Tarihin sonsuz kıyısında: Ninova

Ninova
Ninova

Bir zamanlar Dicle Nehri’nin kıyısında büyüleyici güzelliğiyle Ninova şehri vardı. Uygarlığın en parlak yıldızlarından biri. Mezopotamya düzlüklerinde insan eliyle yapılmış, insan emeği ve aklıyla kurulmuş bir ilim merkezi. Dev kapıları, kalabalık nüfusu ve ihtişamıyla baş döndüren Ninova, bahçeler, heykeller, parklar, kütüphaneler, saraylar, kanallar, kemerler ve tapınaklar şehriydi. Etrafı 12 kilometre uzunluğundaki dev surlarla çevrilmiş, uzaktan karanlıktaki ateş kırmızısı gibi parlayan, 15 farklı kapısından giriş yapılan, dünyanın dört yanından görkemine şahit olmak için yola çıkmış misafirlerini ağırlayan, imparatorluğun göz bebeği altın şehir. Asur’un başkenti. Yakın Doğu’nun en gösterişli şehri. Herkes bilirdi Ninova’yı, herkes pay almıştı onun kaderinden, dilden dile anlatılırdı güzelliği, herkes duymuştu onu, meftunlar, barbarlar, düşmanlar, âşıklar.

  • “Dehşetle seyredecek herkes seni.
  • Seni kim görse kaçacak.
  • ‘Harabeye döndü Ninova’ diyecekler,
  • ‘Kim dövünecek onun için?
  • Nereden bulalım onu avutacak birilerini?”
  • (Nahum Kitabı 3:7)
Kil tabletlerde kalan Ninova’nın fısıltıları, yakılmış kütüphanelerinden yükselen yankılı seslere karışıyor.
Kil tabletlerde kalan Ninova’nın fısıltıları, yakılmış kütüphanelerinden yükselen yankılı seslere karışıyor.

İnsan ki, çağlar boyunca hep aynı yoldan yürüyerek muradına ulaşmakta, insan akleder, inşa eder, büyütür ve kendi elleriyle yıkar yaptıklarını. Burada bir Kral vardı, artık yok. Burada taşların hafızasına kazınmış bir uygarlığın nefesi vardı, artık yok. Burada dünyanın sırrını taşıyan bir kütüphane vardı, artık yok. Zamanın küllerine karışıyor her şey. Elimizde bir harita, Musul yakınlarında onu arıyoruz, Ninova’yı. Kumların altında ama zamanın kıyısında bir şehir. Yokoluşunu yazıya dökmesindeki o derin sır. Beni hatırlayın, unuttuğunuz yerde, üzerinde doğduğum kara toprak anlatacak beni. Ebediyen susturulmuş bir şehir. Ama derinlerden duyulan sesi. Kil tabletlerde kalan Ninova’nın fısıltıları, yakılmış kütüphanelerinden yükselen yankılı seslere karışıyor.

Bir şehir yıkıldığında

Şehrin 15 kapısından hiç durmadan Ninova’ya gelen âlim ve kâtiplerin sığınağı, dönemin yazıtları sayılan, yazılı kil tabletlerden binlercesini barındıran o ünlü kütüphaneydi. İmparator Asurbanipal'in doğal davetiyle şehre akın ederek, bilimin, sanatın, mimarinin yükselişini sağlayan kütüphane, Ninova’nın gerdanında paha biçilemez bir inciydi. Asur gücünü, imparatorluğun kalbi olan Ninova’dan alıyordu ama o kalbi doğrudan sökmek istiyorlardı. Çok düşman biriktirmişti Asur, fazlasıyla intikam bırakmıştı geride. Düşmanları pusuda, zayıf anını kolladıkları şehre saldırmak için bekliyorlardı. Ve tırnaklarını geçirdikleri Ninova’yı, artık bütün güçleriyle sıkarak parçalamanın vaktinin geldiği vakiydi herkesçe.

Zamanın küllerine karışıyor her şey. Elimizde bir harita, Musul yakınlarında onu arıyoruz, Ninova’yı.
Zamanın küllerine karışıyor her şey. Elimizde bir harita, Musul yakınlarında onu arıyoruz, Ninova’yı.

612 (M.Ö) yılında Ninova kapılarına yığılan Pers, Med ve Babil orduları, onlara eşlik eden müttefik güçlerle birlikte üç aylık bir kuşatmanın ardından tozu dumana katarak Ninova’ya girmeyi başarmışlardı. Şehir düşmüştü. Bir güzellik tarihe gömülmek için sonunu bekliyordu. Âşıkları ve cellâtları aynı anda kalbindeydi artık şehrin. Her şey yağmalanmış, her taraf yakılmış, herkes yıkılmış ve şehir harabe haline gelmişti. İmparatorluk paylaşılmış, Ninova, içindeki kalıntılardan ibaret hayalet şehre dönüşmüştü. Ruhu azaptaydı artık.

Ninova, bilginin ve kibrin ateşi. Bir zamanlar dünyanın en görkemli şehriydi, toprağın altında nefes almayı öğrenmeye mecbur kalmış eski bir hatıra şimdi. Uygarlığın hatırası. Ninova’da hüküm süren krallar, şehrin ihtişamının sonsuzlukla eşdeğer olduğunu, ulaşılacak yegâne mertebeye eriştiklerini ve şehrin zamanının asla bitmeyeceğini söylüyorlardı. Yıkılmaz surlarından emindiler, içindeki güzelliklerden de öyle. Herkes biliyordu Ninova’yı, herkes ona kavuşmak için yollara düşüyordu. Ama kapısına dayanan orduları ikna edecek bilgi, kurdukları kütüphanede yoktu. Tanrıça İştar'ın evi, Mezopotamya'nın yıldızı, İncil'in günah şehri, Asurbanipal’ın Kütüphanesi, Babil’in Asma Bahçeleri'nin asıl sahibi, Hz. Yûnus’un şehri… Şimdi uzun bir sessizlikte Ninova, Musul yakınlarında. Bir şehir yıkıldığında ne kalır ondan geriye?

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım