Aldığı kadar un tarifinin 2. saati

Aldığı kadar un tarifinin 2. saati

“Aldığı kadar un” tariflerinin en büyük tehlikesi, aslında sonsuzluğa açılan bir kapı olmalarıdır. Bir noktada hamur hâlâ ele yapışır, tarif sahibi hâlâ “biraz daha un” der, siz de mutfak tezgâhında sessizce kaderinize teslim olursunuz. Fotoğraftaki manzara tam olarak bu kolektif pişmanlığın mutfak versiyonu. İki saat önce birkaç tepsi çıkar diye düşünülen tarif, kendi içinde çoğalıp evde adeta küçük bir pastane üretim hattı kurmuş. Parşömen kağıtlarının altı üstü dolmuş, kabarmış ve parlak poğaçalar kendinden gayet memnun bir şekilde tezgâhta hizaya geçmiş durumda. Her birinin yüzünde “biz bunu planlamadık ama güzel olduk” ifadesi okunuyor.

Bu kadar poğaça yalnızca bir mutfak kazası değil; Türk mutfak kültürünün “bereket” mevhumunun birebir karşılığı. Bir tepsi niyetiyle başlanıyor, ikinci tepsi “zaten hamur arttı” diye geliyor, üçüncü tepsi “israf olmasın” mantığıyla pişiyor ve en sonunda mutfak, apartman toplantısını doyuracak kadar üretime ev sahipliği yapmış oluyor. Yeşil kabın içindeki ilk grup poğaça ise sanki öncü birlikmiş gibi kenarda gururla poz veriyor. Hamurun kokusu, tereyağın verdiği parlaklık ve çörek otlarının zarif dokunuşu derken “aldığı kadar un” yine görevini yapmış: Tahmin edilenin çok ötesinde, kontrolsüz ve bol bereketli bir ziyafet üretmiş.