Semerkandlı Güzeli Teselli Ederken

İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi’nin 65. Venedik Festivali’nde büyük ilgi gören ve “derin bir meditasyon etkisi” dedirten filmi Şirin, seyirciyi bir “ayna” gibi kullanarak film izlemeyi bir öz-akse dönüştürür. Filmde aralarında ünlü Fransız aktrist Juliette Binoche’un da olduğu bir sinema salonundaki 114 kadın, Nizâmi’nin Hüsrev ve Şirin’inin beyaz perdeye uyarlanışını izlerken, bizler de rüzgâra karışmış sakura yapraklarının altındaymışçasına dökülen Farsça beyitler eşliğinde bu 114 simanın mimiklerinde kayboluruz. Yüzler, bir ayna gibi her sahneyi bize yansıtır; dudakların kımıldanışı, gözlerin doluşu aynaya düşen akis gibi bizi de o sahnenin içine taşır. Filmi her izlediğimde, Kiyarüstemi’nin yaklaşık yirmi yıl önce çektiği bu filmi İran’da şimdilerde çekecek olsa, estetiksiz ve doğal mimikli yüzler bulmakta ne kadar zorlanacağını düşünürüm.
- İnsan yüzünde sapmalar ve kaçamaklardan ileri gelen
- sonsuz bir karmaşıklık vardır.
- G. Bataille
Bir proje için birkaç aydır yaşadığımız Avrupa’nın farklı şehirlerinde, envai çeşit ırktan kadının yüzüne takıldıkça, sık sık Şirin’i ve o yüzleri anımsarım; siyahi kadınların, duygularını altına süpürdükçe koyulaşmış gibi duran karakteristik yüzlerine, Hollandalı kadınların melez dilleri gibi İspanyol neşesi, İngiliz kibri ve Alman serinliğini birleştiren yüzlerine; Pakistan ve Hindistanlı kadınların gamsız, neşeli ifadelerine... Geldiğimden beri ne ince sivri hatlı Fransızlarda ne de diğer Avrupalı kadınlar arasında botokslu, estetikli ya da ağır makyajlı bir yüz görmediğimi fark eder ve böyle karakteristik yüzlerin sayısının özellikle bazı Doğu şehirlerinde gittikçe azaldığını düşünürüm. ISAPS’ın raporuna göre her yıl Türkiye’de 1 milyonun üstünde kişi başta rinoplasti olmak üzere estetik cerrahi yaptırırken, botoks ve dolgu gibi işlem yaptıranların sayısı da hızla artmakta. Aynı rapora göre İran’da da her yıl yaklaşık 300 bin kişi estetik operasyon yaptırıyor. Buna karşılık Avrupa’da, özellikle Fransa, İskandinav ülkeleri ve Almanya’da, yeni nesil Doğu’nun aksine doğal güzellik anlayışı ön planda ve “İyi estetik, fark edilmeyen estetiktir” mucibince cerrahi olmayan işlemler nispeten revaçta. Fransız kadınlar minimal makyaj ve doğal cilt bakımına odaklanarak “çabasız şıklık” (effortless chic) idealini benimsediğinden Paris’te sivri hatları ve çökük göz altları ile bir kapatıcı eli değmemiş ya da Amsterdam’da birkaç günlük kazağının altına düz bir pantolon ve spor ayakkabısı çekmiş milyonlarca kadına rastlamamız da bu anlayış sebebi iledir. Bizde giderek yaygınlaşan ölçüsüz bir dekolteye ise Avrupa’da hiç rastlamadığımı belirtmeliyim. Örneğin Fransız bir kadın ancak tatilde güneye gitmişse şort giymeyi tercih eder.

Yukarıdaki rakamları görünce Hâfız’ın Semerkand ile Buhara’yı bir benine feda edeceği Şirazlı Türk’ü teselli edesim geliyor:
Eger an Turk-i Şîrâzî be dest âred dil-i mâ râ
Be hâl-i hindûyeş bahşem Semerkand u Buhârâ râ
Türkçesiyle,
Eğer o Şirâzlı güzel bize rağbet eder ve yönelirse
Semerkand’la Buhara’yı bağışlarım yanağındaki benine
Klasik metinlerde Türk ve güzellik özdeşleştiği için güzel kelimesi yerine Türk kullanılır. Ayrıca Klasik Edebiyatta yüz genellikle ilahi tecellinin sembolüdür ve dünyevi ile ilahi aşkın teğellendiği yerde ele alınır. Güzel bir yüze duyulan ilgi/aşk da aslında elest bezminde Cenâb-ı Hakk’a söz verirken maruz kalınan nurun tecellisidir. Hâfız’dan:
Ezelde cemâlinin nuru vurdu da
Doğdu aşk alemi yaktı kavurdu
ve
“Yüzün Yaradanın hüsnünden bir ayna
Aşıkların kalbini çevirir böylece çılgına”

Sevgilinin yüzü, Cenâb-ı Hakk’ın birliğini ve her yerde hazır olan varlığını temsil eder. Güzel bir yüz, âşığın Tanrı’yı hatırlamasına vesile olduğu için de bir “ayna”dır. Hurufilikte de yüz, “İnsan-ı Kâmil”in aynasıdır; her hat, Allah’ın isim ve sıfatlarının bir yansıması olarak görülür. Fazlullah Hurûfî’ye göre, insan yüzü harflerin tecelligâhıdır ve bu harfler, kâinatın sırrını çözmenin anahtarıdır. Örneğin, “çehre”deki çizgiler, Kur’an’ın kelâmına işaret eder; kaşlar “kemal”i, gözler “cemal”i, burun “hayat”ı, dudaklar ise “kudret”i temsil eder.
Hâsılı gelenekte yüz hatlarının estetik yorumu, sadece fiziksel güzelliği değil, aynı zamanda metafizik bir hakikati ifade eder. Hurûfîlikte, sevgilinin yüzüne bakmak, bir bakıma Allah’ın zatını temaşa etmektir. Bâkî ve Fuzûlî gibi şairlerin divanlarında, âşık maşukun yüzünde ilahi sırları arar.
Bunları düşünürken İran'ın modernleştirilmesi sürecinde, kadınların baş örtüyle dışarıya çıkmasını yasaklayan keşf-i hicab kanununu da anlatan Kolah-ı Pehlevi (Pehlevi Şapkası) adlı İran dizisini anımsadım. Gerçek hayattan alınan dizide İran’ın modernleşme sürecinde yer alan Ferruh isimli gencin, modernleşme projesi kapsamında Fransız bir bürokratın kızı Blanche ile evlenip İran’a yerleşmesi ve kızın makyajı, kıyafetleriyle kadınlara örnek olup onlara Fransa’dan makyaj malzemeleri getirerek pazarlaması anlatılırken Batılı bürokratların İran ve Türkiye'nin genç nüfusuyla yeni bir pazar bulma heyecanı ekranlara yansıyordu.



Günümüzdeyse gelin Blanche’ın boşluğunu sosyal medya fazlasıyla dolduruyor.