Kıyamet imtihanı gününde köye dönmek

Köye dönmek mi köyde kalmak mı daha kolay? Şüphesiz köyde kalmak, köyü de köy olarak yaşatmak. Köy samimiyetin, dayanışmanın, üretmenin, paylaşmanın, takasın, kolektif çalışmanın, bereketin merkezi. Gerçek köylü topraktan geçinir. Onun için de emek yeterli.
Zaman zaman geçmiş üretimlerle günümüz üretimleri karşılaştırılır. Bunun amacı teknoloji ve modernitenin faydalarını dikte etmek. Aslında bu bir illüzyon, dolayısıyla bir aldatma. Dün insan gücüyle 10-20 dönüm ekip dikebilen insan, bugün makinaların devreye girmesiyle yüzlerce ve binlerce dönümü ekip hasat edebilir. Bu durum verimlilik artışı değil, teknolojinin kolaylaştırıcı unsuru.
Bu mukayesede gözardı edilen şey, gelenek, gelecek ve sıhhat. Dün ekime besmele ile başlanır, tohum ‘bu kurda, bu kuşa, bu da bize’ diye saçılır, hasat salavat ve hamd ile tamamlanırdı. Dün azdı ama besleyici ve bereketliydi. Zîra insanlar haris değil cömertti. Konu komşunun, yoldan geçenin ve dahi kurdun kuşun hakkını unutmazdı.
Dün ne toprak ne su kirletilir ne de tohum ve ağaçların yaratılışına müdahale edilirdi. Bu yüzden hastalık nedir pek bilinmezdi. Kısırlık ve kanser görülmezdi. Kimse aniden kalp sektesinden ölüvermezdi. Ya bugün? Ne ararsan var derde devadan gayrı.
Köy köylükten, toprak topraklıktan, tohum tohumluktan çıkarıldı. Ağaçlar artık kendi türüne aşılanmıyor. Aksine tüm fidanlar …. adlı jenerik (bazıları ona kısaca ‘p.ç’ diyor) bir türe hormonel baskılayıcılar kullanarak aşılanıyor. Bu yüzden yediğiniz erik erik, kayısı kayısı, zeytin zeytin, kiraz kiraz değil. Neticede besinsiz tatsız tuzsuz şeyler yiyor insanlık.
Toprak zehir, su zehir, hava kirli, insan hasta... Çünkü düşman ilan edilen börtü böcek zehirle yok edilmeye çalışılıyor. Verim masalıyla ağır metalli sentetik gübre ve hormon boca ediliyor her şeye…
Tıpkı gıda sanayiinde çalışanlar ve patronlar kendi imal ettiklerini yemedikleri gibi üretici de bize sattığını kendi yemiyor.
Artık başka bir dünyadayız ve kimse mutlu değil. Kendimizi hür addettiğimiz ama komşumuzu bile tanımadığımız beton hapishaneler, yeşile hasret ömürler, toprak görmeden büyüyen çocuklar, rûhî bunalım, yalnızlık, uyuşturucu, hastalık ve kısırlık…
Bu yüzden modern insan bunaldı. Güneşin açtığı her Pazar, bir sebeple tıkanıyor yollar. Tam ‘nefes alıyorum’ dediğinizde yangınlar ve piknik yasakları... Ardından yeniden betonarme hapishanelere...
İmkanını bulan köye gitmek istiyor. Kimi emekliliğini, kimi çocuğun okulunun bitmesini, kimi evladının düğününü bekliyor. Tam yola çıkacakken gelen (ki bundan sonra pek gelemeyecek) torun haberi yüzünden hapishanesine tıkılıp kalıyor insan.
Fırsatını bulan hatırı sayılır bir kitle ise ya döndü köyüne yahut dönecek bir köy arıyor bütçesine uygun. Elbette kimininki lafta kimininki de gerçeğin arifesinde. Biz de bu sebeple hem teşvik hem de gerçekle yüzleştirme maksadıyla köye dönme hayalini kapağımıza taşıdık. İnşaallah umutların yeşermesine, yok edilen köylerin yeniden ihyasına vesile olur.
Anadolu insanı olarak köye dönme hayali kurmaya devam ede duralım, Gazze’de insanlar sadece bombalar yüzünden değil artık açlık ve susuzluk yüzünden de ölmeye başladı. Bu satırlar yazıldığında bir günde açlıktan ölenlerin sayısı bombalardan ölenlerden fazlaydı.
Dünyanın tümü, hepsinden mühimi de Müslümanların bilaistisna tamamı bu ölümlerin fâilleri yani suçluları. Evet 7’den 77’ye tümümüz bundan da hesaba çekileceğiz. Özellikle de Müslümanları yönetenler ve bunlara ses çıkarmayan Müslüman halklar. İspanya yönetimi kadar olamayan Müslüman yöneticiler, Batılı toplumlar kadar sokağa çıkamayan zamane Müslümanları, unutmayın ateş hepimiz için harlanıyor.
Gazze soykırımı karşısında Müslümanların kör, sağır, dilsiz kesilmesinden nemalanmak isteyen Hindistan’ı yöneten inek tapıcısı, Pakistan’ı korkutmayı mümkünse de ele geçirmeyi denedi. Birkaç gün süren bu savaşta siyonist Modi kendini öküzün altında dışkı yerken buluverdi. Demek ki mümkünmüş. Demek ki terör oluşumu israil ve Amerika’nın büyük kuklasına haddi bildirilebiliyormuş.
Ama söz konusu Gazze olunca bir büyük imtihan vesilesi olsa gerek herkes bambaşka kimlik ve kişiliğe bürünüveriyor bugünün muhafazakârları, tutucuları, biatçıları, hurafecileri, tarihselcileri, hümanistleri ve dahi dindarları…
Evet, Gazze zamanımızın kazananı az, kaybedeni bol kıyamet imtihanı…
Artık gerisinin de bir ehemmiyeti yok.
Haccınız mebrur, kurbanınız kabul olsun, olabiliyorsa!
Bu kez kimseye ‘hayırlı ve bereketli bayramlar’ falan diyecek durumda değiliz. Diyebileceğimiz tek şey ‘Gazze’nin iman bayramı kutlu olsun!’
Vesselam!