Tatlıya “evet” dedirten sessiz strateji: Ekmek ikramı

​Tatlıya “evet” dedirten sessiz strateji: Ekmek ikramı
​Tatlıya “evet” dedirten sessiz strateji: Ekmek ikramı

Bir restorana gittiğinizde daha siparişi verir vermez masaya gelen o sıcacık ekmek sepetini fark etmişsinizdir. Çoğumuz bu jesti misafirperverliğin bir parçası sanırız. Oysa bu minik “ikram”ın arkasında, iştahımızla oynayan kocaman bir strateji gizlidir. İşte açken yediğimiz bu ekmeğin altında yatan neymiş bir bakalım.

Aslında cevap bedenimizin biyokimyasında saklı. Açken restoranda yediğimiz o sıcacık ekmek, içerisinde barındırdığı nişasta sayesinde hızla parçalanarak maltoza, ardından maltaz enzimiyle glikoza dönüşür. Bu da kan şekerimizin hızla yükselmesine neden olur. Fakat yükselen her şey gibi, kan şekeri de uzun süre yukarıda kalmaz ve yaklaşık 1 ila 1,5 saat içinde hızla düşüşe doğru geçer.

Tahmin edin bakalım bu zamanlama nereye denk geliyor? Tabii ki yemeğin sonlarına! Yemek bitmiş, sohbet edilirken o sırada garson yaklaşır: "Tatlı alır mıydınız?" İşte tam da o anda, düşüşe geçen kan şekeri beynimize “şeker lazım!” sinyali gönderir. Ve biz de çoğu zaman hayır demek yerine menüye göz gezdirmeye başlarız.

Halbuki başlangıcı bir proteinle yapmış olsaydık, yani bir parça peynir, yoğurt ya da et gibi glisemik etkisi düşük bir gıdayla, kan şekerimiz bu kadar hızlı yükselip alçalmazdı. Dolayısıyla tatlıya karşı da bu denli savunmasız kalmazdık.

Restoranlar bu basit ama etkili biyolojik mekanizmayı çok iyi bilir. Masaya ilk önce ekmeğin gelmesi tesadüf değildir; iştah yönetimi konusunda ince düşünülmüş bir taktiktir. Hem misafiri memnun eder gibi görünür hem de satışları artırmanın oldukça etkili bir yoludur.

Yani bir dahaki sefere sıcak ekmek kokusu burnunuza geldiğinde, onun sadece bir “ikram” olmadığını hatırlayın. Belki de bu bilgiyi hatırlamak, tatlı siparişi verirken fikrinizi değiştirmenizi sağlayabilir… ya da en azından bilinçli bir seçim yapmanıza yardımcı olur.