Kızıldeniz’in adaları

Kızıldeniz’deki adalar tarih boyunca jeopolitik, ticarî ve dinî açıdan büyük önem taşımıştır. Bu deniz, Afrika ile Arabistan Yarımadası arasında doğal bir sınır oluşturmuş ve üzerindeki adalar hem stratejik geçiş noktaları hem de kültürel etkileşim merkezleri olmuştu.
Antik çağlardan itibaren Mısır firavunları, Arabistan’daki tüccarlar ve Afrika kıyılarındaki yerel halklar Kızıldeniz’i bir ticaret yolu olarak kullanmışlardı. Bu ticaret yolunun üzerinde yer alan adalar ise gemiciler için birer sığınak, ikmal noktası ve aynı zamanda askerî üs işlevi görmüştü. Özellikle inci avcılığı, baharat ticareti ve altın yolları bu adaların önemini artırmıştı.
Antik Mısır döneminde Kızıldeniz kıyılarıyla bağlantılı olarak Punt Ülkesi’ne yapılan seferlerde bu denizin üzerindeki adaların mola noktaları olarak kullanıldığı biliniyordu. Bu adalar, sadece ticaret için değil, aynı zamanda dinî açıdan da bir geçiş alanı olmuştu. Zira Mekke’ye yönelen hac yollarının bir kısmı deniz üzerinden sağlanmış ve hac kafileleri bu adalarda konaklamışlardı.
- İslâm’ın doğuşuyla birlikte Kızıldeniz adaları yeni bir boyut kazanmıştı. Habeşistan’a hicret eden ilk Müslümanların yol güzergâhında bu deniz vardı ve bu seferin hafızalarda bıraktığı derin iz, Kızıldeniz’in adalarını da kapsayan bir manevi harita oluşturmuştu.
Emevîler ve Abbâsîler döneminde deniz ticareti canlandıkça adaların rolü daha da artmıştı. Aden Körfezi’nden Kızıldeniz’e giriş yapan gemiler kuzeye doğru ilerlerken bu adalarda durur, su ve erzak ikmali yapar, bazen de korsan saldırılarından korunmak için güvenli bölgeler ararlardı. Bu adaların pek çoğu kayalık ve küçük olmasına rağmen, konumları itibariyle boğazları kontrol etme imkânı veriyordu.
Orta Çağ boyunca Kızıldeniz ticaret yollarının önemi artmıştı.
Hindistan’dan gelen baharat, ipek ve değerli taşlar bu deniz üzerinden Kahire’ye, oradan da Akdeniz’e aktarılıyordu. Bu nedenle Kızıldeniz adaları, küresel ticaretin kalbinde yer almıştı.
Yemen kıyılarına yakın olan Kamaran Adası bunların en önemlilerinden biriydi. Kamaran, hem sağlıklı iklimi hem de konumuyla dikkat çekmişti. Aden’den çıkan gemiler kuzeye doğru ilerlerken bu adada konaklar ve buradan Mısır’a yönelirlerdi. Ayrıca Hicaz kıyılarına yakın olan bazı adalar da hac yolculuklarının vazgeçilmez durakları olmuştu.

Haçlı Seferleri döneminde Kızıldeniz adaları farklı bir boyut kazanmıştı.
Kudüs ve çevresini ele geçiren Haçlılar, Müslüman dünyasının en önemli dinî ve ticarî bağlantı noktalarından biri olan Kızıldeniz’i de tehdit etmişti. Avrupalı korsanlar ve maceraperestler bu adaları saldırı ve yağma için kullanmışlardı. Ancak Memlûkler Kızıldeniz’in güvenliğini sağlamak için bu adalarda garnizonlar kurmuş ve ticaret yollarını korumuşlardı. Özellikle Memlûklerin Portekizlilere karşı yürüttüğü mücadelede Kızıldeniz adaları kilit rol oynamıştı.
16. yüzyılda Osmanlıların bölgeye hâkim olmasıyla birlikte Kızıldeniz adaları yeni bir stratejik anlam kazanmıştı. Osmanlı, Mısır’ın fethiyle birlikte Kızıldeniz kıyılarına ve Hicaz’a hâkim olmuştu. Yavuz Sultan Selim’in 1517’deki zaferinden sonra Osmanlı, hem hilafeti hem de kutsal toprakların koruyuculuğunu üstlenmişti. Bu görev, Kızıldeniz üzerindeki hâkimiyetle doğrudan bağlantılıydı. Osmanlı donanması Kızıldeniz adalarında üsler kurmuş, özellikle Portekiz tehdidine karşı bu adaları savunma hatlarının bir parçası haline getirmişti. Kamaran, Dahlak ve Farasan Adaları Osmanlı için stratejik üsler olmuştu.

Dahlak Takımadaları, Eritre kıyılarına yakın konumuyla yüzyıllar boyunca önemli bir ticaret merkezi olmuştu. Osmanlı döneminde de burası hem ticaretin hem de askerî denetimin bir parçası olmuştu. Farasan Adaları ise Hicaz kıyılarına yakınlığı nedeniyle hem Mekke’nin güvenliği hem de deniz yoluyla hac güzergâhının korunması açısından değerliydi. Bu adalarda Osmanlı kaleleri inşa edilmiş ve garnizonlar bulundurulmuştu.
Kızıldeniz adalarının Osmanlı için en kritik rolü ise Portekiz tehdidini dengelemekti.
Portekizliler 16. yüzyılda Hindistan yolunu ele geçirmiş ve Kızıldeniz’i kontrol altına almak istemişti. Bu yüzden Osmanlı ile Portekiz arasında Aden, Hürmüz ve Kızıldeniz boyunca uzun mücadeleler yaşanmıştı. Osmanlı bu mücadelede Kızıldeniz adalarını bir savunma hattı olarak kullanmıştı. Böylece Osmanlı, hem Hicaz’ın hem de Mısır’ın güvenliğini sağlamıştı.
Zamanla Osmanlı hâkimiyetinin zayıflamasıyla birlikte Kızıldeniz adaları üzerindeki denetim gevşemişti. 19. yüzyılda Avrupa güçleri bu boşluğu değerlendirmişti. İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar Kızıldeniz üzerindeki adalara ilgi göstermişti.

- Süveyş Kanalı’nın 1869’da açılmasıyla Kızıldeniz’in önemi daha da artmıştı. Artık Hint Okyanusu ile Akdeniz arasındaki en kısa yol burası olmuştu. Bu da adaların stratejik değerini katlamıştı.
İngilizler Aden’i işgal etmiş, İtalyanlar Eritre kıyılarını almış, Fransızlar ise Cibuti’ye yerleşmişti. Bu süreçte adalar da sömürge yarışının parçası olmuştu.
20. yüzyılda Kızıldeniz adaları dünya siyasetinde yeniden ön plana çıkmıştı. İkinci Dünya Savaşı sırasında bu adalar deniz ulaşımı açısından büyük önem taşıyordu. Savaş sonrası dönemde ise Arap-İsrail çatışmalarıyla birlikte Kızıldeniz’deki adaların önemi artmıştı. 1967’deki Altı Gün Savaşı sırasında Mısır, Tiran ve Sanafir Adalarını kapatmış ve İsrail’in Akabe Körfezi’ne girişini engellemeye çalışmıştı. Bu adımlar savaşın sebeplerinden biri olmuştu. Daha sonraki yıllarda Tiran ve Sanafir Adaları Arap dünyasında tartışmalı konular haline gelmişti.

- Soğuk Savaş döneminde de Kızıldeniz adaları ABD ve Sovyetler Birliği’nin rekabet alanlarından biri olmuştu.
Babülmendep Boğazı’nı kontrol eden Perim Adası, küresel güç mücadelesinde kilit bir nokta olmuştu. Bu ada üzerinden Kızıldeniz’in çıkışını kontrol eden güç, dünya ticaretinin önemli bir kısmına da hâkim oluyordu. Sovyetler Eritre ve Yemen üzerinden bölgeye nüfuz etmiş, Amerikalılar ise Suudi Arabistan ve Mısır üzerinden adaların güvenliğini sağlamaya çalışmışlardı.
Günümüzde Kızıldeniz adaları hâlâ jeopolitik önemini korumaktaydı. Babülmendep, Süveyş Kanalı ve Akabe Körfezi’nin girişleri üzerindeki adalar, küresel enerji ticaretinin güvenliği için hayatiydi. Suudi Arabistan ile Mısır arasında Tiran ve Sanafir Adaları yeniden gündeme gelmiş, bu adalar 2017’de Mısır tarafından Suudi Arabistan’a devredilmişti. Bu devir uluslararası tartışmalara yol açmıştı. Farasan Adaları ise bugün Suudi Arabistan’ın doğal güzellikleriyle tanıtılan bölgelerinden biri haline gelmişti, ancak geçmişteki askerî-stratejik önemi hâlâ hatırlanıyordu.

Netice olarak, Kızıldeniz adaları tarih boyunca ticaret yollarının güvenliği, hac güzergâhlarının korunması, küresel güç mücadelesi ve bölgesel hâkimiyet için vazgeçilmez olmuştu. Antik çağlardan Osmanlı dönemine, sömürge yarışından günümüz jeopolitiğine kadar bu adalar her zaman büyük güçlerin ilgisini çekmişti. Ticaretin, dinin ve savaşın kesişim noktasında yer alan Kızıldeniz adaları, tarihin her döneminde stratejik ve sembolik değer taşımıştı.