Saatnâmelere Dair

Saatnâmelere Dair.
Saatnâmelere Dair.

Zaman meselesi insan hayatını doğrudan ilgilendirdiği gibi genelgeçer tanımlara sığmayacak kadar da geniş bir kavram olarak karşımıza çıkar. Ona dair idrakimiz şehzadenin filleri metaforundaki gibi temas ettiğimiz boyutlarla alakalıdır. Bu da birden çok ve farklı zaman algılarının ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Böyle geniş bir kavramın sayıca çok ve farklı anlatısı olsa da biz Müslümanların zamana dair sabitesini belirleyen şey şüphesiz Kitap ve sünnettir.

Allah Teala’nın Kur’an-ı Kerim’de “zaman” üzerine yemin etmesi onun kıymetini güçlü bir şekilde vurgularken zamanla ilgili diğer ifadeler de bize tecrübemizi aşan bilgiler verir. Bazen mutlak manasıyla bazen de göreceli yanıyla karşımıza çıkan bu kavrama dair İslam tarihinde bir literatür meydana gelmiştir. Zamanın varlıkla münasebetine dair ilgimiz ve ilahi hitapla kıymetinin bildirilmesi, farklı açılardan irdelenmesi suretiyle dinî referanslı yazın türlerinin doğmasında etkili olmuştur. Melhame, rûznâme, ilm-i nücûm, sâ’at-i zamaniyye, yıldıznâme, şemsiyye, sab’a-i seyyâre, zâyiçenâme ve saatnâme gibi eserler bunlara örnek gösterilebilir.[1]Bu eserlere zaman-ibadet ilişkisi ekseninde duyulan ihtiyaçla Müslümanlar eliyle daha da gelişen astronomi gibi ilimler de kaynaklık etmiştir.

Astronomiye göre biraz daha geç dönemde ortaya çıkan astroloji de -diğer adıyla ilm-i ahkâm-ı nücûm- İslam medeniyetinde diğer medeniyetlerde gördüğü ilgiyi görmüş ve geçmişe, şimdiki zamana ve geleceğe dair tahminlerde bulunmak maksadıyla kullanılmıştır. Mesela Osmanlı’da saray erkanından olan yer alan müneccimlerin vazifeleri arasında, imsakiye ve takvim hazırlamanın yanı sıra zayiçe[2] ile uğurlu ve uğursuz vaktin tespiti de yer almaktadır. Bugün deyim olarak kullandığımız, uğurlu vakit anlamına gelen “eşref saati” Osmanlı’da hayatî bir önem taşımaktadır. Buna, eşref saatine, dair ilk kayıt da Fatih devrine aittir. Tacizade Cafer Çelebi, Mahrûse-i İstanbul Fetihnâmesi’nde Fatih Sultan Mehmet’in müneccimlerin işaret ettiği eşref saatine göre fethi müyesser kılan büyük hücumu başlattığına işaret etmektedir.[3]Padişahlar sefere çıkarken eşref saatini müneccimlere danıştıktan sonra hareket etmiş ya da müneccimbaşıların işaret ettiği saate göre işlerini düzene koymuşlardır.[4]

Bahse konu literatür içerisinde dikkat çeken yazın türlerinden saatnâme literatürünün ortaya çıkmasındaysa Kur’an-ı Kerim’de bazı vakitlerin diğer bazı vakitlerden kıymetli olduğu, mesela Kadir Gecesi’nin bin aydan daha hayırlı olduğuna dair ifadeler, zamanın kıymetini tespit ve hayırlı vakti gözleme gibi çabalar etkili olmuştur. Kelime itibariyle zamanı ölçen alet manasındaki Arapça “sâ‘at” sözcüğüne Farsça “name” sözcüğünün eklenmesiyle oluşmuştur ve saat veya zaman üzerine yazılan eser anlamına gelir. Saatnâmeler ilm-i nücûmdan beslenerek zamanın nasıl tayin edileceğine ve belirlenen bu zamanın hikmetlerine ve özelliklerine dair bilgi veren manzum veya mensur tarzda yazılmış dinî didaktik metinlerdir.

Padişahlar sefere çıkarken eşref saatini müneccimlere danıştıktan sonra hareket etmiş ya da müneccimbaşıların işaret ettiği saate göre işlerini düzene koymuşlardır.Astronomiye göre biraz daha geç dönemde ortaya çıkan astroloji de -diğer adıyla ilm-i ahkâm-ı nücûm- İslam medeniyetinde diğer medeniyetlerde gördüğü ilgiyi görmüş ve geçmişe, şimdiki zamana ve geleceğe dair tahminlerde bulunmak maksadıyla kullanılmıştır.
Padişahlar sefere çıkarken eşref saatini müneccimlere danıştıktan sonra hareket etmiş ya da müneccimbaşıların işaret ettiği saate göre işlerini düzene koymuşlardır.Astronomiye göre biraz daha geç dönemde ortaya çıkan astroloji de -diğer adıyla ilm-i ahkâm-ı nücûm- İslam medeniyetinde diğer medeniyetlerde gördüğü ilgiyi görmüş ve geçmişe, şimdiki zamana ve geleceğe dair tahminlerde bulunmak maksadıyla kullanılmıştır.

İlm-i nücûma dayalı hesaplarla yazılan saatnâmeler, belirli vakitlerde yapılması veya yapılmaması gereken işleri yedi yıldız, 12 burç (Hamel-Koç, Sevr-Boğa, Cezva-İkizler, Seretan-Yengeç, Esed-Arslan, Sünbüle-Başak, Mizan-Terazi, Akrep-Akrep, Kavs-Yay, Cedy-Oğlak, Delv-Kova, Hût-Balık) üzerinden anlatır. Bir günün tulû, kuşluk, zevâl, öğle, beyne’s-salât, asr ve ahir-i rûz olarak yedi vakte (müellife göre isim ve taksim değişebiliyor) ayrılarak incelendiği saatnâme literatüründe, bu vakitlerin üzerinde tesiri olduğu kabul edilen Zühre, Utarit, Şems, Kamer, Zühal, Müşteri ve Merih gezegenlerine göre o günün durumu açıklanır. Ayrıca haftanın her bir gününde bir ölçüde tesirine inanılan ve adı geçen gezegenlerin durumuna göre hangi işlerin hangi vakit veya günde yapılması gerektiğine dair bilgiler verilir.

Saatnâmelerin ele aldığı konular arasında, gece-gündüz saatlerinin özelliklerine göre yapılması makbul ibadetler, okunması gereken dualar, kıyamete dair bahisler, daha genel dinî bilgiler ve öğütler bulunur. Doğum zamanına göre insanların mizaçları, yeni elbise giymek/dikmek, sefere çıkmak, avlanmak, ticari faaliyetlerde bulunmak, kan aldırmak gibi sıradan işler de vakitlerin tespitiyle ilgili bilgiler de yer alır. Zamanın manevi boyutunun yanı sıra kozmik hadiselere de değinen saatnâmelerin konuları arasında günlerin, mevsimlerin, yağmur ve karın oluşumu gibi tabiat hadiseleri de bulunur. İlm-i nücûmdan ve dinî kaynaklardan beslenen bu eserlere, israiliyat ile halk mitolojisinin de kaynaklık ettiğini görürüz. Bilinen en eski saatnâme müellifi kabul edilen ve vefat tarihi tespit edilemeyen Hibetullah b. İbrahim, eserinde kullandığı kaynakları şöyle açıklar: “Ve dahi her kim bu kitâbı kim Sa‘atnâme dirler, bu kadar delîl-i Kur’ân ve ahâdîs-i Nebeviyye ile ulu kitâblardan intihâb olup tercüme olmuşdur.”

Saatnâmeler, istifade ettiği kaynaklar itibarıyla haftanın günlerine dair kaleme alınan diğer risalelere benzemekle birlikte, bu yazın türünde yer bulan tecrübi bilgiler, meteorolojik olgular veya ele alınan konular diğer risalelere oranla daha kapsamlıdır. Örneğin; “Her günde bir eşref saat vardur bugünün ibtidası şerîfdür ammâ bugünki kesilen kaftân mübârek olmayup sâhibi mihnetden ve elemden hâlî olmaya ve bugün tırâş olan kimesne gelecek bugüne değin gama ve gussadan hâlî olmaya”. Bir saatnâmede Pazartesi’ye ait olumsuz durum “Meşrıka sefere çıkmak. Muharrem ayının ilk günü bugün olsa kış hoş olur, yaz sıcak olur, bal ve tereke çok olur, otlara afet erişir, Horasan Vilayeti’nde kadınlar ölür, Kuhistan iline bereket gelir, Pars’da kıtlık olur.” yazarken bir başkasında bir ay için“Bu ay otuz bir gündür (Kânûn-ı Evvel) eger küsûf-ı şems vâki’ olsa matar ve kar ziyâde yagup kış katı ola galle ve giyâh ve kar ve balık ziyâde ola vesâir tuyûr dahi ve mağribde cidâl olup Arab’da dahi beğler çok helâk ola” gibi ifadeler yer alır.

 Günümüzde tarih, din, edebiyat ve bilim alanında incelemeye değer kültürel miras ürünleri olan bu eserler okuyucularına bir nevi manevi rehberlik etmiştir.
Günümüzde tarih, din, edebiyat ve bilim alanında incelemeye değer kültürel miras ürünleri olan bu eserler okuyucularına bir nevi manevi rehberlik etmiştir.
Saatnâmelerin ele aldığı konular arasında, gece-gündüz saatlerinin özelliklerine göre yapılması makbul ibadetler, okunması gereken dualar, kıyamete dair bahisler, daha genel dinî bilgiler ve öğütler bulunur.
Saatnâmelerin ele aldığı konular arasında, gece-gündüz saatlerinin özelliklerine göre yapılması makbul ibadetler, okunması gereken dualar, kıyamete dair bahisler, daha genel dinî bilgiler ve öğütler bulunur.

Saatnâme başlıklı ilk eserin kim tarafından ve ne zaman yazıldığı bilinmemekle beraber VIII. veya IX. yüzyıldan itibaren yazıldığı tahmin edilmekte. 1670 tarihli bir saatnâme metninin sebeb-i telif kısmında, Ebü’l-Ma‘şer-i Belhî’nin (ö. 272/886) eserinden tercüme edildiği ifade edilmektedir. Bu ifadeden, saatnâme yazımının Belhî ile başladığı düşünülmektedir.[5] IX. yüzyılda Halife Memûn devri âlimlerinden Belhî’ye ait Saatnâme başlığıyla bir eser mevcut olmasa da astronomiye dair eserlerinde saatnâme literatürüne temel teşkil edebilecek bilgiler mevcuttur. Saatnâmelerin bir kısmı müstakil bir kitapken bir kısmı da Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin Marifetnâme’sinde olduğu gibi farklı başlıklarla yazılan kitapların içerisinde bir bölüm olarak yer alır.

Ebu Ma‘şer-i Belhî (ö. 272/886), Hîbetullah b. İbrahim (v. ?), Abdülganî bin Celîl Geredevi (ö. 995/1586) ve Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerine (ö. 1194/1780) ait saatnâmelerden en meşhuru, yazma eser kütüphanelerinde de en çok nüshaya sahip olan, Arapça veya Farsça kaleme alındığı kabul edilen Hîbetullah b. İbrahim’e ait Saatnâme’dir.

Her vaktin gereğine uygun ibadet ve amelle meşgul olan Müslümanın gündelik, sıradan işlerinde de kıymetli vakti gözetme çabasıyla doğan saatnâme literatürü, Müslümanların zaman algısı ve bu algının sosyal, dinî ve kozmik boyutlarına dair önemli ipuçları verir. Günümüzde tarih, din, edebiyat ve bilim alanında incelemeye değer kültürel miras ürünleri olan bu eserler okuyucularına bir nevi manevi rehberlik etmiştir. Risalesini Müslümanlara manevi rehberlik temennisiyle yazdığını belirten Hibetullah b. İbrahim, dinî kaynaklardan yola çıkarak verdiği tavsiyelere uyulması hâlinde okuyanın ahiret mükafatı kazanacağını ve kendisinin de o kimseye kıyamet günü şefaatçi olacağını belirtmiştir.

[1] , Fatma Özçakmak, “Müellifi Bilinmeyen Manzum Bir Saatname Örneği: Risale-i Saatname”, Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 7, s. 245.

[2] Yıldızların, belli bir zamandaki yerlerini, durumlarını gösteren çizelge.

[3] Salim Aydüz, “Osmanlı Devletinde Müneccimbaşılık”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları, Sayı 1, s. 1995, 159-207.

[4] Enes İlhan, “Örnek Saatname Metni Işığında Günlere Dair Bazı İnanışlar ve Kaynakları”, Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, Sayı 3, s. 444.

[5] Enes İlhan,“Örnek Saatnâme Metni”, s. 449.