışlardır. Yukarıda da ifade ettiğim gibi, para ve maliye politikaları talep yönlü politikalardır. Bu ülkelerde ekonominin arz yönüne ilişkin herhangi bir eksiklik ve aksaklık olmadığı için, normal şartlar altında toplam arz-toplam talep arasındaki denge istikrarlı bir şekilde belirlenmiştir. Bu ülkeler pandemi gibi dışsal bir arz şokuyla karşılaştıklarında, bu tür şokları talep yönlü politikalarla kolayca yumuşatabilmekte ve bu şokların ekonominin arz yönüne zarar vermesinin önüne geçebilmektedirler. Buna karşılık, daraltıcı para ve maliye politikalarının etkinliği konusunda Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ciddi kuşkular vardır. Zira, para politikasının etkinliği, finansal piyasaların varlığı, hacmi, çeşitliliği ve derinliği ile yakından ilişkilidir. Aynı şekilde maliye politikasının etkinliği, ekonomideki kayıt dışılık oranıyla, vergilerin tabana yayılması ile bağlantılıdır. Ayrıca, gelişmekte olan ülkeler ekonomik yapısal dönüşümlerini tamamlayamadıkları, uluslararası finansal sisteme tam entegre olamadıkları için, arz yönlü şokların etkilerini kolayca azaltamazlar. Tam da bu nedenle, bu ülkelerde arz yönlü şoklara karşı uygulanan daraltıcı para ve maliye politikaları enflasyon problemini daha da büyütmektedir.

Sektörel Enflasyonların Genel Enflasyondaki Oransal Katkısı (2021Ç1-2024Ç4) (%)
Sektörel Enflasyonların Genel Enflasyondaki Oransal Katkısı (2021Ç1-2024Ç4) (%)

“Türkiye’nin en önemli kırılganlığı cari açığıdır”

Türkiye’nin dış kırılganlıklara karşı direnci nasıl? Bu enflasyonla mücadelede Türkiye’nin elini zorlaştırıyor mu?

Türkiye ekonomisinin bugüne kadar maalesef çözemediği ve Türkiye ekonomisini kırılgan kılan en önemli problem, cari işlemler açıklarıdır.

Herkesin dile getirdiği üzere bu açıkların nedeni, Türkiye ekonomisinin mevcut yapısıyla bağlantılı oluşmuş olan üretim deseninin sürdürülebilir cari işlemler dengesini destekler nitelikte olmamasıdır. Bugüne kadar çok farklı adlar altında farklı politikalar denenmiş ve fakat dış ticarette sürdürülebilir bir denge sağlanamamıştır. Kısmen bu açıkta, Türkiye’nin enerji ithalatçısı bir ülke olmasının da payı vardır. Ve fakat, Japonya, Güney Kore ve Almanya örneğinde olduğu gibi, Türkiye de iyi bir planlama ve ince işçilikle oluşturulmuş arz yönlü politikaları bugüne kadar uygulasa ve sabırla hayata geçirebilmiş olsa idi, bu kronik problemi çözebilirdi. Günümüzde yaşanan enflasyon problemine gelecek olursak, cari işlemler açığına ek olarak Türkiye ekonomisinin dış kırılganlığını arttıran ikinci bir değişken KKM (Kur korumalı mevduat)’lerdir.

Enflasyonist ortamda nominal kurların artışına müsaade edilmediğinde Türk Lirası değerlenmekte ve bu da cari işlemler üzerinde baskı yaratmakta, cari dengenin finansmanı için faiz oranlarının da yüksek tutulması zorunluluğu doğmaktadır. Kurlar serbest bırakılsa KKM’lerden kaynaklı faiz ödemeleri artmaktadır. KKM’lere ilişkin alınan son kararlar bu döngünün kırılmasına yardımcı olacaktır.

Sektörel Enflasyonların Genel Enflasyon Oranına Puan Katkısı (2021Ç1-2024Ç4)
Sektörel Enflasyonların Genel Enflasyon Oranına Puan Katkısı (2021Ç1-2024Ç4)

“Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde enflasyon nedeni farklı”

Enflasyonun nedeni açısından ülkeler arasında farklılıklar var mı?

Sorunuza cevabım, kesinlikle evettir. Enflasyonun nedenleri açısından ülkeler arasındaki farklılıklar, bilhassa gelişmiş ve gelişme ülke ekonomileri arasında çok bariz bir şekilde görülmektedir.

ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi ekonomik olarak gelişmiş ülkeler, güçlü ekonomik, sektörel ve etkin-derinlikli finansal piyasa yapıları sayesinde daha sofistike para politikası araçlarını etkin bir şekilde kullanabilmişler ve bu sayede enflasyonla mücadelede daha az kırılganlık göstermişlerdir.

Pandemi sonrası enflasyonun bu ülkelerde de arttığını görüyoruz ve fakat bu artış tek basamaklarda kalmıştır. Buna karşılık, Türkiye ve Arjantin gibi gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğunda ithal enflasyonun da etkisiyle enflasyon oranlarındaki artışlar, iki basamaklı ve hatta üç basamaklı enflasyon oranlarına evrilmiştir.

Gelişmekte olan ülkeler de para ve faiz politikalarıyla enflasyonu kontrol altına almaya çalışmış ve fakat başarılı olamamışlardır. Bunun en önemli nedeni, gelişmekte olan ülkelerdeki enflasyonun en önemli sebebinin yapısal, arz yönlü faktörlerden kaynaklanıyor olmasıdır.

Dünyada yüksek enflasyonla mücadele eden ülkeler hangi çözüm yöntemlerini kullanmışlardır ve etkileri nasıl olmuştur?

Biraz önce yapmış olduğumuz açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, enflasyon çok karmaşık, çok boyutlu, dinamik, çok çeşitli boyutları olan, zaman ve ülke özelliklerine göre farklılıklar gösteren bir olgudur. Haliyle, sorunuza net bir cevap verebilmem mümkün değil. Fakat şunu söyleyebilirim, her zaman ve her ülke için doğru olan ve enflasyonu kalıcı olarak düşürebilecek bir politika sepeti mevcut değil. Ülkenin özellikleri, ekonomik yapısı, dış kırılganlıkları gibi çok sayıdaki değişkeni dikkat alarak oluşturulacak bir politika paketi sayesinde enflasyon problemi kalıcı olarak çözüme ulaştırılabilir.