Penguen: Çağdaş Bir Faust Öyküsü – I

Çağdaş Bir Faust Öyküsü – I
Çağdaş Bir Faust Öyküsü – I

Faust, modern kültürü temsil eden kahramanların başında gelir. Kendi emelleri uğruna ruhunu şeytana satan, hiçbir sınırda durmayan bu kurgu karakter kendini gerçekleştirmenin trajik bedellerini gösteren bir ideal tiptir. Popüler kültürdeki birçok kahramanda Faustyen izler bulabilirsiniz. Sebepsiz yere ev sahibesini öldüren hukuk öğrencisi, kanser hastası oğlunu kurtarmak için uyuşturucu işine girip bir suç tanrısına dönüşen kimya öğretmeni veya arkadaşlarının tüm parasını alıp onları Almanya diye İstanbul’a götüren açıkgöz köylü aslında değişmek için tüm sınırları çiğneyenlerin sadece birkaç örneğidir. Popüler dramaların esas kahramanlarında kimi Faustyen temayüller yakalamak mümkündür ancak onlar hiçbir zaman sonuna kadar gitmezler. Zaten buna gerek de yoktur. Esas kahraman yaptıklarının bedelini öder, emellerine kavuşur veya cezalandırılır. Anlatılan kahramanın hikâyesi olduğundan her şey ona işaret eder, hikâyede her yol ona çıkar. Esas kahramanlar baştan sona onlar için yaratılmış bir dünyanın idrakine varırlar.

Kötüler kendi açılarından bakıldığında sadece gerekçeleri olan insanlardır. Tabii gerekçelerine kimsenin inanmadığı insanlar…
Kötüler kendi açılarından bakıldığında sadece gerekçeleri olan insanlardır. Tabii gerekçelerine kimsenin inanmadığı insanlar…

Nedensellik zincirlerini umursamaksızın Faustyen dürtüyle hareket edenler aslında kötü (villain) karakterlerdir. Çoğu zaman içine doğdukları durumu aşmak için gerekli gücü sadece keskin iradelerinden alan kötüler, her hikâyenin sonunda yaptıklarının bedelini ödeseler de asla vazgeçmezler. Amaçlarını gerçekleştirmek adına ne katliam yapmaktan çekinirler ne de masum insanları felaketten felakete sürüklemekten. Kendilerinin yeri olmadığı bir dünyayı ele geçirmekle başlayıp esas kahramandan intikam alma saplantısına dönüşen kötülüklerinin altında yatanı merak etmezler. Yaptıklarından duyduğumuz rahatsızlıkla kahramanın zaferine beslendiğimiz güven öylesine iç içe geçmiştir ki biz de neden bu işlere giriştiklerini merak etmeyiz. Kötü karakterler, kötülüğün tali bir şey olduğuna dair inancımızı pekiştirir. Makro plandan baktığımızda kötüler en yüce iyinin kendini gerçekleştirmesi için ileri sürdüğü kuklalardır. Onlar hak ettikleri akıbetleriyle evrendeki hiyerarşiyi hatırlatır, sınırları çiğnediğimizde başımıza neler geleceğini gösterir biz normallere…

Biraz daha yakından baktığımızdaysa kurmaca (ve gerçek) kötüler, haddi aşmamışlar için birer ibret vesikasına dönüşmeden önce bizim gibi insanlardır. Karanlık da olsa bir geçmişleri, hak edilmiş akıbetlerine varıncaya kadar kendilerine göre bir hesapları vardır. Sahip olma arzusuyla tutuşmuş benlikleri karanlık güçlerle suç ortaklığını mübah kılar. Bir noktadan sonra sadece şöhretin, servet ya da aşkın peşinde değildirler. Kötüler her şeyi ister. Sadece önlerindeki sınırları aşmayı değil sınırlarının ötesinde kalanların kontrolünü ele almayı arzular. Hüküm sürdükleri bir şimdide geçmişe ve geleceğe karar vermeyi amaçlarlar. Firavun’un şatafatın cazibesine kapılıp kendini Tanrı ilan etmesinde veya onlarca melodramda kötülerin kendisini sevmeyen bir kadınla birlikte olma çabasında aynı benlik arzusu vardır. Bu arzunun temellerinde krallığının sunduğu iktidara veya kadının bedenine sahip olduğu müddetçe ruhun varlığını imha edebileceği gibi naif bir inanç vardır. Finallerinden yola çıkarak kötülerle özdeşleştirilen arzu ve tasarıları insanlık dışına sürmek ahlaki olarak kolaydır ancak bu ne onların hâlen insan olduğu gerçeğini ne de sınırları aşma temayülünün insana özgü bir şey olduğu gerçeğini değiştirir. İçimizdeki o meşum tohum filizlenmeye görsün peşi sıra bir evren tasavvuru (kozmoloji) ve bir akıbet tasavvuru (eskatoloji) dallanıp budaklanır. Kötüler kendi açılarından bakıldığında sadece gerekçeleri olan insanlardır. Tabii gerekçelerine kimsenin inanmadığı insanlar…

John Faust, John Gutenberg ve Peter Schoeffer.
John Faust, John Gutenberg ve Peter Schoeffer.

Genellikle kötülüğün kendi içinliğine izafe edilen şeylerden insanın nasıl yeni bir dünya kurabileceğini gösteren ilginç bir mittir Faust. İnsanlık dışına sürdüğümüz şeylerin aslında “insanca, pek insanca” olduğunu kanıtlar. İyilik ve kötülük arasındaki muhkem sınırları yeni bir sıfır noktasında eritmeyi dener. Kahraman ve kötü adamı aynı eylemin iki ucuna yerleştiren öykü bir perspektif sorunu doğurur. Birçok popüler hatta yüksek sanatsal anlatılarda modern dramanın başyapıtındaki bu dinamik ilişki kahraman (protogonist)-kötü adam (antogonist) arasındaki güvenli sınırlara tevdi edilir. Böylece olay örgüsü içinde karakterlerin ne tarafa yerleştirileceğine dair bir karar verebilir seyirci. Neticede onlara besledikleri sevgi veya antipati yaptıklarının şiddetini yeniden ayarlamaya hizmet eder. Faust, modern kahraman/kötü adam temsilleri bir şekilde ondan beslense de ayrı bir yerde durur. Kendine yer açmak için yeni bir dünya yaratmaya çalışan karakter sevgi ve nefret uyandırmaktan çok empati uyandırır ama bu basitçe kahramanın yerine kendimizi koyduğumuz bir zihin egzersizi değildir. Hayatımızın her anında biri olmaya karar vermek zorunda olan hepimizin öyküsünü buluruz onda. Belki de bu yüzden modern okur onu nereye koyacağını bilemez.

Hangi Faust?

Genellikle Goethe’ye atfetsek de tarihteki tek Faust onunki değildir. Yeni çağda simya ve büyüyle uğraşan, teolog bir Faust’un varlığından bahsedilir. Hazırladığı iksirlerle saf halkı kandıran bu sihirbazın varlığına hiçbir ciddi kayıtta rastlanılmasa da söylenti tüm Avrupa’da yayılır. Asıl Faust efsanesinin kökenindeyse Gutenberg’e açtığı davayla matbaanın gerçek sahibi olduğunu kanıtlamaya çalışan iş adamı Johan Fust yer alır. İşletme dehası ve bayağı zihinlerin kutsal kitaba erişmesini kolaylaştıran basım teknikleri Fust’un tarihsel hiçbir bağıntı olmamasına rağmen bir sihirbaz olarak anılmasına neden olmuştu. Bu Faust örneklerinin bir kere daha kanıtladığı gibi düzenin katı kurallarını her esnetme girişiminin büyücülük olarak damgalanması kaçınılmazdır. Ruhunu şeytana satmanın uyandırdığı güçlü çağrışımlarla Faust yeniçağ boyunca bir masal kahramanı olarak dilden dile anlatılır. Servet ve iktidar hırsının gözünü kör ettiği bu sapkının öyküleri hem bir ibretname (Faustbuch) olur hem de halkın yasaklı duygularının tatminini sağlar. Bu bakış açısı Christopher Marlowe’un Dr. Faust eserinde dramatik bir yetkinlikle yeniden işlenmiştir. Oyun boyunca Faust’un fantastik taşkınlıkları insani bir biçimle sunulsa da Faust, ilahi düzeni ihlal eden bir günahkâr olarak damgalanır. Özellikle Faust’un yaptıklarından pişman olup Tanrı’dan merhamet dilendiği son sahnede kötülüğün eski Hristiyan Maniheizmini yansıtan bir anlama sahip olduğu görülür: “Tanrım, merhamet et bana, öyle kötü bakma bana/ Engerekler, yılanlar, bırakın biraz daha nefes alayım!/ Açma ağzını çirkin cehennem! Lucifer, gelme!/ Yakacağım kitaplarımı - ah, Mefistofeles!”[1]

Kötü, hâlen en yüce iyinin gerçekleşmesi için gerekli ve ona kalpten bağlı bir şeydir. Goethe’nin yarattığı Faust ise karakterin bu geleneksel mirasını farklı bir planda yeniden işler. Yaptıklarının bedelini ebediyen ödeyeceği metafizik bir final yerine karakteri sürekli bir hareket içinde kurar Goethe. Güzellik, aşk veya servet gibi insani zaafların peşinde olan diğer versiyonların aksine modern Faust’u şeytanla anlaşmaya iten şey sınırlı hedeflerin ötesinde dünyevi bir sonsuzluk arzusudur: “Faustçu insanın önüne geçilmez başarı veya yaratma tutkusu aynı zamanda doyumsuz ve şehvetli bir hiçlik arzusudur; fakat olaylardan ebediyen silinmiş değil de bitmiş olarak bahsetme ve onları sonsuzluk yerine zamana yerleştirme yoluyla bu olumsuzluğu kendinden saklar.”[2]

Yazarının genç bir delikanlıyken başlayıp ihtiyar bir adamken tamamladığı ve ancak ölümünden sonra yayınlanabilen kitap Avrupa’nın devrimler çağını yansıtır. Doğaya hâkim olmak ve insanın içsel gelişimi arasındaki koşutluğa dikkat çeker. Modernitenin mitlerini ele aldığı ilham verici çalışması Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor da Marshall Berman, Faust’un yaşam çizgisinin üç aşamadan oluştuğunu belirtir: hayalci, aşık, gelişmeci. Bu aşamalar klasik bir dram formunda olsa da aslında modern romanın anlatı yapısını sergiler. Karakterin dış dünyaya karıştıkça kendi benliğini tanıma ve değiştirme sürecinin trajikleşmiş bir anlatısını sunar.

Masumiyetin sonu

Hayalci aşama, Faust’un kendi ile dünya arasına bir uçurum açıldığı aşamadır. Modern bireyin zamansal ikilemi burada da karşımıza çıkar. Gelenek artık olması gereken üzerinde mutlak bir otorite değildir. Benjamin’in deyişi ile zamanın monadikleşmesi şimdinin geçmiş ve gelecekle geleneğin kurduğu zorunlu birlikteliği parçalar. Modern birey olgunluğu kişisel ömründen değil dünyanın tarihsel birikiminden edindiğinden geçmişin değerlerini çocuksu görecektir. Babalarının yerini almayı değil kendi yerlerini kazanmayı amaçlayan evlatlar için eski bağlar ve aidiyetler olmak istedikleri kişi yolunda birer ayak bağıdır. Babası gibi hekim olan kahramanımız halkın minnet duyduğu sanatının aslında bir aldatmaca olduğuna inanır. Küçük bir taşra kasabasının taşlaşmış yaşamında etrafı işe yaramaz onlarca şeyle kuşatılmışken kahramanımızın içinde dünyaya meydan okuyacak bir güç birikmektedir. Feodal çağın ruh ve beden ayrımında temellenen hiyerarşiden rahatsızdır. Düşünce insanlarının maddi dünyada karşılığı olmayan spekülatif fikirlerle oyalanmasından bıkmıştır. Bedeni olmayan bir zihin olarak yaşamak istemeyen Faust, içselliğini yeryüzünü akıtmak üzereeyleme geçme zorunluluğu hisseder. Kutsal kitabı tercüme ettiği sahne bu durumu örnekler: “‘Önce söz vardı,’ diye yazılı. Söze böylesine yüksek paha biçmek olanaksız. Aklımı kullanarak onu başka türlü çevirmeliyim: ‘Önce iş ve eylem vardı.’”[3] Bu noktada Mefistotales’le karşılaşan Faust daha ilk karşılaşmalarında ilahi hiyerarşide geri sıralardaki bir şeytanın ikinci dereceden yardımcısının arzuladığı şeyleri gerçekleştirmekte yetersiz kalacağının farkına varır. Uşaklık etmeye alışkın bu kötü ruh da aksini söylemez. Sınırlı gücüne rağmen özellikle eserin ilk kısmında Mefistotales Faust için bir yaşam rehberi olup eski soylu düşüncelerden arınmasına yardım eder. Tüm insanlığın kaderini tek bir ömürde yaşamak, kendi eylemlerinde dünyanın sonsuz olasılıklarını seyretmek arzusu eski zamanların hantallaşmış yüceliğine galip gelir. Hayalci aşamanın sonu bir anlamda çocukluğun fesh edilmesidir. Doğumun tesadüfiliğinin yanında getirdiği her şeyi, irade ve eyleminin eseri olmayan her şeyi benliğinden sürmeye kararlıdır Faust. İlerleme ve fethetme içgüdüsü eve/anne rahmine dönme özleminin yerini alır. Bir şeyler yaratabilmenin bedeli şimdiye kadar yaratılmış olan her şeyin yıkımı olduğunu öğrenmiştir artık. Kendini dönüştürme projesi dünyayı tamamen verili hâlinden çıkarmadan başarılamaz: “Her şeyin geçip gitmesine yeni yaratılışlara yol açmak için o ana kadar yaratılmış olan her şeyin -hatta gelecekte yaratılabileceklerinin- yıkımını kabullenmeye hazır olmadığı sürece hiçbir şey yaratamayacaktır. Modern insanın hareket edebilmek ve yaşayabilmek için kucaklamak zorunda olduğu diyalektiktir bu ve kısa sürede yayılıp ekonomi, devlet ve toplumu bütünüyle hareket ettirecek diyalektiktir.”[4]

Dünyaya karşı

Faust’a istediklerini yapabilmek için maddi kaynaklar gerekir ama her şeyden önce ona inanacak birini bulmalıdır. Mefistotales’in iksirleri sayesinde otuz yaş gençleşip, üzerine yepyeni kıyafetler geçirdiğinde başka biri gibi görünür. Kasvetli ve loş odasından çıktığında dışarda tatmadığı bir dünya olduğunun farkına varan Faust bir şeyi daha keşfeder; erotik bir varlık olduğunu. O yaşına kadar soyut düşünceler ve kesif bir can sıkıntısının altında ezilen tensel zevkleri üzerindeki gereksiz ağırlıklardan kurtulunca filizlenmeye başlar. Küçük kasabasında hazır para ve şık kıyafetlerle özgüveni tavan yapan Faust fetih projesine genç kızların kalbini çalmakla başlamak ister ama yapamaz. Kapalı bir dünyada özgür bir yabancı olarak Faust ilk kez gerçek bir ilişki kurduğu Gretchen’dan çok etkilenir. Onda masumiyeti, sadeliği ve Hristiyan teslimiyetini gözlemek çok hoşuna gider fakat Gretchen’ın olmak istediği kişi yolunda bir engel olduğunu fark eder. Öte yandan Gretchen için de büyü bozulmuştur. Faust’a yaklaştıkça içinde yaşadığı küçük dünyanın sınırlarını fark eder. Faust’un onda görmeyi sevdiği eskiye dair her şey yeni duyguları ile çatışmaya başlar. Berman’ın belirttiği gibi Gretchen’ın yeni duyguları eski rolleri ile çatışmayı başladıkça içselliğini keşfeder. Kendi ihtiyaçlarının meşru ve önemli olduğuna inanmak bir öz-saygı yaratır. Faust’a beslediği aşkla kanatsız melek Gretchen büyüyüp olgunlaşır ama ona bir şahsiyet kazandıran aşkı maşuğunun da gözünden düşmesine neden olur. Belki her ikisi de hâlen birbirini sevmektedir ancak sevgilerinin kaynağı farklıdır. Gretchen Faust’u kendi olarak sever ama Faust’un Gretchen’a duyduğu ilgi yalnızca gerçekleştirmeye çalıştığı resimdeki yeri kadardır.

Christopher Marlowe.
Christopher Marlowe.

Faust ile Gretchen’ın aşkı Albert Dürer’in ünlü resmi Melancholia’daki asabı bozuk battal perinin çevresiyle ilişkisini andırır. Bir enkazın ortasında, etrafında bir sürü ıvır zıvırla oturur ilham perisi. Resmin ön planında ne yapacağını bilmeden, kendi düşüncelerine boğulan perinin arkasında güneşin sahil kasabalarını aydınlattığı ümitvar bir manzara bulunur. Faust için Gretchen da bu peri gibidir; eskiden oturduğu ama artık yıkılmış bir dünyayı sembolize eder. Faust’da sadece atalet ve yoksunluktan gelen melankolik bir arzu uyandırır. Gretchen’ın eski değerleri kirlettiği gerekçesiyleidam edileceği günün şafağında onu kurtarmak için geri dönse de Faust onunla yaşamak istememektedir. Eski değerlerine inancını yitirse de sadakatini yitirmeyen Gretchen, Faust’un kafasından geçenlerin farkındadır. Bir anlamda onunla gitmek Faust’un onda sevdiği şeyi imha etmek olmayacak mıdır? Bu yüzden ölümü yani eski Gretchen olarak sevgilisinin anılarında yaşamayı seçerken Faust’da taşra hayatından sonsuza dek çıkar. Terk ediş ve ölüm Faustyen projenin temellerinde yer alır. Geçmiş yıkılıp üzerinde yeni bir zamana çıkan yollara açılmadıkça yitirilen dünyanın hasreti bitmez çünkü.

Devrimin trajedisi

Albert Dürer.
Albert Dürer.

Gelişmeci aşama Faust’un kasabadan şehre gelişi ile başlar. Tıpkı üç yüzyıldır dünyanın geri kalanının akın akın büyükşehirlere doluşması gibi Faust da Mefistoteles ile birlikte şehre gelir ama o, “seni yeneceğim” deyip de ilk mağlubiyette sigortalı bir işe, mazbut bir eşe tav olacak kumaşta değildir. Devletin bütün borçlarını yeraltındaki farazi altınlarla ödeyebileceğine saray erkanını ikna ettikten sonra kralın tüm yetkilerini kendi imar projeleri için özgürce kullanır. Memleketi her yerden kazma kürek seslerinin işitildiği kocaman bir şantiyeye dönüştüren Faust’un aklında denizlerin dalgalarına gem vurmak vardır. İlçe belediyelerinin yer sıkıntısından deniz kıyısını doldurup imara açmasını günümüzde ek rant arayışı olarak gören modern okur belki Faust’un planını ilk etapta anlamayabilir. Birkaç kârlı ihaleyle servetine servet katmaya çalışan açıkgöz bir müteahhit olmadığından Faust için böyle bir proje, kendi dünya tasarısı adına ilahi sonsuzluğun yeryüzündeki en güçlü işaretlerini yok etmek demektir. Bu noktada Dürer’in resmine atıfla efkârlı meleğin oturduğu yerden silkinip kalktığını ve etrafındaki enkazı kaldırıp denize ulaşmaya çalıştığını söyleyebilirdik. Ancak hiçbir manzara Faust’un henüz gerçekleşmemiş tasarılarını karşılık gelecek kadar nefes kesici değildir.

Faust’un geldiği nokta çok şey görmüş geçirmiş Mefistotales’i bile şaşırtır. Dünya içinde hareket etmeyi öğrettiği çırağı, dünyanın kendisini hareket ettirmek istemektedir çünkü. Bu geri dönüşsüz noktada eski öğretmene talebesinin yeni şantiye şefi rolünü oynamak düşer. Faust kendi görüşüne göre çevre düzenlemelerine girişmişken en büyük sorunu görmek istemedikleri olur. Yoğun inşa sürecinde engeller teker teker kaldırılırken sıra saf iyiliğin mitolojik temsilcileri olan yaşlı bir çiftin bahçesini istimlak etmeye gelir. Baucis ve Phillemon arazilerine gelen denizcilere yardım edip, yol gösteren kimsenin merhametten başka bir şey görmediği kimselerdir, ancak Faust şantiye şefine beraberindeki iki adamla birlikte onları yoldan çekmesi talimatını verir. Geçmişte bıraktığı şeyleri hatırlatan yaşlı çiftin öldürülmesini istemez aslında ama ölümlerine sebep olmasını da bir vicdan meselesi yapmaz: “cinayet sadece Faust’un kişiliğinden değil, modernleşmeye özgü kolektif, kişisel olmayan bir güdüden kaynaklanmaktadır. Eski dünyanın görünüm ve duyuşundan tek bir iz bile taşımayan türdeş, tümüyle modernleşmiş bir alan yaratma güdüsü…”[5] Faust, eski dünyanın son kalıntıları olarak yaşlı çifti ortadan kaldırdığında aslında kendi finalini de hazırlar. Tüm engelleri ortadan kaldırdığında bizzat kendisi bir engel hâline gelmiştir. İnşa ettirdiği kulede yarattığı manzaraya bakarken çanlar onun için çalar. İstek, ihtiyaç, pişmanlık ve kaygı hayaletleri saklandıkları yerden çıkıp başına üşüşür. Ruhuna musallat olan bu hayaletleri bir şekilde gönderir ancak kaygı giderken onu kör etmeyi başarır. Karanlığında kayboldukça Faust kendini yaptığı işine adar ve yarattığı dünyanın altında farkında olmadan can verir.

Faust insanın yer-altı güçleri olarak kilit altında tutulan içsel enerjisinin dışarı çıkmasıyla nasıl bir dünya inşa ettiğini anlatır. Berman bu dünya kurma etkinliğinin modernleşmeci devletlerden çiçek çocuklarına, çılgın çizgi roman karakterlerinden silah tüccarlarına kadar farklı görüşlere sahip toplulukları aynı noktaya getirdiğini söyler. Öte yandan Faustyen zihniyet kendi amaçlarının ötekilerin kaderini değiştirmekten geçtiğini bilse de gücünü ötekilerin akıbetine dair bir kayıtsızlıktan alır. Yani şeyler ancak müstakbel hâlinde daha güzel olacağına göre mevcudiyetleri kolaylıkla yok edilebilir. Faust’un sonsuz arzuları ve büyük projesi zaaflarını aslında yapay bir asaletle gizler. Mitoloji makinesi çalışmaya başladığında günahlar önce affedilir sonra cani, kültür tarafından bir kahraman olarak kutsanır. Büyük başarı öykülerinin sürekli kanıtladığı gibi zaferler öylesine göz kamaştırıcıdır ki kahramanın canını yaktıkları, kendi yolunda giderken çiğneyip geçtikleri görünmez olur. Diğerleri kahramanın büyük finaline çıkan manidar birer detay olduğuna göre gerektiğinde üzerleri çizilebilir, yerleri değiştirilebilir hatta ortadan kaldırılabilir. Dünyanın daha iyi bir yer olması için bir bedel ödemek gereklidir ama bu bedelin genellikle neden en fazlasını verdiği hâlde bundan en az nasiplenen hatta hiç nasiplenmeyen isimsiz kalabalıklar tarafından ödendiği yanıtsızdır. Gretchen, Bauicus ve Philemon ve diğerleri kendilerini ancak bir kahramanın öyküsünde gösterebilecek kurbanlardır ve kurbanlar canavara dönüşmedikçe sessizliğe mahkûmdur.

(Devam edecek)

[1] Christopher Marlowe, “Dr. Faustus”, çev. Hamid Çalışkan, içinde Bütün Oyunları, İstanbul: Yapı Kredi Yay., 1996, s. 362

[2]Terry Eagleton, Tatlı Şiddet, çev. Kutlu Tunca Hacıoğlu, İstanbul: Ayrıntı Yay., 2012, s. 356

[3] Goethe, Faust, çev. Celal Öner. İstanbul: Alkım Yay., 2006, s. 36

[4] Marshall Berman, Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, çev. Ümit Altuğ - Bülent Peker. İstanbul: İletişim, 2019, s.75

[5]A.g.e., s. 101