Lübnan asıllı Amerikalı yazar Rabih Alameddine'in kaleme aldığı Lüzumsuz Kadın, savaşın, yalnızlığın ve dilin gölgesinde şekillenen bir kimlik arayışını odağına alan derinlikli bir roman. Edebiyatla örülü iç dünyasında kendine bir varlık alanı açmaya çalışan Aaliya'nın hikâyesi, bireysel anlatı ile toplumsal belleğin iç içe geçtiği çok katmanlı bir yapı sunuyor.
Roman, yaşlı ve yalnız bir kadının Beyrut'taki içsel yolculuğunu takip ederken, aynı zamanda edebiyatın dönüştürücü gücünü, çeviri pratiğini ve kadın olmanın hem bireysel hem toplumsal yönlerini tartışmaya açıyor. Alameddine, Aaliya karakteri üzerinden, görünmez kılınmış yaşamların, özellikle de yaşlı kadınların hikâyelerine ışık tutuyor.
Dil, hafıza, kimlik ve aidiyet temalarının ustalıkla işlendiği bu roman; Virginia Woolf'tan Fernando Pessoa'ya, Faulkner'dan Anna Karenina'ya uzanan zengin göndermeleriyle hem edebi hem felsefi bir metin olarak dikkat çekiyor.
Lüzumsuz Kadın, okura yalnızca bir karakterin iç dünyasına değil, aynı zamanda çağdaş Orta Doğu toplumlarında birey olmanın ve özellikle kadın olmanın güçlüklerine dair evrensel bir bakış sunuyor.