Bölgesel enerji oyununda yeni sayfa

Katar-Türkiye doğal gaz boru hattı projesi, Suriye’deki siyasi dönüşümle birlikte enerji gündeminde yeniden yükseliyor. Katar’ın zengin doğal gaz rezervlerini Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırmayı hedefleyen bu stratejik girişim, Avrupa’nın enerji arz güvenliğini çeşitlendirme çabalarına kritik bir katkı sunabilir. Tespam başkanı Oğuzhan Akyener, bu projenin yalnızca bir enerji hattı yatırımı olmadığını, çok boyutlu ekonomik, lojistik ve diplomatik süreçler içerdiğini vurguluyor. Öte yandan, Mısır’dan Ürdün ve Suriye’ye gaz taşıyan arap doğal gaz boru hattı’nın Türkiye’ye uzatılması, bölgesel enerji iş birliğini güçlendirecek ve Türkiye’nın enerji merkezi olma konumunu pekiştirecek bir diğer kritik fırsat olarak değerlendiriliyor.
Suriye’de 61 yıllık Baas rejiminin sona ermesiyle birlikte, enerji jeopolitiğinde yeni fırsatlar ve projeler gündeme gelmeye başladı. Bu projeler arasında, 2009 yılında askıya alınan Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı özellikle dikkat çekiyor. Suriye’deki siyasi dönüşüm ve istikrar umutları, bu stratejik hattın hayata geçirilmesi için yeni bir zemin oluşturabilir.
Enerji jeopolitiğinde kritik bir oyuncu olarak konumlanan Katar, dünyanın en büyük doğal gaz rezervlerinden birine sahip. Ülkenin doğal gaz üretiminde gösterdiği istikrarlı artış, küresel enerji piyasasındaki yerini pekiştiriyor. Katar, 1998 yılında 16,2 milyar metreküp olan doğal gaz üretimini yıllar içinde hızla artırarak, 2023 yılında 181 milyar metreküp seviyesine ulaştırdı. Bu büyüme, Katar’ın hem enerji arz güvenliği hem de bölgesel iş birlikleri açısından ne kadar önemli bir aktör olduğunu ortaya koyuyor.

Katar-Türkiye hattı: Enerjide yeni bir dönemi başlatabilir
- Dünyanın en büyük doğal gaz rezervlerinden birine sahip olan Katar, şu anda gazını sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) olarak ihraç ediyor.
Ancak boru hatlarıyla ihracatta sınırlı bir altyapıya sahip. Planlanan Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı, yaklaşık 1500 kilometre uzunluğunda ve Katar gazını Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye, ardından Avrupa’ya taşıyacak. Ancak proje, 2009 yılında Suriye yönetiminin, müttefiki Rusya’nın çıkarlarını koruma gerekçesiyle projeye karşı çıkması nedeniyle rafa kaldırılmıştı.
Günümüzde, Suriye’nin yeniden yapılanma süreci ve bölgesel iş birliği umutları, bu projenin tekrar gündeme gelmesine yol açtı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, uzun süredir askıya alınan Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı’nın, Esad rejiminin devrilmesinin ardından hayata geçirilebileceğini belirtti. Ancak Bakan, projenin gerçekleşebilmesi için Suriye’nin ülkesel bütünlüğe ve siyasi istikrara kavuşmasının yanı sıra hattın güvenliğinin tam anlamıyla sağlanması gerektiğine dikkat çekti. Projenin inşa maliyeti ve Suriye’nin henüz istikrardan uzak durumu, projenin fizibilitesini zorlaştıran unsurlar arasında yer alıyor. Ayrıca, bu tür büyük bir yatırımın ekonomik sürdürülebilirliği için uluslararası piyasalardaki doğalgaz fiyatlarının ve talebin uygun seviyelerde olması gerekiyor. Bölgedeki jeopolitik ve ekonomik koşullar, bu stratejik enerji girişiminin geleceğini belirleyecek kritik değişkenler olarak öne çıkıyor.
Bu boru hattı, Avrupa’nın Rus doğal gazına olan bağımlılığını büyük ölçüde azaltabilecek bir çözüm olarak değerlendiriliyor. Avrupa’da enerji güvenliğinin öncelikli olduğu bir dönemde, Katar gazının Avrupa’ya doğrudan taşınması hem enerji arz güvenliğini güçlendirecek hem de Türkiye’yi enerji transit merkezi konumuna taşıyacak. Ancak, projenin uygulanabilirliği, bölgesel iş birliği ve uzun vadeli stratejik planlamaya bağlı.

Ciddi kaynak gerekli

Bu tür büyük bir enerji projesinin yalnızca siyasi değil, aynı zamanda teknik ve ekonomik zorlukları da beraberinde getirdiğini belirtmek gerekiyor. İşte bu noktada, projeye dair daha somut gereksinimler öne çıkıyor. TESPAM Başkanı Oğuzhan Akyener, Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı projesinin, bölgenin enerji arz güvenliği ve Türkiye’nin enerji merkezi olma hedefleri açısından stratejik önem taşıdığını ifade etti. Ancak Akyener, bu projenin sadece bir enerji hattı yatırımı olmadığını, aynı zamanda çok boyutlu ekonomik, lojistik ve diplomatik süreçler içerdiğini belirtti.
Akyener, hattın Katar’dan başlayarak Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye ulaşmasının ardından, gazın Avrupa’ya taşınması için Türkiye’nin batı ucuna kadar yeni bir boru hattı ağı oluşturulması gerektiğini vurguladı. “Bu güzergâhın toplam uzunluğu yaklaşık 4 bin 300 kilometreye varıyor. 30 milyar metreküp kapasiteli, 56 inç çapında iki paralel boru hattının inşası için maliyetler 20 milyar doların üzerinde olabilir. Böylesine büyük bir yatırım, yalnızca finansal değil, aynı zamanda teknik ve diplomatik koordinasyon gerektiriyor” dedi. Ayrıca böylesine uzun ve maliyetli bir projenin ekonomik sürdürülebilirliği için doğalgaz talebinin yüksek ve uluslararası piyasalardaki gaz fiyatlarının uygun seviyelerde olmasının kritik olduğunu ifade eden Akyener, “Eğer taşıma maliyetleri çok yüksek olursa, bu tür projeler ekonomik açıdan fizibilitesini yitirir. Bunun yerine, Katar gazının Türkiye’ye getirilip burada kullanılması ve Türkiye’nin mevcut gaz kaynaklarını Avrupa’ya yönlendirmesi daha hızlı ve uygulanabilir bir çözüm olabilir” diye ekledi.
Enerji dengelerini değiştiren fırsat
- Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Avrupa’da tetiklediği enerji krizi, Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı projesini jeopolitik bir fırsata dönüştürme potansiyeli taşıyor.
Ancak, Avrupa’nın enerji dönüşüm planları ve doğal gaz talebindeki düşüş, bu tür büyük ölçekli projelerin ekonomik getirilerini sınırlayabilir. Katar’ın Almanya ve Hollanda ile LNG anlaşmaları yapması ve ABD’nin Avrupa’daki LNG pazarındaki güçlü varlığı, bölgedeki enerji rekabetinin giderek yoğunlaşmasına yol açıyor.
Aynı zamanda, kritik enerji geçiş noktalarındaki olası aksaklıklar bu projeyi stratejik açıdan daha da cazip hale getirebilir. Hürmüz Boğazı, Süveyş Kanalı ve Babu’l Mendeb Boğazı gibi bölgelerde yaşanabilecek sorunlar, bu tür projelere olan ilgiyi artırabilir. Akyener, bu tür bir senaryonun şu an için olası görünmediğini vurgulasa da, Türkiye’nin enerji ticaretinde belirleyici bir oyuncu olma potansiyeline dikkat çekiyor. Akyener’e göre, “Türkiye, bu projelerle yalnızca bir geçiş ülkesi değil, enerji piyasasında lider bir oyuncu olabilir. EPİAŞ’ın güçlenmesiyle, Türkiye enerji ticaretinde fiyat belirleyen bir konuma yükselebilir.”
Arap doğal gaz boru hattı Türkiye'ye uzatılabilir mi?
Benzer şekilde, bölgenin enerji altyapısında önemli bir potansiyele sahip olan bir diğer proje ise, Mısır’dan başlayarak Ürdün ve Suriye’ye gaz taşıyan Arap Doğal Gaz Boru Hattı’nın Türkiye’ye kadar uzatılması. 2003 yılında faaliyete geçen bu hat, başlangıçta Mısır gazını Ürdün ve Suriye’ye taşımayı hedefliyordu. 2006 ve 2008 yıllarında hattın Türkiye’ye uzatılması için anlaşmalar yapılmış, ancak finansal sorunlar ve Mısır’ın gaz arzındaki yetersizlik nedeniyle proje askıya alınmıştı. Akyener, mevcut altyapının yeniden değerlendirilebileceğini belirterek, Arap Doğal Gaz Boru Hattı’nın önemli bir potansiyel taşıdığını ifade etti. Mısır’dan Ürdün’e kadar tamamlanmış olan bu hattın, Suriye kısmının eksik olduğunu ve Suriye’deki bölümün tamamlanmasıyla Türkiye’ye hızlı bir bağlantı sağlanabileceğini dile getiren Akyener, Türkiye’nin İskenderun’a kadar kendi kısmını tamamladığını hatırlattı. Ayrıca, hattın kapasitesinin geliştirilmesiyle ekonomik bir çözüm oluşturulabileceğini vurguladı.
Mevcut durumda, hattın kapasitesi yıllık 10 milyar metreküp doğal gaz taşımaya uygun olsa da, ek kompresör istasyonları ile bu miktar 15 milyar metreküpe çıkarılabilir. Böyle bir kapasite artırımı, sadece Türkiye için değil, Avrupa’nın enerji arz güvenliği açısından da kritik bir katkı sağlayabilir.
Her iki proje de sadece enerji arzını artırmakla kalmayıp, Türkiye’nin bölgesel bir enerji merkezi olma hedefini destekleyecek nitelikte. Aynı zamanda Avrupa’nın enerji arz güvenliğini çeşitlendirmesi ve Rus gazına bağımlılığını azaltması açısından stratejik bir önem taşıyor. Ancak, bu projelerin hayata geçirilmesi, yalnızca bölgesel istikrar ve ekonomik işbirliği değil, aynı zamanda uzun vadeli uluslararası koordinasyon ve yatırım gerektiriyor.