Linç etmeyeni de linç ederler

Siyaset alanında bir türlü kuramadıkları ‘üstünlük’ nedeniyle her geçen gün daha da saldırganlaşan muhalefet, nihayet kendi kendini yemeye başladı. Zengin bir müteahhidin ‘İkinci Atatürk’ diye satmaya çalıştıkları lise mezunu oğlunun yediği marifetler ortaya çıkınca bu saldırganlık daha da beter hâle geldi. Ama bu sefer muhaliflerin karşısında linç edebilecekleri kimse yoktu. Önce davanın savcısını hedef aldılar, olmadı. Bir alışkanlıkla hükümeti suçladılar ama vatandaş inanmadı. Onlar da ‘boykot’ diye genel bir linç başlattı. Ve önüne gelene saldırdı. Fakat bu kez muhalefet, en azılı muhalifleri bile yanında bulamadı. Bu da onlara mükemmel bir linç fırsatı verdi. Cumhuriyet tarihinin en büyük linç operasyonunda, hedefte bu kez linç operasyonuna katılmayan eski linççiler vardı.
Belki hatırlayanlarınız vardır, siyasi tarihimizde Muharrem İnce adında bir sima vardı. Bir yerlerde hâlen siyaset yaptığına dair söylentiler dolaşsa da İnce, 2018 yılının 24 Haziran’ını 25 Haziran’a bağlayan gecesi siyasi olarak son nefesini vermişti.
O gün yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini kaybeden ve ‘adam kazandı’ diyerek rakibi Erdoğan’ı tebrik eden İnce için bunlar sondan bir önceki sözleri olmuştu. Taraftarları, o gece İnce’nin ‘Erdoğan tarafından’ kaçırıldığını iddia edecek kadar dengesizleşti. Yenilgiyi bir türlü hazmedemediler. Evine gidip dinlenen İnce ise ertesi gün uyandığında hakkındaki iddiaları yalanlayarak, muhalif seçmenleri ‘şizofren’ olarak tanımladı. İşte bu da onun son sözleri olmuştu.
Şantaj-montaj operasyonu

Bir gün önce İnce’nin “ikinci Mustafa Kemal” olduğuna inanan muhalifler, 24 saat bile geçmeden İnce’yi linç etmeye başladı. Hem de öyle böyle bir linç değil. Hakkında o kadar ağır ve absürt iddialar ortaya attılar ki bu sefer muhalif olmayan seçmenler onun “ikinci Mustafa Kemal” olduğuna inanmaya başladı.
Muharrem İnce, kendi taraftarları tarafından yediği linçi çok fazla önemsemedi. Hatta kendi seçmenine kafa tutarak 2023 seçimlerinde yeniden cumhurbaşkanı adayı olacağını açıkladı. Ve sözünde durup oldu da. Aday olduğu gün de kendine yandaş sandığı muhaliflerin gerçek yüzünü gördü. Montajlanmış sahte fotoğraflarla hakkında cinsel içerikli iddialar ortaya atıldı. Yine montaj belgelerle sahte dekontlar hazırlayıp, ‘Beştepe’den para aldığını iddia ettiler. Tüm iddialar sahteydi ama 5 yıl önce yediği linçi ciddiye almayan İnce, bu hatasını çok pahalıya ödedi. Nihayetinde adaylıktan çekilip kendini unutturmaya karar verdi.
‘Kemal Dede’yi de yediler
2023’teki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Muharrem İnce’nin ölümüne linç edilmesinin nedeni, muhaliflerin yeni bir ‘ikinci Mustafa Kemal’ bulmasıydı. Kemal Kılıçdaroğlu, o seçimlerde bir şekilde kendini öne çıkarmayı başarıp aday olmuştu. Meşrebi değilse de mezhebi nedeniyle ‘ikinci Mustafa Kemal’ olamayacağını bildiği için kendine ‘Kemal dede’ yakıştırmasını uygun gördü. Fakat Muharrem İnce’nin gözünün yaşına bakmayanların, bu yaşlı dedeye neler yapabileceğini o bile hesaplamamıştı.
Âdeti olduğu üzere o seçimi de kaybeden Kılıçdaroğlu için sonun başlangıcı bu seçimler oldu. Kalan tek kurşununu da o seçimlerde atan ‘Kemal dede’ seçmenin gözünden bir gecede düştü. Peşinden şehir şehir yürüttüğü kitlesi bile artık onun “Erdoğan’ın adamı” olduğunu iddia etmeye başladı. Zavallı yaşlı adamı ağza alınmayacak ifadelerle tahkir ettiler. Nihayet bu siyasi linçin sonunda hem parti başkanlığından attılar hem de ‘geri gelirse tüm partililer onun yüzüne tükürecek’ sözleriyle siyasi hayatını bitirdiler.

Üçüncü ‘İkinci Mustafa Kemal’
Muhaliflerin ‘Kemal dede’yi ölümüne linç etmesinin nedeni, elbette kendilerine yeni bir ‘ikinci M. Kemal’ bulmalarıydı. Bu seferkinin adı Ekrem İmamoğlu’ydu. ‘Zengin bir müteahhidin lise mezunu oğlu’ olan İmamoğlu’nun pek çok özelliği o günlerde bilinmiyordu. Özellikle ‘lise mezunu’ olduğu. Daha sonra lise mezuniyetinin bile şaibeli olduğu ortaya çıkacaktı.
İki dönemdir onu İstanbul’a başkan seçmeyi başaran muhalif seçmen, onun vasıflarının bu makama yetmediğini görmüştü. Ama bunun bir önemi yoktu. İnce ve Kılıçdaroğlu’nda olduğu gibi ihtiyaçları olan tek vasıf, “tüm muhalifleri etrafında toplamak ve Erdoğan’ı devirmek”ti. Bu vasıfların da onda olduğundan emindiler.
Fakat önce üniversite diplomasının sahte olduğunun ortaya çıkması ve ardından Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk soruşturmasında tutuklanması, planları suya düşürdü. ‘İkinci M. Kemal’lerinin üçüncü kez ellerinden kayıp gitmesini istemeyen muhalefet yine silahlarını kuşandı. Yeni bir linç operasyonu için ortam mükemmeldi. Tek sorun bu kez ortada linç edilecek kimse yoktu.
Linç ordusunda zaaf var

Muhalifler ellerinde sanal çivili sopalarla sosyal medyanın karanlık sokaklarında linç etmelik adam arıyorlardı ama bu kez kimseyi bulamıyorlardı. İmamoğlu hakkında çok ciddi ve muhaliflerin bir türlü yalanlayamadığı belgeler ortalıkta dolaşıyordu. Linç için toplanan ordudaki pek çok muhalifin bile saldırıya geçmek içinden gelmiyordu.
Bu durumda sahaya, İmamoğlu tarafından koltuğa yerleştirilen Özgür Özel çıktı. Bir gece, bir otobüsün üzerinden bir avuç muhalife seslenirken, bir anda pek çok Türk markasını peş peşe sıralamaya başladı. Bir kahve zincirini, neredeyse bütün televizyon kanallarını, gazeteleri, devletin resmi kurumlarını, çiftçi kooperatiflerini, yani neredeyse o anda aklına gelen tüm yerli markaları peş peşe sayıp, taraftarlarından bunları boykot etmesini istedi.
‘Boykot listesini gençler hazırlamış’
Linç daha o gece başladı. ‘Boykot listesi’ denilen linç listesindeki markalara karşı bildikleri her yöntemle saldırdılar. Bazılarının dükkanlarına saldırdılar, bazılarının önünde bekleyip oradan alışveriş yapanları taşladılar. Kimse bu listedekilerin neden linç edilmesi gerektiğini sorgulamadı. Mühim olan, hazır öfkeli bir kalabalık varken biraz kan akıtmaktı.
Ekonomik linçle yetinmeyen muhalifler, bu kez fizîkî olarak iş başına geçti. ‘Boykot listesini gençler hazırlamış’ diyen CHP lideri, gençleri sokağa çağırıp ‘gerekirse polis barikatlarını yıkın’ talimatı verdi. CHP gençliği de talimata uydu. Sokaklarda Gezi kalkışmasını hatırlatan sahneler yaşandı. Linç kalabalığı bir çekirge sürüsü gibi önüne geleni talan ediyordu.
Neticede devlet sahadaydı ve bu linç ‘gençliği’ni ıslah etmek için harekete geçti. Yüzlerce saldırgan yakalanıp tutuklandı. Öyle olunca da sokak eylemleri bir anda bıçak gibi kesildi. Buna rağmen muhaliflerin öfkesi dinmemişti. Bir kere linçin tadını almışlardı ve devam etmek istiyorlardı.

Sen misin linç etmeyen!
Tek sorun, ellerinde saldırabilecekleri bir marka listesinden başka bir şey yoktu ve pek çok markayı da yanlışlıkla oraya koyduklarını fark ederek listeden çıkarmışlardı. Ama boğazlarına kadar battıkları öfke ve nefret boşa gitmedi. Muhalif linç ordusu, bu kez linç operasyonlarına tam destek vermeyen, açıkladıkları boykot eylemine katılacağını duyurmayan, boykottaki markalara küfür etmeyen hatta Ekrem İmamoğlu’nun yediği marifetleri savunmayanları hedef almaya başladı. Üstelik bu saldırıda linç ettiklerinin tamamı kendi ekiplerindendi. Yıllarca CHP’nin amigoluğunu yapmış, tetikçiliğe soyunmuş, halka hakaret etmeyi marifet saymış pek çok meşhur, sırf İmamoğlu’nu yeterince savunmadıkları için topun ağzına kondu.
Cem Yılmaz kazın ayağını gördü

Muhaliflerin her linç operasyonuna taşını alıp koşan Cem Yılmaz, İmamoğlu konusunda bir türlü havaya giremedi. Elbette İmamoğlu ya da boykot listesi hakkında olumsuz tek bir açıklama bile yapmadı. Ama muhaliflerin istediği açıklamaları da yapmadı. Bu sessizlik linç ordusunun hoşuna gitmeyince, Cem Yılmaz da muhalif linçin tadına bakma fırsatı yakaladı. Muhalifler, günlerce Cem Yılmaz’ın sosyal medya hesabına girip hakaretler eden paylaşımlar yaptılar. Tek istedikleri İmamoğlu’nu savunmasıydı ve bunu da açıkça talep ettiler.
İstedikleri desteği alamadıkları her dakika daha da agresifleşen linç ordusu, işi hakaret ve tehditlere kadar götürdü. Normalde kendisine yapılan eleştirilere pabuç bırakmayan, hatta az takipçili hesaplardan gelen bir eleştiri seçip onun üzerinden milletle makara geçmeyi âdet edinen Cem Yılmaz’ın o sivri dili bu kez içine kaçmıştı. Tehdit ve hakaretlere karşı tek kelime bile edemedi. Yapabildiği tek şey, yeterince linç edildikten sonra “Bir gün sizin başınıza da gelirse neden kendimi işime gücüme verdiğimi anlarsınız. Bu kadar deli dadanmasını bu kadar uzun süre idare etmek yeteri kadar zor” diyerek X hesabını kapatmak zorunda kaldı.
Bu arada “bir gün sizin başınıza da gelirse” dediği şey, yıllardır bizzat kendisinin birilerine uyguladığı linçti. Sadece, bu kez kendi başına geldiği için mağdur olduğunu düşünmemizi istiyordu. 2019’da Kaz Dağları protestolarında üşenmeyip eline aldığı kaz heykeliyle ormana gidip poz bile veren Cem Yılmaz, aradan çok uzun bir zaman geçmeden kazın ayağının öyle olmadığını gördü.
Şahan erken uyandı
Muhalif linçlerinin bayrak taşıyanlarından olan komedyen Şahan Gökbakar, başına gelecekleri önceden sezen nadir şöhretlilerdendi. İmamoğlu tutuklandıktan sonra hiçbir destek açıklaması yapmayan Gökbakar, linç operasyonlarının başladığı Nisan’ın ilk günlerinde X hesabını kullanmayı bıraktığını açıkladı. Bunun yerine, X’i de boykot linç ordusunun adres gösterdiği Bluesky platformuna geçti. Ama Şahan oradan da ne İmamoğlu’na ne de boykota hiçbir destek açıklaması yapmadı.
Cem-Şahan-Gökhan üçlüsünden Gökhan Özoğuz’un içinden de nedense boykot yapmak ya da İmamoğlu’na destek vermek gelmedi. Bu konuda tek bir açıklama yapmayan Özoğuz’un X platformundaki paylaşımlarının altına muhalifler tarafından yapılan yorumlar, burada alıntı yapamayacağımız kadar sertti.

- Susanın yerine de konuştular
- Yalan haber yapma ve yayma konusunda mahir olan muhalefet, linç konusunda ünlülerden yeterli destek bulamayınca çareyi yine yalanda buldu. Cem Yılmaz’ın X’ten kaçtığını gören linç ordusu, hemen onun adına onaylı bir hayran hesabı açtı. Yılmaz’ın adını ve fotoğrafını kullanan ekip, yine onun adına İmamoğlu ve boykota destek veren çağrılar yaptı. Pek çok muhalif bu hesabın gerçek olduğunu sandı. Ve kendilerinden bekleneni yapıp ‘şimdiye kadar neden sustun’ diyerek Cem Yılmaz’a gıyabında linç etmeye devam ettiler.
- Linç ordusu Cem Yılmaz dışında daha pek çok isimle sahte hesaplar açtı. Hatta adına hesap açtıkları ünlüler arasında artık hayatta olmayanlar bile vardı.
- Bir kere kanın tadını aldılar
- Muhalefet, iktidar oldukları çok eski zamanlarda kanın tadını almış ve linçin ne kadar kullanışlı olduğunu anlamıştı. Linç, muhalifler için yüz yıllık geçmişi olan ama kültürü bir türlü oluşturulamamış bir gelenek. Bir siyaset yapma biçimi. Haksızken bile haklı olduğunu düşündüren bir delilik. Hakkını yedikleri insanlardan bile hesap sordukları bir intikam. Kolektif bir cinnet. Kalabalık ve büyük görünmelerine neden olan dev aynası. Bir konsolidasyon aparatı. Tadı ağızlarına gelen o yoğun nefreti dışa vurma biçimi.
- Ama yaşanan tüm bu şiddet fırtınası, güzel zamanların da habercisi gibi görünüyor. Hasbara’ya hâkim olarak yıllardır Türkiye’de önüne geleni linç eden muhaliflerin, bir gün önlerinde yürüyenleri de linç edebileceği gerçeği linç ordusunu yavaş yavaş dağıtıyor. Atadan CHP’li, damardan muhalif olduğunu söyleyen ve İmamoğlu’na destek vermediği için linç edilen sosyal medya fenomeni Barış Okan Belovacıklı’nın çok konuşulan paylaşımı, linç kültürümüz açısından umut veren bir manifesto gibi sosyal medyada duruyor:
- "Sevgili linç medya ekibi; Ben Ekrem İmamoğlu'nu desteklemek, Özgür Özel'in sokak çağrısını ya da boykot listesini de paylaşmak zorunda değilim. Kimseye cici görünmek için ya da mahalle öyle istiyor -diye- paylaşım yapmayacağım, bunu bilin. Seküler mahalleye iş yapan biri olarak bunu da korkmadan söylüyorum. İsteyen takipten çıkar isteyen salonlarımı boykot eder, isteyen ajans beni ban listesine koyar. Mahalle baskısından korkarak Orwell sözü yazıp, fon müziğine Kufi koyacak bir adam da olmadığım için en fazla basar giderim. Sizleri sokaklara çağıranlar gün gelince sizi sokağın ortasında bırakanlar olacaktır. Harcanabilir kahramanlar olmayın"