Açken neden sinirli oluyoruz?

Hepimiz zaman zaman yaşadığı bir gerçek var: Açlık… Midenin gurultusu artarken, sabır eşiğimiz yerle bir olur. Ufak şeylere tahammül edemeyiz, en yakınlarımızı bile tersleyebiliriz. Peki neden? Açlık gerçekten ruh halimizi bu kadar etkileyebilir mi? Yoksa bu sadece bir uydurmamı? Aslında bu durumun bilimsel bir adı bile var: “Hangry” yani hungry (aç) ve angry (sinirli) kelimelerinin birleşimi. Kelime şakası gibi görünse de, altında oldukça ciddi biyolojik ve psikolojik nedenler yatıyor.
Beynimiz vücudun toplam ağırlığının yalnızca %2’sini oluşturmasına rağmen enerjimizin yaklaşık %20’sini tek başına tüketiyor. Bu enerjinin ana kaynağı ise glikoz. Yani yemek yemediğimizde sadece karnımız değil, beynimiz de aç kalır.
Glikoz seviyesi düştükçe beyin, hayatta kalmak için alarm verir. Bu alarm sisteminin bir parçası da duygusal tepkilerdir: huzursuzluk, sabırsızlık, öfke… Yani açlık sadece fiziksel bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir ruh hali tetikleyicisi haline gelir.
Sinir sistemi S.O.S veriyor
Açlıkla birlikte vücut kortizol ve adrenalin gibi stres hormonlarını artırmaya başlar. Bu hormonlar, tehlike veya tehdit algısında artışa neden olur. Dolayısıyla açken basit bir soru bile beyin tarafından "saldırı" gibi algılanabilir. Bunun sonucunda normalde aldırmayacağınız bir yorum canınızı sıkabilir, en ufak espri bile sinir patlamasına sebep olur. Tüm bunlar sadece kan şekeri seviyesindeki düşüşle tetiklenebilir.
Kişilik değil, kimyasal tepki
Bazı insanlar açken daha fazla sinirlenirken bazıları daha sakin kalabilir. Bunun nedeni kişilikten çok biyokimyasal farklılıklardır. Kimilerinin kan şekeri düşüşü daha hızlı olur, kimilerinin ise stres hormonlarına tepkisi daha yüksektir. Dolayısıyla "Ben açken çok tahammülsüz olurum" cümlesi aslında abartılı değil, oldukça gerçek bir biyolojik duruma işaret eder.
Açlık durumunda canımızın özellikle karbonhidratlı ya da tatlı şeyler istemesi de bu yüzden tesadüf değil. Çünkü beyin, enerjiye en hızlı ulaşabileceği kaynakları arar. Bu yüzden açlık bir noktadan sonra “yemek” değil, “bir an önce glikoz” arayışına dönüşür. Bu arayış da sabırsızlığı ve öfkeyi tetikler.