Hanım: Hepimiz, Aynı Yalnızız!

Olcay Hanım, kedisi Hanım’la yalnız yaşayan bir karakter.
Olcay Hanım, kedisi Hanım’la yalnız yaşayan bir karakter.

Gurbet Kuşları gibi artık ikonikleşmiş bir filmin yönetmeni Halit Refiğ’in, elbette birbirinden güzel ve özel filmleri var. Halit Refiğ deyince aynı zamanda Türk Sineması’nın ruhu da demiş oluyoruz. Türk Sineması’na kattıkları bir tarafa; Halit Refiğ’in bize bu toprakların ruhunu üflemesi de ayrıca üzerine düşünüllmeye değer. Ben bu yazıda 1988 yapımı olan Hanım filminden söz edeceğim. Üzerinden neredeyse 37 yıl geçmiş ama konusu güncelliğini koruyor. Yalnız yaşamak ve yalnızlıkla başa çıkmaya çalışan yaşlı insanlar. Belki yaşlı diye ayırmasak da olur. Yalnızlıkla başa çıkmaya çalışan herkes bu filme dâhil edilebilir. Çıktığı dönem Halit Refiğ’e Antalya Film Festivali’nde ödül de getiren bu film insan üzerine düşündürüyor.

Olcay Hanım, kedisi Hanım’la yalnız yaşayan bir karakter. Kaptan olan eşi yıllar önce vefat etmiş, o da eski bir konakta yaşamına devam ediyor. Özel piyano dersleri vererek geçiniyor. Bir kızı var ama hayırsız. Olcay Hanım’ın içinde bulunduğu ruh hâli tedirgin ve dış dünyadan soyutlanmaya yönelik. Bunun üzerine kanser teşhisi konulmuş.

Gurbet Kuşları.
Gurbet Kuşları.

Hayatın son günlerini yaşadığını bilen insan psikolojisinin normal olmadığını düşünüyoruz. Hastalık ve yaşlılık, bunlar da normal değil elbette. Ama Olcay Hanım’da bizi kendine çeken isyan etmeyen duruşu, kaderi kabullenişi ve sona doğru kendini tazeleyişi. Yalnızlık onunla bir bütün olmuştur. Olcay Hanım’ı hayata tutan kedisi Hanım’dır. Onun için kasaptan özel et alır, nereye gitse yanında götürür. Sahile birlikte yürüyüşe çıkarlar. Ölümünden sonra Hanım’a ne olacağını çok merak eder, onu güvenle bir yere emanet etmek ister. Fakat güvenli diye çaldığı kapılar da zamanla yüzüne kapanır. En son kedi bakan komşusuna emanet edecektir fakat o da yurtdışına gidince emanet edeceği kimse kalmaz. Kaptan Necip Bey ise kedi sevmemektedir. Olcay Hanım’ın bir kediye bu kadar bağlanmasını da sağlıklı bulmaz.

Olcay Hanım’ı son dönemde hayata bağlayan şeylerden biri de rüyalarıdır. Bir tür sayıklamaya dönüşen rüyalar, sıklaşır. Eski eşini sürekli rüyasında görür. Yalnızlıktan bir tür sığınma olarak karşımıza çıkan rüyalarda sıkıntılarını anlatır. Hastalığı ağırlaşmıştır, kızı hayırsızdır. Olcay Hanım’ın sıkıntılarına bir de rüyalar aracılığıyla şahit oluruz. Film içinde film duygusu gibidir bu anlar.

Olcay Hanım, bir de şehrin ve dünyanın ne kadar değiştiğinden şikâyetçidir. Şehir değişmektedir, insanlar başkalaşmaktadır, o eski evren yok olup gitmektedir. Bu şikâyetlerin, Kaptan Necip Bey’e anlatır. Sahi her dönem için geçerli bir konu değil mi? Bir önceki döneme yabancılaşmak, bir önceki dönemin yoksunluğunu çekmek, bunu her yaşlanan yapıyor gibi. Gerçekten çağlar değişiyor, şehir ve insan değişiyor ama edilen şikâyetler hiç değişmiyor. İstanbul’un eski hâlini bilen insanlar, bugünün İstanbul’undan şikâyetçi. “Nerede o eski İstanbul!” nidalarını sürekli duyarız. Ama Olcay Hanım’ın geçmişe duyduğu özlem sanırım -içinde bulunduğu ruh hâliyle birlikte- geçmişte yaşadığı güzel günlere özlemi de barındırıyor.

Halit Refiğ.
Halit Refiğ.

Olcay Hanım’ın yalnızlığı biraz da kendi tercihi olarak karşımıza çıkıyor. Herkesten farklı bir yapısı var. Kaptan Necip Bey’in kendine duyduğu yakınlık var. Buna rağmen o kendi köşesinde yaşamayı seçiyor. Bu seçiş elbette hayatının sonunda, onu bir yalnız olarak ölmeye kadar götürüyor. Olcay Hanım öldükten günler sonra kızı evin kapısını kırarak ulaşıyor annesine. Etrafı insanlarla çevrili bir dünyada Olcay Hanım’ın yalnızlığı üzerine düşünüyoruz. Aslında belki de film bizi kendi yalnızlığımızla baş başa bırakmak istiyor. Etrafımız insanla çevrili olduğu hâlde yalnızız.

Bu hâliyle Hanım, yaşlı ve hasta bir insanın son günlerinden yola çıkarak bizi kendimizle yüzleştiriyor. Biriktirdiğimiz insanlar, ailemiz, komşular, sonunda nereye gidiyor? Biz kendimiz olarak, hayatta varlık gösterirken, neleri kaybediyoruz? İyi bir insan olmanın bedeli, yalnız başına hayatın sonunu getirmek mi olmalı? Birçok soru ve bir tür iç burukluğuyla ayrılıyoruz filmden. Biraz da kedi sevgisiyle.