Bosna’nın acı hatırası: Hakkı Turayliç

5 Nisan 1992’de Sırpların Saraybosna’ya başlattığı kuşatma, sonraki 1.425 gün boyunca aralıksız devam etmiş, nihayet 29 Şubat 1996’da bittiğinde ardında harabeye dönmüş bir şehir, beş binden fazla sivil kurban ve satırlara sığmaz insanî trajediler bıraktı. Hakkı Turayliç cinayeti de bunlardan biriydi. Ekonomi alanında gelecek vadeden ve Aliya İzetbegoviç’in en güvendiği isimlerden Turayliç, dönemin Bosna Hersek Başbakan Yardımcısı iken Sırp askerî güçleri tarafından Fransız güçlerinin de göz yumması eşliğinde katledildi.
Saraybosna’da Başçarşı’dan yürüyerek yaklaşık yirmi dakikalık uzaklıkta olan Ali Paşa Camii, bulunduğu yerde adeta nadide bir eser olarak göze çarpar. Güzelliği ve tarihi uzun uzun anlatılabilir fakat yazımızın konusu, haziresinde misafir ettiği önemli bir isme ait. O isim, savaş esnasında acımasızca ve haince katledilen, Bosna’nın en önemli devlet adamlarından Hakkı Turayliç.
1936 yılında Boşnak bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Müslüman bir ailede büyüyen Turayliç, ilkokulu Mostar’da, ortaokulu Saraybosna’da bitirdikten sonra Belgrad’a giderek Elektrik Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Mezuniyetin ardından genç bir mühendis olarak dönemin Yugoslavya’sının en önemli şirketlerinden Energoinvest’in yöneticisi olarak çalışmaya başladı.
Şirketin uluslararası arenada birçok başarıya imza atmasını sağladı. Kuzey Afrika, Ortadoğu, Pakistan, Malezya ve Endonezya pazarlarında Enerhoinvest’i tanınır hale getirdi. İş hayatındaki tecrübesi ve yönetici olarak göstermiş olduğu başarılar, 1992 yılında başbakan yardımcılığı görevinin kendisine tevdi edilmesini sağladı. Bilhassa ekonomi alanındaki uzmanlığı, Bosna’nın geleceği için önemli görülüyordu.

- Sırbistan’ın Bosna’yı kuşattığı 1992 yılında politikacı olarak görev alması kuşkusuz kaderin bir cilvesiydi. Zira dünyanın dört bir yanındaki çevresi vesilesiyle Bosna kuşatmasını en azından hafifletebilecek uluslararası adımların atılması hususunda öncülük edecekti.
Aynı zamanda yöneticilik tecrübesi, savaş esnasındaki kriz yönetiminde önemli role sahip olmasını sağlayacaktı. Savaş sırasında ve sonrası için kendisine çokça umut bağlanmıştı.
Hakkı Turayliç, 8 Ocak 1993 günü Türkiye Cumhuriyeti’nden gelecek önemli bir heyeti karşılamaya hazırlanıyordu. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Orhan Sefa Kilercioğlu, Saraybosna Havalimanı’nda Turayliç’i bekliyordu. Zira BM yetkilileri güvenlik gerekçesiyle Kilercioğlu’nun şehir merkezine gidişine izin vermemişti. Bu görüşmede Türkiye’nin Bosna’ya yapacağı insanî yardım organizasyonu konuşulacaktı.
Aslında havalimanı yolu ve çevresi de kuşatma altındaydı. Yani Turayliç için bu yolculuk oldukça tehlikeliydi. Fakat BM flamalı araçların geçişine izin veriliyordu. Başbakan yardımcısı bu araçlardan birisiyle havalimanına doğru gidiyordu. Saraybosna’ya gidenler bu yolun aslında pek de uzun olmadığını, en fazla yarım saat süreceğini bilirler fakat savaş şartları bu yolun oldukça uzun ve riskli olmasını sağlıyordu.
İki devlet adamının yaptığı görüşmenin ardından Turayliç, aynı şekilde BM flamalı araç konvoyuyla şehir merkezine dönmek üzere havalimanından ayrıldı. Araçlar çıkış yaptıktan hemen sonra Sierra 4 geçidinde yaklaşık 40 Sırp askeri, konvoyu durdurdu. Sırp askerleri konvoyda Türk askerlerinin saklandığını ve silahlarla beraber şehrin merkezine sokulmak istendiklerini iddia ederek aracı aramak istiyordu.
Araçta bulunan BM barış gücü askerlerinden Fransız komutan Albay Patrice Sartre, böyle bir şey olmadığını ifade ederek askerleri uzaklaştırmaya ve geçişin açılmasını sağlamaya çalışıyordu. O esnada bir Sırp askeri, Sartre’i iterek Turayliç’in kapısına yöneldi ve kapıyı açarak yedi el ateş etti. Askerlerine herhangi bir emir vermeyen Sartre, cinayeti sadece izlemekle yetindi.

- Aracın kapısının açık olması, Sartre’nin askerlerine emir vermemesi, yeterli önlemlerin alınmaması insanı düşündürmüyor değil. Zira bu, BM gözetiminde yaşanan ilk cinayet olmayacaktı. Yaklaşık üç sene sonra Hollanda askerleri, Sırplara tekrar göz yumacak ve büyük bir katliamı sadece seyredecekti.
Cenevre’de gerçekleşen barış görüşmeleri esnasında Turayliç’in katledilmesi büyük tepkilere yol açsa da dünya basit kınamaların ötesine o gün de geçemedi. Ölümünün ardından adı Ankara’da bir caddeye verildi. Yapılan cenaze töreninden sonra Ali Paşa Camii’nin haziresine defnedildi. Cinayeti işleyen katil hiçbir zaman yakalanamadı. Kim olduğu dahi bilinmiyor. Bu da kaderin bir cilvesi kuşkusuz. Kötüler bu dünyada unutulurken iyiler her daim bıraktığı izlerle hatırlanıyor.