Basra: Güneşin karnına kurulan şehir

Basra şehri, İslâm dünyasının tarihinde hem stratejik konumu hem de kültürel ve ekonomik etkisiyle önemli bir yer tutmuştu. Bugünkü Irak’ın güneyinde, Basra Körfezi’ne yakın bir noktada yer alan bu şehir, miladi 7. yüzyılda, Hz. Ömer döneminde, 636 veya 638 yılında kurulmuştu. Şehrin kuruluşunun arkasında, sadece bir yerleşim alanı ihtiyacı değil, aynı zamanda askerî, ekonomik ve siyasî stratejiler yatmaktaydı.
İslâm orduları Sâsânîlere karşı düzenledikleri seferlerde büyük başarılar elde etmişti. Kadisiye Savaşı’nın ardından Sâsânî başkenti Medain’in alınması, Müslümanların Mezopotamya bölgesine yerleşmelerini zorunlu kılmıştı. Arap kabileleri için bu yeni fethedilen topraklarda kalıcı yerleşim alanları inşa edilmesi gerekiyordu. Basra, işte bu ihtiyaçlara cevap vermek üzere, hem bir garnizon şehri hem de yönetim merkezi olarak planlanmıştı.
Şehrin kuruluş yeri dikkatle seçilmişti. Dicle Nehri’nin bir koluna ve Basra Körfezi’ne yakın olması, hem iç su yolları üzerinden ulaşımı mümkün kılmış hem de Basra’yı deniz ticaretine açık bir liman şehri hâline getirmişti. Bu özellikleriyle Basra, İslâm dünyasının Hindistan ve Çin gibi uzak doğu ülkeleriyle kurduğu ticaret ilişkilerinde önemli bir rol üstlenmişti. Gemilerle gelen mallar, buradan kara yoluyla diğer bölgelere dağıtılmıştı. Böylece Basra, kısa sürede bir ticaret ve ekonomik merkez olmuştu.

- Basra, sadece bir ticaret limanı değil, aynı zamanda ilim, edebiyat ve kültür merkezi olarak da ün kazanmıştı. Abbâsîler döneminde şehir, Bağdat’la birlikte İslâm kültürünün kalbinin attığı yerlerden biri hâline gelmişti.
Ünlü Basra mektebi burada kurulmuştu ve Arap dili, grameri, mantık, kelâm gibi ilimlerde önemli gelişmeler yaşanmıştı. Bu dönemde Basra’da yaşayan düşünür ve dilciler, Arapçanın kurallarını sistemleştirerek dilbilgisi ilminde öncü olmuşlardı. El-Cahiz, Sibeveyh, Hasan el-Basrî gibi pek çok âlim Basra’da yetişmiş ya da burada ilmî çalışmalar yapmıştı.

Emevîler ve Abbâsîler dönemlerinde Basra, hem idarî hem de askerî açıdan büyük önem taşıyan bir merkezdi. Emevî halifeleri, Basra’yı zaman zaman doğu seferlerinin üslerinden biri olarak kullanmıştı. Özellikle Horasan’a yapılan seferlerde buradan yola çıkılmıştı. Abbâsîlerin kuruluş sürecinde de Basra önemli bir rol oynamıştı. Abbâsî propagandasının bu şehirde etkili olduğu bilinmekteydi. Siyasî mücadelelerin yoğun yaşandığı bu şehirde, dönem dönem ayaklanmalar da meydana gelmişti.
Basra, İslâm tarihinde zaman zaman büyük sarsıntılara da sahne olmuştu.
- 9. yüzyılda yaşanan Zenc isyanı, şehrin tarihinde karanlık bir dönem olarak yerini almıştı.
Zenci kölelerin başlattığı bu isyan, Basra ve çevresindeki geniş alanları etkilemiş, şehir büyük tahribata uğramıştı. Halifelik ordularının bastırmakta zorlandığı bu isyan, şehir halkı için büyük acılar getirmişti. Zenc isyanı, Abbâsîlerin merkezî otoritesinin zayıfladığını da ortaya koymuştu.

Basra, Haçlı Seferleri ve Moğol istilaları döneminde dolaylı olarak etkilenmişti.
Moğollar 1258’de Bağdat’ı işgal ettiklerinde, Basra bu büyük yıkımdan nispeten kurtulmuştu.
Ancak bölgedeki karışıklıklar, şehrin ekonomik ve kültürel canlılığını azaltmıştı. Yine de Basra, Hint Okyanusu ticaretinde önemini bir ölçüde korumayı başarmıştı. Bu dönemde Basra, Basra Körfezi’ne açılan birkaç limandan biri olma özelliğini sürdürmüştü.
- Osmanlılar, 16. yüzyılda Basra’yı hâkimiyet altına almış; 1538 yılında Kanunî Sultan Süleyman’ın Basra Seferi sonucunda şehir Osmanlı topraklarına katılmıştı.
Bu dönemde Basra, Basra eyaletinin merkezi olmuş ve Osmanlıların doğu ticaretinde önemli bir liman olarak değerlendirilmişti. Hint Okyanusu’na ve Basra Körfezi’ne açılan bu liman sayesinde Osmanlılar, Portekizlilere karşı bölgedeki varlıklarını güçlendirmeye çalışmıştı.
Osmanlı döneminde Basra, hem İran Safevîlerine hem de bölgedeki Arap kabilelerine karşı stratejik bir üs olarak önemini sürdürmüştü. Ancak merkezin uzaklığı ve bölgenin zorlu iklim koşulları nedeniyle Osmanlı yönetimi burada kalıcı bir istikrar sağlayamamıştı. Zaman zaman eyalet valileri merkeze karşı bağımsız hareket etmiş, hatta merkezî otoriteyi tanımamıştı. 17. ve 18. yüzyıllarda Osmanlı-Safevî mücadelesi, Basra’yı sık sık savaşların eşiğine getirmişti.
19. yüzyılın sonlarına doğru İngilizlerin Basra Körfezi’ndeki etkisi giderek artmıştı.

İngiltere, Hindistan yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla Körfez’deki liman şehirlerini kontrol etmek istemişti. Bu çerçevede Basra’ya özel bir önem verilmişti. I. Dünya Savaşı sırasında İngilizler, 1914 yılında Basra’yı işgal etmişti. Bu işgal, Osmanlı’nın bölgedeki hâkimiyetinin sonunu getirmişti. İngilizler, Mezopotamya Seferi kapsamında buradan kuzeye doğru ilerlemiş, sonunda Bağdat’ı da ele geçirmişti.
Irak Krallığı döneminde ve daha sonra Baas rejimi sırasında Basra, petrol zenginliği ve liman olma özelliği ile ülke ekonomisinin bel kemiği hâline gelmişti. Şehir, özellikle 20. yüzyılın ortalarında büyük bir sanayi ve ticaret merkezi olarak büyümüştü. Ancak bu süreçte bölgedeki Arap kabileleri arasındaki rekabet, siyasî istikrarsızlık ve dış müdahaleler Basra’nın gelişimini zaman zaman sekteye uğratmıştı.
1980-1988 yılları arasında yaşanan İran-Irak Savaşı, Basra için adeta bir felaket olmuştu. Cephe hattına çok yakın olan şehir, İran tarafından yoğun bombardımana maruz kalmıştı. Şehir altyapısı büyük zarar görmüş, halkın büyük bölümü göç etmek zorunda kalmıştı. Bu dönemde Basra, Irak ordusu için önemli bir lojistik merkez olarak kullanılmıştı. Ancak savaşın uzaması, şehirdeki sosyal ve ekonomik yapıyı alt üst etmişti.

1991 Körfez Savaşı sonrasında çıkan Şiî ayaklanmaları sırasında Basra yeniden çatışmalara sahne olmuştu. Saddam Hüseyin yönetimi, bu ayaklanmaları sert bir şekilde bastırmış, şehirde büyük bir insan hakları krizi yaşanmıştı. 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle birlikte Basra, İngiliz ordusunun kontrolüne geçmişti. Bu dönemde şehirde zaman zaman direnişler ve silahlı çatışmalar yaşanmış, güvenlik durumu oldukça kırılgan hâle gelmişti.

Bugün Basra, Irak’ın güneyinde yer alan en önemli şehirlerden biri olmayı sürdürmektedir. Petrol zenginliği, limanı, sanayi tesisleri ve jeopolitik konumuyla ülke ekonomisinde hayatî bir rol oynamaktadır. Ancak şehir, hâlâ altyapı sorunları, çevre kirliliği, işsizlik ve yolsuzluk gibi ciddi problemlerle boğuşmaktadır. Aynı zamanda Basra, iklim değişikliğinin etkilerini de derinden hissetmektedir. Su kaynaklarının azalması, sıcaklıkların aşırı yükselmesi ve tarım alanlarının verimsizleşmesi gibi sorunlar, Basra’nın geleceğini tehdit etmektedir.
Tarih boyunca pek çok medeniyete, savaşa ve dönüşüme tanıklık etmiş olan Basra, kuruluşundan bu yana stratejik konumu nedeniyle önemini hiç kaybetmemişti. Bir garnizon şehri olarak başladığı tarihî yolculuğunda, zamanla bir ilim ve kültür merkezi olmuş, ardından uluslararası ticaretin kavşak noktalarından biri hâline gelmişti. Zaman içinde yıkımlar yaşamış, yeniden inşa edilmiş ve defalarca küllerinden doğmuştu. Basra, bu yönüyle Ortadoğu’nun hem tarihî hem de çağdaş dramlarını bünyesinde taşıyan canlı bir şehir olarak varlığını sürdürmekteydi.