Gılgamış’ın evi: Uruk

Uruk
Uruk

Yedi sürgülü o dev kapısından içeriye girmek için yola düşenlerin hayreti, daha menziline varmadan ufukta göründüğünde başlıyordu. Kentin etrafını saran anıtsal surların görkemiyle karşılaştıkları an büyüleniyordu ziyaretçiler. Herkesin merak ettiği, her şeyin başladığı, her ölümlünün ayak basmak isteyeceği, uygarlığın ilk adımlarını usulca attığı kent. İnsanlığın kalbinin attığı yer.

  • “O seyreyledi karanlıkları, açıkladı tüm sırları,
  • Hatta öğretti bize Tufan'dan önce olup biteni,
  • Çıktığı uzun yolculuktan dönünce yorgun, fakat olgun bir bilge olarak,
  • Kazıdı bir mezar taşının üstüne başından geçen her şeyi.
  • Odur ağılı bol Uruk'u surlarla çevirten…”
  • Gılgamış Destanı
Yazı ilk kez burada kullanıldı, bilinen en eski edebî metin burada yazıldı.
Yazı ilk kez burada kullanıldı, bilinen en eski edebî metin burada yazıldı.

Burası hayret edilecek kadar mucizevî bir mekândı. Uruk diyorlardı adına. Antik Sümer’in şaheseri. Kahramanlık Çağı’nın (1. Hanedanlık) başkenti. Yazı ilk kez burada kullanıldı, bilinen en eski edebî metin burada yazıldı, Mezopotamya’nın altın güneşi ilk şarkısını burada söyledi, ilk tarım, ilk sulama sistemleri, ilk danışma meclisleri ve başlangıçların sonsuz mutluluklarına ait diğer bütün ilkler Uruk’ta doğdu. Kültürün, tarihin, siyasetin odağında elli bin nüfusuyla dönemin en devasa yerleşik alanını oluşturan kent, Gök Tanrısı Anu’ya adanan Ziggurat ile Aşk Tanrıçası İnanna’ya (İştar) adanmış Gök Tapınağı’yla (Eanna) da ünlüydü.

Uruk bir bilinmezlik olarak doğdu ama insanlığın uygarlaşma macerasına ait her şeyi üzerinde toplayarak bin yıl boyunca ilmin, hukukun, mimarinin, siyasetin, edebiyatın, teknolojinin, kahramanlıkların ve tapınakların merkezinde Sümer güneşi gibi parladı. Fırat’ın berrak sularıyla yıkanmış topraklarında bir vaha gibi ışıldıyordu, işte bu bereketli topraklar üzerinde yükselerek, uzun ömürlü olmayı başarmıştı. Kanal sistemiyle "Çöldeki Venedik" namını alan Uruk, Fırat üzerindeki deniz ticaretiyle nehir kanallarını birleştirerek, kentin her noktasına nüfuz eden hareketli su yollarına sahip olmuştu. Uruk, yemyeşil görüntüsüne eşlik eden; bağları, bahçeleri, su havuzları ve ekili tarım alanlarıyla, Mezopotamya uygarlığının yegâne incisiydi.

Sümer Güneşi’nin ölümsüzlüğü

Arapçada Tell al-Warka, Aramice/İbranicede Erek olarak bilinen Uruk kenti, Kent-Devlet modelinin bilinen ilk örneğiydi. Bin yıl yaşadı. Bin ışıltılı, uzun yıl. M.Ö 4000’li yıllara dayanan Uruk tarihi, kenti kurup 420 yıl boyunca hüküm sürdüğü rivayet edilen Kral Enmerkar’la başlayıp, M.Ö 3000-2000 yılları arasında yaşadığı en parlak döneminin nihai şahidi beşinci hükümdar Kral Gılgamış’ın şanıyla yüceldi. Uruk’un dillere destan güzelliği yedi diyara yayıldı. Ama kent geçen yıllara dayanamayarak, eskimiş, yaşlanmış, yorulmuştu artık. Ve bir gün Akad kralı Sargon, ordusuyla Uruk önlerine gelip kenti ele geçirdiğinde, Uruk’un simgesi olan surları da yıktıracaktı. Devam eden yıllarda Akadlar, Asurlular, Ahamenişler ve Seleukoslar sahip oldular görkemli Uruk’a. Artık geriye dönülemezdi, eskisi gibi olamazdı hiçbir şey. Nihayetinde Sümer güneşi sönmüştü. Zamanla, kaynakların tükenmesi, ticari bir güç olarak statüsünü kaybetmesiyle nüfusu iyice azalan Uruk, son sakininin de kentten ayrılmasıyla hikâyesini hitama erdirecekti. M.S ikinci yüzyılda, bir zamanlar Mezopotamya’nın en ihtişamlı kenti olan Uruk, uzun bir sessizliğe gömüldü. Herkes terk etti onu, kıyısına sığındığı Fırat nehri bile.

Uruk, yemyeşil görüntüsüne eşlik eden; bağları, bahçeleri, su havuzları ve ekili tarım alanlarıyla, Mezopotamya uygarlığının yegâne incisiydi.
Uruk, yemyeşil görüntüsüne eşlik eden; bağları, bahçeleri, su havuzları ve ekili tarım alanlarıyla, Mezopotamya uygarlığının yegâne incisiydi.

Uruk’u kumların altındaki yüzlerce yıllık derin uykusundan, 1849 yılında İngiliz araştırmacı William Loftus uyandırmıştı. Uruk, bugün Irak sınırları içinde, Bağdat-Basra yolunun ortasında, eski çöl harabelerinden ibaret. Evet, artık nehir kıyısındaki o bereketli şehir değil. İlk kurulduğunda Fırat Nehri'nin kollarından birinin doğu kıyılarında yer alsa da, zamanla kuruyan kanalın rotası Uruk’tan yaklaşık 19 kilometre uzaklaştı.

Ölümsüzlüğü arayan krallar, tanrıların ayak izleri, kil tabletler üzerine çivi yazıları, dünyanın ilk yazarları, görkemli surlar. Biraz Gılgamış, biraz Enkidu. Mezopotamya’daki en zengin uygarlığın adıyla anılan Uruk, ünlü destanı Gılgamış ile tarihin silinmez hafızasına kazındı artık. Kralları ölümsüzlüğü ararken, Uruk onu buldu. Buldu ve edebiyatın gücüyle ölümsüzlüğüne kavuştu.