Galata'dan bir hikâye: Arap Camii'nin geçmişi ve bugünü

Hakkında rivayetlerin yoğun olduğu Arap Camii’nin tarihi, İstanbul’un Latin işgali dönemine dayanmaktadır. Muhtemelen Katolikler tarafından Galata’da San Paolo adında bir kilise yaptırılmıştır. 15. yüzyıl başlarında San Paolo Kilisesi, Dominiken tarikatı üyelerince büyük bir manastıra çevrilmiş ve San Paolo ve San Domenico adına yeni bir kilise yapısı inşa edilmiştir. İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra Galata ile çevresi de ele geçirilmiş ve usule uygun bir şekilde kilise 1471 senesinde camiye çevrilmiştir. 1492 senesinde İspanya’daki Benî Ahmer-Benî Nasr İslam Devleti’nin ortadan kalkması sonucu Osmanlı topraklarına göç eden Müslümanların bir kısmı cami etrafına yerleştirilmiş ve cami “Arap Camii” olarak anılmaya başlanmıştır. Yatay dikdörtgen bir planıyla bazilikal bir düzenleme gösteren Arap Camii 19. yüzyıl başlarında çıkan bir yangın sırasında zarar görmüş ve Adile Sultan tarafından onarılmıştır. Alemdar Vakası sebebiyle onarım bir süre sekteye uğrasa da onarım tamamlanmış ve divan kâtiplerinden Hacı Emin Efendi tarafından yapıya ait tarihçe bir manzume olarak mermere işlenmiş ve duvara asılmıştır. Haluk Çetinkaya tarafından yayımlanan bir vesikaya göre 20. yüzyıl başında onarılan yapı için 7.000 kuruşluk bir bütçe ayrılmıştır.

Balkan Harbi’nden önce Arap Cami tekrar onarıma girmiştir. Çatısı tamamen açılan caminin 1913-1919 yılları arasında yapılan restorasyon çalışmaları Giritli Hasan Bey idaresinde gerçekleştirilmiştir. Restorasyon işleminde yapının çatısı kaldırılmış, avlu tarafındaki duvarı ileriye alınmış ve yeni bir son cemaat birimi eklenmiş, harimdeki mahfil katı ahşap direkler üzerine yeniden inşa edilmiştir. 1913-1919 yılları arasında gerçekleştirilen bu restorasyon çalışmasında Evkaf Nezareti’nde görevli Mimar Kemaleddin olmuştur. Söz konusu restorasyon çalışmalarında Ulusal Mimarlık etkisi yapıya yansımıştır.
1913 restorasyonu öncesine ait fotoğrafta Arap Camii’nin iç mekânı görülmektedir. Günümüzde orta alana yakın bir yerde bulunan müezzin mahfili bu fotoğrafta yoktur. İki katlı mahfili oluşturan ahşap direklerin başlıkları ve korkuluklar Batılılaşma dönemi etkisini yansıtmaktadır. Fotoğrafta yuvarlak kemerli pencereler ve alt kat pencere kanatları görülmektedir. Yapının tavanı ahşap olup günümüzde görülen alçı malzemeden mukarnas dolgulu frizler görülmemektedir.

1913 restorasyonu sırasında çekilen bir fotoğrafta caminin çatısı tamamen kaldırılmıştır. Fotoğrafta güneydoğuda yer alan caminin mihrabı net bir şekilde görülmektedir. Ampir tarzda inşa edilmiş olan mihrapta perde motifi ile kandil motifinden oluşan kalem işi süslemeler görülmektedir. Doğuda yer alan ahşap hünkâr mahfilini taşıyan ayaklardan biri ahşap mihraba doğru olan taraftaki ise yüksek kaideli mermerdir.

Restorasyon öncesi ve restorasyon sırasında çekilen fotoğraflardan takip edebildiğimiz kadarıyla başta mihrap olmak üzere söz konusu mimari detaylar Sultan II. Mahmud’un kızı Adile Sultan’ın ihsanıyla yapılan onarıma ya da I. Mahmud’un validesi Saliha Sultan’ın yaptırdığı onarıma ait olmalıdır.
1913 yılında Mimar Kemaleddin tarafından yapılan restorasyon çalışmaları sırasında yapılan müdahaleler günümüzde yapı içerisinde takip edilebilmektedir.

Arap Camii, İstanbul’un çok kültürlü yapısının ve tarihsel zenginliğinin en anlamlı simgelerinden biridir. Hem mimari hem de toplumsal açıdan derin bir mirasa sahip olan bu cami, İstanbul’un farklı din ve kültürlerin bir arada yaşadığı, birbirine etki ettiği bir şehir olma kimliğini yansıtır. Arap Camii, yalnızca bir ibadet yeri olmanın ötesinde, bölgedeki farklı topluluklar arasında kültürel alışverişin, hoşgörünün ve ortak yaşam pratiğinin bir izidir. Hem Osmanlı hem de öncesindeki farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan bu yapı, Galata'nın tarihi dokusunun bir parçası olarak, geçmişin ve bugünün kesişim noktasında önemli bir kültürel köprü işlevi görmektedir. Arap Camii, bu yönüyle sadece İstanbul’un değil, tüm insanlık tarihinin ortak kültürel mirası olarak değerini korumaktadır.