Sykes-Picot Ortadoğu’yu nasıl şekillendirdi?

ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack geçtiğimiz haftalarda sosyal medya hesabından dikkat çekici bir paylaşım yaptı. Barrack, “Batı, bir asır önce harita-lar, manda yönetimleri, çizilmiş sınırlar ve yabancı yönetimler dayattı. Sykes-Picot Suriye'yi ve daha geniş bir bölgeyi barış için değil emperyal kazanç için böldü. Bu hata nesillere mâl oldu. Bunu bir daha yapmayacağız. Batı müdahalesi dönemi sona ermiştir” diye yazdı. ABD büyükelçisinin sözleri, Sykes-Picot anlaşmasını yeniden gündeme getirdi. Bu sayıda, Sykes-Picot anlaşmasının Ortadoğu’yu şekillendirmedeki rolünü ele alacağız.
Sykes-Picot anlaşmasının tarihi arka planının ana aktörü hiç kuşkusuz İngiltere’dir. O tarih itibarıyla artık Osmanlı sonrası döneme hazırlık yapan İngiltere. Aslında İngiltere’nin 19. Yüzyıl boyunca takip ettiği dış siyaset ile tamamen zıt bir hazırlıktı bu. Zira söz konusu yüzyılda İngiltere’nin en temel amacı, ‘tacın mücevheri’ namlı Hindistan üzerindeki hâkimiyetini korumaktı. Bunun için İngiltere, Hindistan’a yönelebilecek her türlü tehdidin hem karadan hem de denizden yolunu kapama çabasına girişti. Mesela, Hint Okyanusu’nun bütün giriş noktalarını kontrolü altına aldı. Hindistan’a doğrudan tehdit oluşturabilecek Ras el-Hayme merkezli Kavasim kabilesinin deniz kuvvetini yok etti ve Körfez’deki bütün gemileri korsanlıktan men ederek daha barışçıl bir faaliyete, inci avcılığına yönlendirdi.
İngiltere ayrıca Hindistan’ı tehdit edebilecek büyük güçlere karşı tampon görevi görebilecek yerel karasal güçlerin varlığınının devam etmesi yönünde politika takip etti. 19. Yüzyıl başında Mısır’ı işgal eden Fransa’ya karşı Osmanlı devleti ile birlikte hareket etti. Mısır’da güçlenen ve nihayetinde Osmanlı devletini dahi tehdit eden Mehmet Ali Paşa’ya da, Kırım Savaşı’nda Rusya’ya da karşı çıktı. Aslında 19. Yüzyıl boyunca Rusya’nın Osmanlı karşısında kazandığı askeri zaferleri büyük toprak kazançlarına dönüştürememesi de büyük oranda İngiltere’nin desteği sayesinde oldu.
Almanya’nın yükselişi

Ancak bu durum 19. yüzyılın son çeyreğinde Almanya’nın göz alıcı yükselişi ile tamamen değişti. Almanya, İngiltere için Fransa veya Rusya’dan daha tehlikeli bir güçtü. Bunun sebeplerini Paul Kennedy “The Rise and Fall of the Great Powers” kitabında detaylandırır.
İlk olarak Almanya, Rusya’dan daha az nüfusa sahip olsa da hem İngiltere’den hem de Fransa’dan daha fazla nüfüsa sahipti. Millî birliğini çok geç sağlamıştı, ancak 1871’de Fransa’yı hezimete uğratabilecek bir askeri güçtü. Almanya ayrıca sanayi gücü olarak da yükseliyordu. Demir ve çelik üretiminde 1890 yılı itibarıyla Fransa’yı, 1900 itibarıyla İngiltere’yi geçmişti bile. 1913’te ise tek başına İngiltere ve Fransa’nın ürettiği toplam demir çelikten daha fazlasını üretiyordu.
Almanya, dünya sanayi üretimindeki payını da yükseltti. 1880’de İngiltere’nin dünya sanayi üretimindeki payı yüzde 22,9 iken, Almanya’nın payı yüzde 8,5’ti. 33 yıl sonra roller değişti; 1913’te İngiltere’nin payı yüzde 13,6 iken, Almanya’nın payı yüzde 14,8’di.
Almanya kara gücüydü. Bu haliyle de aslında deniz gücü olan İngiltere’den daha çok Fransa ve Rusya için daha büyük tehditti. Ancak Almanya deniz gücü de olmak istiyordu. Nitekim takip eden on yıllar Almanya’nın deniz kuvvetlerini büyütmesine şahitlik etti. İngiltere bu silahlanmaya kayıtsız kalmadı, o da kendi deniz kuvvetlerini büyüttü. Ancak kapatılması gereken fark büyüktü. 1880’de İngiltere’nin savaş gemilerinin tonajı, Almanya’nın savaş gemilerinin tonajının yaklaşık 7 buçuk katıydı. 1914’te ise sadece 2 katı.
Büyük savaş geldi çattı
Netice ise büyük savaş… Osmanlı devletinin İngiltere, Fransa ve Rusya ittifakı karşısında Almanya-Avusturya-Macaristan’la birinci dünya savaşına girmesi; İngiltere ve Fransa arasında yapılan Sykes-Picot antlaşmasının arka planı. Ancak öncesi var.
Savaş patladıktan yaklaşık yedi ay sonra 4 Mart 1915 günü dönemin Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Sazonov, İngiltere ve Fransa’nın Saint Petersburg büyükelçilerine bir mektup yolladı. Sazonov, mektupta İstanbul şehri dâhil olmak üzere İstanbul ve Çanakkale boğazlarının ve çevrelerinin, Rusya’nın parçası olması gerektiğini savundu. Elbette Rusya’nın bu talebi yeni değildi. 19. Yüzyıl boyunca takip ettiği, ancak İngiltere ve Fransa tarafından engellenen bir talepti. Ancak artık koşullar farklıydı. Büyük Savaş süregidiyordu. Ve Çanakkale geçilmezdi.

İngiltere, Rusya’nın talebini resmen 12 Mart günü, Fransa ise bir ay sonra 10 Nisan günü kabul etti. Karşılığında ise Rusya, Fransa ve İngiltere’nin Osmanlı imparatorluğu’nun geri kalanı üzerindeki taleplerini kabül edecekti. Fransa’nın onayından yaklaşık iki hafta sonra İngiltere, Fransa ve Rusya bu sefer İtalya ile Londra Antlaşmasını imzalayacak ve savaşa girmesi karşılığında Antalya ve çevresinin İtalya’ya bırakılması sözünü verecekti.
Ve Arap isyanı


İngiltere kısa bir süre sonra Mekke Şerifi Hüseyin ile de görüşmelere başladı. Mektuplar üzerinden yürüyen görüşmeler, Şerif Hüseyin’in 14 Temmuz 1915 tarihli dönemin Mısır’ın sömürge valisi Henry McMahon’a yolladığı mektubu ile başladı. Hüseyin mektubunda Arap halkının kendi yönetimlerini üstlenme kararı aldığını ve buna destek olmanın İngiltere’nin menfaatine olduğunu iddia etti.
Hüseyin mektubunda ayrıca kurulmasına destek istediği Arap devletinin sınırlarını da çizdi: Kuzeyde Mersin ve Adana’yı da içine alacak şekilde 37. enlemden güneyde Hint Okyanusuna, Doğuda İran sınırı ve Basra Körfezi’nden Batı’da Kızıldeniz ve Akdeniz’e uzanan, Aden’i İngiltere kontrolünde bırakan bir Arap Halifeliği.
Taraflar arasında karşılıklı mektuplaşmalar takip eden aylarda devam etti ve McMahon 24 Ekim 1915 tarihli ikinci mektubunda İngiltere’nin, Şerif Hüseyin’in çizdiği sınırları özellikle Akdeniz kıyılarını hariç tutarak kabul ettiğini bildirdi. Karşılıklı mektuplaşma 10 Mart 1916 tarihli McMahon’un beşinci mektubu ile sona erdi. Bu mektuptan tam dört ay sonra 10 Haziran 1916 günü Şerif Hüseyin sözünü verdiği Arap isyanını Osmanlı devletine karşı başlattı.
Sykes ve Picot’un haritası
Şerif Hüseyin ve McMahon arasında bu mektuplaşmalar süregiderken İngiltere hükümeti, Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki kendi emellerinin tam olarak ne olduğunu netleştirmeye çalışıyordu. Bunun için 8 Nisan 1915 günü bakanlıklar arası bir komite kurulmuştu bile. Komite yaklaşık 2 buçuk ay sonra 30 Haziran 1915 günü raporunu tamamladı. Komitenin en genç üyesi, henüz 36 yaşındaki Sir Mark Sykes, komitenin hazırladığı raporu yanına alarak uzun bir seyahate çıktı. Sofya üzerinden ilk önce Çanakkale’ye uğradı, oradan sırasıyla Mısır, Yemen, Hindistan, Irak ve Körfez emirliklerini ziyaret ederek buralarda görev yapan İngiliz askeri ve sivil yetkililerle rapor üzerine fikir alışverişinde bulundu. Sykes, İngiltere’ye Kasım ayında döndü ve ayağının tozuyla Fransa ile Osmanlı topraklarının paylaşımı üzerine yapılan ilk toplantıya katıldı. İkinci toplantı 10 gün sonra 23 Kasım günü yapıldı ve bu toplantıya Fransa’yı temsilen François Georges-Picot katıldı. İkinci toplantının ardından Georges-Picot, hükümetiyle görüşmeler yapmak üzere Fransa’ya döndü, bir ay sonra da üçüncü toplantı için Londra’daydı.
Bu toplantıya daha detaylı bir teklifle gelen Georges-Picot ile Mark Sykes, takip eden günlerde yoğun görüşmeler yürüttü. Nihayetinde ikili, 1916 Ocak’ının ilk haftası ortak bir metin ve metne ekli bir harita üzerine anlaştı.


Haritanın detayları
Tarafların nihayetinde onayladıkları metne ve ekli haritaya göre bugünkü sınırları ile Lübnan’ın tamamı, Suriye’nin Akdeniz sahilleri, ve Türkiye’nin ise güneyde Hatay da dahil, Mersin, Şırnak ve Sivas illerini kapsayan üçgenimsi bölge Fransa’nın; Irak’ın Bağdat’tan Basra Körfezi’ne kadar uzanan bölgesi ile Filistin’deki Hayfa ve Akra limanları İngiltere’nin olacaktı. Geri kalan bölgede ise bir Arap devleti veya devletleri kurulacaktı. Ancak bu Arap devleti tam bağımsız olmayacaktı. Zira geri kalan bölge iki alt bölgeye bölünecek, bir bölümü Fransa’nın, diğeri de İngiltere’nin nüfuzu altında olacaktı. Ayrıca Kudüs ve civarının da dâhil olduğu Filistin’in kuzey yarısında ise uluslararası bir idare kurulacaktı.
Anlaşmanın onayı ve diğer anlaşmalar
Sykes ile Picot metni ve haritası ilk önce İngiltere ve Fransa hükümetleri tarafından değerlendirildi ve Rusya tarafına sunuldu. Rusya, Sykes-Picot anlaşmasını 26 Nisan 1916 tarihinde Fransa’nın Petersburg büyükelçisine yolladığı mektupla onayladı. Aynı mektupta zaten işgali altındaki Artvin, Ardahan, Kars illeri ile Fransa’nın iddia ettiği topraklar arasında kalan bölgeyi de talep etti, ki bu bölge Trabzon, Erzincan, Tunceli, Bitlis, Van ve Siirt illerini içeriyordu.
Fransa, büyükelçisinin aynı gün yolladığı mektupla Rusya’nın yeni talebini de kabul etti. Fransa, Sykes-Picot anlaşmasını resmi olarak 9 Mayıs günü onayladı. İngiltere ise bir hafta sonra 16 Mayıs günü. İngiltere aynı gün Sazonov-Paleologue olarak tarihe geçen anlaşmayı da resmi olarak onayladı.
Sykes-Picot ile beraber anılması gereken son anlaşma; İngiltere, Fransa ve İtalya arasında varılan ve taraflarca 18 Ağustos ve 26 Eylül 1917 tarihlerinde onaylanan Saint-Jean-de-Maurienne anlaşması. Bu anlaşmaya göre İtalya, Fransa’nın iddia ettiği bölgeden, en kuzeyde Niğde’den İzmir’e kadar uzanan hattın güneyini alacak, ayrıca Eğe bölgesinde Bursa’ya kadar uzanan bölgede nüfuz sahibi olacaktı.

İngiltere’nin Osmanlı sonrası Ortadoğu için verdiği başka bir söz daha vardı. Bu söz, dönemin İngiltere dışişleri bakanı Arthur Balfour’un İngiltere’deki yahudi cemaatinin önde gelen üyesi Lionel Rothschild’a yazdığı ve Balfour deklarasyonu olarak tarihe geçecek mektupta verildi.
2 Kasım 1917 tarihli mektupta Balfour, İngiltere hükümetinin siyonist emellere sempati ile yaklaştığını ilan ederken, Filistin’de yahudilere ait bir devlet kurulması için çabalayacağı sözünü vermişti. Mektup bir hafta sonra 9 Kasım 1917 günü ifşa oldu. Bu arada ne İtalya’ya ne de siyonist teşkilatına verilen sözlere, Rusya’nın taraf olmadığını not edelim. Zira Rusya’da 1917 yılının Mart ayında bir halk devrimi olmuş, Çar Nikolai tahtan çekilmişti. Geçici hükümet savaşa devam etme kararı verse de Rus orduları hemen hemen bütün cephelerden geri çekilmekteydi.
Nitekim Rusya savaşa devam edemedi ve aynı yılın Kasım ayında Rusya’da iktidarı devralan komünistler, Almanya ile Aralık ayında ateşkes imzaladı. Ancak bu ateşkesten önce Kasım ayının sonlarında emperyal güçler arasında imzalanan Sykes-Picot dâhil bütün gizli anlaşmaları ifşa etti.
Ortadoğu’ya yansımaları
Savaş en azından Ortadoğu için Osmanlı’nın 30 Ekim 1918 günü Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalaması ile sona erdi. Üç gün sonra İngiliz kuvvetleri Sykes-Picot anlaşması ile Fransa’ya bırakılan Musul’a girdi. Bir ay sonra dönemin İngiliz ve Fransız başbakanları Londra’daki Fransız büyükelçiliğinde buluştu. Bu buluşmada Fransa, Kuzey Irak ve Filistin’deki bütün haklarından feragat etti. Karşılığında ise Musul’da çıkarılacak petrolden pay, Almanya ve Şerif Hüseyin’e karşı İngiltere’nin desteğini aldı. Böylece Sykes-Picot anlaşması uygulama aşamasında ilk değişikliğe uğramış oldu.
Aslında Sykes-Picot ve onunla ilişkili gizli anlaşmaların hiçbiri tam olarak uygulanamadı. Bugün Türkiye sınırları üzerindeki emperyal emellerin tamamı suya düştü. Ortadoğu’nun geri kalanında da uygulama sınırlı kaldı: Fransa anlaşmanın öngördüğü gibi Lübnan’ı, Suriye sahillerini ve Hatay’ı aldı. İngiltere ise Güney Irak’ı. Ancak anlaşmanın öngördüğü Arap devleti kurulmadı. Arap devleti için öngörülen topraklar, Fransa ve İngiltere tarafından paylaşıldı. Böylece Fransa, bugünkü sınırları ile Suriye’nin tamamını, İngiltere ise bugünkü sınırları ile İsrail, Filistin, Ürdün ve Irak’ın tamamını aldı.
Şerif Hüseyin ve ailesine ne oldu?
Bu arada Şerif Hüseyin’e gelince… Aslında Sykes-Picot anlaşması ve içeriği Şerif Hüseyin için sır değildi. Zira, Rusya’nın gizli anlaşmaları ifşa etmesinden altı ay önce Sykes ve Picot, Şerif Hüseyin ile Cidde’de görüşmüş ve anlaşmayı ona açıklamışlardı.
İngiltere’nin kendisini kandırdığı ve yanlış yönlendirdiği ortadaydı. Ancak buna rağmen Hüseyin ve oğulları Abdullah ve Faysal, Osmanlı güçlerini taciz etmeye ve İngiltere-Fransa tarafında savaşmaya devam etti. Hatta 1 Ekim 1918 günü Şam’ı ele geçiren İngiliz ordusu şehre Faysal’ın güçleri ile birlikte girecekti.
Hüseyin 1924 yılına kadar Hicaz kralı olarak kaldı. Yerine geçen oğlu Abdullah ise 1925 yılına kadar. İbni Suud’un Hicaz’ı tamamen kontrolü altına almasının ardından Hüseyin, Kıbrıs’a sürgüne gitti. Oğul Abdullah ise İngiltere’nın mandası altındaki Ürdüne’e. Abdullah zaten İngiltere’nin onayı ile 1921 yılından beri Ürdün’ün emiri idi. 1946’da Ürdün bağımsızlığını kazanınca da kral oldu.
Abdullah 1951’de bir Filistinli tarafından suikastle öldürüldü. Şerif Hüseyin ise Kıbrıs’taki sürgününden bir süre sonra oğlu Abdullah’ın yanına Amman’a yerleşti ve 1931’de orada öldü. Hüseyin’in diğer oğlu Faysal, Suriye’den Fransa tarafından askeri güç kullanılarak çıkarıldı. Yaklaşık bir yıl sonra İngiltere tarafından Irak’ın kralı olarak tahta çıktı ve 12 yıl sonra 1933’te öldü. Faysal’ın ardından ilk önce oğlu Gazi, daha sonra ise torunu Faysal kral oldu. Torun Faysal 1958 yılında askeri bir darbe ile tahtan indirildi ve darbeciler tarafından aynı gün idam edildi. Faysal idam edildiğinde sadece 23 yaşındaydı. Şerif Hüseyin’in ailesi bugün halen daha Ürdün’ün kraliyet ailesi; Kral Abdullah, Şerif Hüseyin’in torunun torunu.
- Temmuz ayında neler oldu?
- — 8 Temmuz: Suudi Arabistan, yabancılar için güncellenmiş mülk sahipliği sistemini onayladı
- Suudi Arabistan, yabancıların mülk sahibi olmasını kolaylaştıracak yeni yasal düzenlemeleri hayata geçirdiğini duyurdu.
- Bakanlar Kurulu, Cidde’de Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın başkanlık ettiği toplantıda yabancılar için 2026 yılı başında yürürlüğe girecek güncellenmiş mülk sahipliği sistemini onayladı.
- Yeni sistemin, ülkede gayrimenkul sektörünü geliştirmeyi ve doğrudan yabancı yatırımı teşvik etmeyi amaçladığı, yatırımcıları ve gayrimenkul geliştirme şirketlerini Suudi pazarına çekerek arzın artırılmasına katkıda bulunacağı belirtildi.
- Yapılan düzenlemeye göre Suudi olmayanların gayrimenkul sahibi olmasına Riyad ve Cidde şehirleri başta olmak üzere belirli bölgelerde izin verilecek, Mekke ve Medine’de mülk sahipliği içinse özel şartlar geçerli olacak. Söz konusu şartlar ilerleyen dönemde açıklanacak.
- Ülkede yeni sistemin onaylanmasının ardından gayrimenkul firmalarının hisseleri fırladı.
- Suudi Arabistans 2030 Vizyonu kapsamında ekonomisini çeşitlendirme ve daha fazla uluslararası sermaye çekme hedefiyle gayrimenkul piyasasını yabancılara açma adımlarını son yıllarda hızlandırmıştı. Ülkede yabancıların gayrimenkul satın alması daha önce de yasal olarak mümkündü ancak bunun için uzun ve zorlu bir süreçten geçilmesi gerekiyordu.
- Körfez’de yabancıların belirli bölgelerde gayrimenkul satın almasını kolaylaştıran yasal düzenlemeleri uzun yıllar önce Dubai, Abu Dabi ve Doha hayata geçirmişti. Özellikle Dubai’nin 2002’de yabancılara açılması emlak piyasasını hareketlendirmiş, Dubai’yi küresel gayrimenkul alıcılarının en çok tercih ettiği destinasyonlardan biri haline getirmişti.
- — 16 Temmuz: BAE Devlet Başkanı Al Nahyan Türkiye’ye geldi
- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'yi ziyaret eden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan'ı resmi törenle karşıladı.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Al Nahyan, ikili görüşmeleri ve Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey'in ilk toplantısına başkanlık etmelerinin ardından iki ülke arasındaki ortak anlaşmalar imza altına alındı. İki ülke arasında yedi anlaşma imzalandı.
- Erdoğan, BAE Devlet Başkanı Nahyan ile bugün gerçekleştirdiği görüşmeye ilişkin sosyal medya hesabından paylaşımda bulundu.
- Nahyan'ı Türkiye'de ağırlamaktan büyük memnuniyet duyduğunu belirten Erdoğan, "Sayın Al Nahyan'ın da vurguladığı üzere işbirliğimizi ve dayanışmamızı her alanda güçlendiriyor, kardeşliğimizi pekiştiriyoruz." ifadesini kullandı.
- BAE Devlet Başkanı Nahyan'ın Türkiye'ye en son resmî ziyareti Haziran 2023'te gerçekleşmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Şubat 2024'te BAE'ye bir ziyarette bulunmuştu.
- — 16 Temmuz: israil bu kez de Şam’a saldırdı
- İsrail ordusu, Suriye'nin başkenti Şam'da Genelkurmay Başkanlığı'nın girişine hava saldırısı düzenledi.
- İsrail, Suriye Genelkurmay Başkanlığı binasına yoğun hava saldırısı düzenledi. Çok sayıda bomba isabet eden binada ölen ve yaralananlar olduğu bildirildi. Saldırı, İsrail Savunma Bakanı Israel Katz'ın, Şam yönetimine bağlı birlikler Suriye'nin güneyindeki Süveyda'dan çekilmedikçe bölgeyi hedef alacakları açıklamasından kısa süre gerçekleşti.
- İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), bölge nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Dürzi topluluğu koruma gerekçesiyle son birkaç gündür Suriye ordusu ve polis gücüne yönelik hava saldırıları düzenliyordu.