Kıbrıs kördüğümüne İskender’in kılıcı

İngiltere’nin Osmanlı’yı Ortadoğu topraklarından atıp yerine kukla rejimler dikmesinin israil devletinin kuruluşuna paralel geliştiğini hepimiz biliyoruz. İngiliz’in kördüğüme çevirdiği coğrafyayı israil çok sevdi. Çünkü bütün bunların temelinde karşılıklı israil-batı menfaatleri vardı. Kıbrıs’ın da bu bakımdan pek farkı olduğu söylenemez. İngiliz üslerinin en başından israil için hayâti ehemmiyeti haiz olduğunu biliyoruz. Fakat siyonistler son yıllarda çıtayı epey yukarı dikti. Kıbrıs’ın her iki kesiminden ciddi mânâda toprak satın alıp kendi kolonilerini kuracak bir seviyeye geldiler. Kıbrıs Rum Kesimi muhalefet partisi AKEL’in lideri Stefanos Stefanou “Ülkemiz elimizden kayıp gidiyor, İsrail bizi işgal ediyor” diye boşuna bağırmıyor. Mesele sadece koloniler kurmak da değil. Kıbrıs Rum Kesimi başta silahlanma olmak üzere adım adım her alanda bir israil uydusu olmaya doğru gidiyor.
Kıbrıs Rum Kesimi’nin Cyprus Mail isimli haber sitesi 11 Mart 2025’te çok şaşırtan bir haberi gündeme taşıdı. “Yeni bir araştırma, Kıbrıslıların aslında pek o kadar Yunan olmadığını gösteriyor” başlığıyla çıkan haber, Kıbrıs Üniversitesi’nde genetik uzmanı olarak çalışan Constantinos Deltas’ın yaptığı araştırmaya göre Kıbrıs Rumlarının çok az miktarda Yunan geni taşıdığını yazıyordu. Ortalık iyice karışmasın diye net bir rakam vermekten itinayla kaçınan Deltas, Kıbrıs Rumlarındaki Yunan geninin yüzde 10 ile yüzde 30 arasında değiştiğini söylüyor ve bunu 1400 DNA örneğinden elde ettiklerini açıklıyordu.

Peki, aslen Yunan değilse kim bunlar? Kıbrıs Rum’u dediğin, binlerce yıl önce adaya gelip yerleşmeye başlayan çok etnili Anadolu ve daha ziyade Sami ağırlıklı Levant (Suriye, Lübnan, Filistin) karışımı bir nüfus. Yunanlılar M.Ö 1400’lü yıllarda adaya geliyor, bilhassa din faktörünün yardımıyla kendi dillerini ve kültürlerini hâkim kılıyorlar ama genetik etkileri bugüne dek sınırlı kalıyor.
Haberde Deltas’ın net bir rakam vermekten kaçındığı hususu bilhassa dikkat çekici. Yüzde 10 ile yüzde 30 arasında dağlar var çünkü. Yüzde 10 olsa, adadaki her Rum’un sadece 10’da biri Yunan asıllı olur. Yüzde 30 dersek, bu rakam bir anda 3’te 1 gibi mühim bir orana yakın çıkar. Deltas’ın ketum tavrından ve haber sitesinin “Pek de Yunan değilmişiz” demesinden “gerçeği saklama” şüphesi ister istemez akla geliyor. Nitekim gazeteci olarak gittiğimiz birçok röportajda “off the record” neler duyduk ama bunları olduğu gibi yazmadık/yazamadık. O yüzden iyi biliriz bu durumları.
Ezcümle sadede gelelim. Neymiş? Yıllarca ENOSİS mavraları atıp Türkleri kıtır kıtır kesen Kıbrıs Rumları meğer Yunan değilmiş. Hem de yüzde 80-90 gibi ezici bir oranla. Bu mühim tespiti yaptıktan sonra Kıbrıs meselesinin girift labirentlerinde dolaşmaya başlayabiliriz.
Bu kördüğüm İngiliz işi
İngilizlerin emperyal bir devlet olarak yükselişinin altında hırsızlık ve yağmacılık yatar. Bütün Avrupa çalmayı bilir ama İngilizler bu noktada hepsini çırak çıkarır. Çünkü çalmayı âdî bir meslek olmaktan elit bir seviyeye çıkaranlar onlardır. Başkaları çalarken rahatsız eder, bin türlü iz bırakır. Fakat İngiliz en olmadık şeyi çekip alır, hissetmezsiniz bile. Hatta size bu hırsızlık hamlesini bir kompliman olarak yutturup teşekkür bile ettirebilir. Nitekim asırlarca çalıp çırptığı ülkelerin hepsi Commonwealth üyesi olarak temenna üstüne temenna çakmıyorlar mı?
Sahi, Kıbrıs da öyle değil mi?
93 harbindeki mağlubiyeti Rusya’ya karşı Osmanlı’yı savunma şovuyla kendi adına kazanca çeviren el çabukluğuna ne buyrulur! Akdeniz’e tepeden bakan koskoca adayı yıllık 90 küsür bin sterline kiralama taktiğinin tipik İngiliz hırsızlığına dönüşmesi için küçük bir bahane yeterliydi ve o bahaneyi Birinci Dünya Harbi verdi. İngiltere, kendileriyle aynı safta yer almak için bin türlü dil döken İttihatçıları karşı safa itti ve sonra Kıbrıs’ı ilhak etti.
Günümüzde Londra ve civarında Kıbrıs nüfusunun neredeyse yarısı kadar Kıbrıslı Türk ile Rum yaşıyor.Her iki taraf da müthiş İngiliz muhibbi. Nitekim Kıbrıs’ta herkes Türk-Rum sorununu konuşuyor ama adanın yüzde 3’ü askeri üs bölgesi olarak doğrudan İngiltere’nin kontrolünde. Ve kimsenin bunu bir sorun olarak gündeme getirdiği yok. Üstelik adada bir de İngiliz Yüksek Komiseri var. Geçenlerde kendisine Gazze meselesi hatırlatılıp İngiliz üslerinin israil lehine kullanıp kullanılmadığı sorulduğunda açıkça yalan söyleyip “böyle bir şey yok” demişti. Peşinden gelen “Kıbrıs, üsler yüzünden tehlikede olabilir mi” sorusuna ise şu küstah cevap geldi: “Buna inanmıyorum. Bir tehlikenin varlığını hissedersek Kıbrıs’a bildiririz.”
Adadaki İngiliz üslerini sadece kendileri kullanmıyor elbette. Soğuk savaş boyunca ABD’nin Ortadoğu ve Balkanları buradan izlediğini, Arapları ve İslam dünyasını yine buradan izleyen İsrail’in ön cephe savunmasını bu üslerden kurduğunu ve bilhassa son Gazze soykırımında buradan maksimum istifade ettiğini bilhassa belirtelim.

israil kördüğümleri sever
İngiltere’nin Osmanlı’yı Ortadoğu topraklarından atıp yerine kukla rejimler dikmesinin israilin kuruluşuna paralel geliştiğini hepimiz biliyoruz. İngiliz’in kördüğüme çevirdiği coğrafyayı israil çok sevdi. Çünkü bütün bunların temelinde karşılıklı israil-batı menfaatleri vardı. Kıbrıs’ın da bu bakımdan pek farkı olduğu söylenemez. İngiliz üslerinin en başından israil için hayati öneme sahip olduğunu biliyoruz. Fakat siyonistler son yıllarda çıtayı epey yukarı dikti. Kıbrıs’ın her iki kesiminden ciddi mânâda toprak satın alıp kendi kolonilerini kuracak bir seviyeye geldiler. Kıbrıs Rum Kesimi muhalefet partisi AKEL’in lideri Stefanos Stefanou “Ülkemiz elimizden kayıp gidiyor, İsrail bizi işgal ediyor” diye boşuna bağırmıyor.

The Cradle haber portalı X hesabından Stefanou’nun sözlerini paylaşıp şöyle diyor:
“Kıbrıs: Yeni “Vaat Edilmiş Topraklar” mı?”
Mesele sadece koloniler kurmak da değil. Kıbrıs Rum Kesimi başta silahlanma olmak üzere adım adım her alanda bir israil uydusu olmaya doğru gidiyor. Yarın muhtemel bir çatışma ihtimalinde;
- Kıbrıs’ı Türkiye’ye karşı bir koçbaşı olarak kullanmak,
- İkinci bir cephe açıp tehdidi kendi toprakları üzerinden Kıbrıs’a çekmek,
- Türkiye’yi Kıbrıs ön cephesinde oyalamak gibi çok-amaçlı bir stratejiyle Kıbrıs’ı felâketin göbeğine sürüklüyor.
Mülkiyet kördüğümünü es geçiyoruz
İngiliz ve israil adımlarını dikkatle izlemek mühim ama yetmez. Zira Kıbrıs kördüğümünün bir tarafında Türk kamuoyunun pek itibar etmediği ama Kıbrıs Türklerini bilhassa şu günlerde zangır zangır titreten yılların mülkiyet sorunu var. Mülkiyet sorunu 1974’ten bu yana KKTC üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. Ve maalesef hemen her konuda olduğu gibi burada da bir irade eksikliği göze çarpıyor.
Rum tarafı Annan Planı’nda yer alan “nitelikli çoğunluk” prensibini bir türlü kabul etmiyor ve şahıs başvurularıyla Türkleri köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Rumlar kuzeydeki KKTC toprağının yüzde 80’inde hak iddia ediyor. Türklerin ise 1974 sonrası güneyde kalan 450 bin dönüm toprağı var. Türk tezi, KKTC’de yüzde 75 sabit hak ve kalanı için takas ve tazminat şıklarını işletmek üzerine. Rumlar işte bu yüzde 75 sabit hak talebini bir türlü kabul etmiyor. Dahası, “Sizdeki Rum tapularının sahipleri olarak 100 bin Rum kuzeye yerleşsin. İlaveten Türkiye’den gelenleri geri gönderin, onların yerine de 65 bin Rum daha size gelsin” diyerek adayı tekrar barut fıçısına çevirip demografiyi bir silah olarak kullanmak istiyorlar.
Bu arada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’in tavsiyesiyle Kıbrıs’ta 2005 yılında kurulan Mal Tazmin Komisyonu Rumların lehine takır takır işliyor. Bu komisyon, Rumların 1974 öncesi KKTC’de bıraktığı mülklerle ilgili takas, iade ve tazminat esaslarına dayanarak kararlar üretiyor. Türkiye, 1 Mart 2010 tarihli AİHM-Demopoulos kararıyla bunu kendi iç hukuk yolu olarak kabul ediyor ve resmi verilere göre 17 Ekim 2025 itibarıyla Rumlardan toplam 8.375 başvuru geliyor. Bu başvurulardan 2 bin 131’i sonuçlanıyor ve Rumlara 570,8 milyon sterlin tazminat ödeniyor.

ABD, AB ve siyonizmin şımarttığı Rumlara 570,8 milyon tazminat verirsen bunun ardı arkası kesilmez tabi. Rumlar, AB marifetiyle 1974 öncesi tapular üzerinden Türkler tarafından yapılan tüm inşaatları suçlu ilan ederek Türk müteahhitleri ve emlakçıları kırmızı bültenle arananlar listesine yazdırmaya başladı bile. Daha şimdiden mahkemeye düşenler hatta ceza alanlar var.
Başımızı kumdan çıkaralım
Kıbrıs’ı kan dökerek kurtardık ama görünen o ki masada kaybedeceğiz. Bugüne dek güneyde kalan toprakların ve Türk ordusunun adaya gelmesine sebep olan katliamların hesabını soramayan herkesin bunda büyük vebali var. Evet, Kıbrıs bir kördüğüm ama suçu başkalarına atarak kendimizi sıyıramayız. Her kördüğüme bir İskender kılıcı gerek. Ve şimdilik bizde bu hamleyi yapacak ne basiret ne de cesaret mevcut.
Kıbrıs’ın kısır siyasi çekişmelerin merceğinden bir bakışa değil, iç ve dış gerçek sorunların çözümüne dönük bir yaklaşıma ihtiyacı var. İktidara kim gelirse gelsin, Kıbrıs’ın sorunlarına el atıp Türkiye’nin de yardımıyla ilerlemesi gerekiyor. Başımızı kuma gömmenin bir mânâsı yok. Manzarayı görelim: Kıbrıs üretmiyor. Kumarhaneler başta olmak üzere haram işlerden oluşan bir ekonominin bereketi olmaz. Sosyolojik tabanı erozyona uğratan ve sadece harama hizmet eden ekonomik yapının bertaraf edilmesi, helal alın teriyle gerçek bir üretim düzenine geçilmesi artık bu işin olmazsa olmazı. Kimse bu vebâlden kaçamaz.
Mülkiyet meselesi dahil son zamanlarda yaşananlar hep Kıbrıs’ın ve Türkiye’nin aleyhine. Kıbrıs kördüğümü her geçen gün biraz daha çetrefilleşiyor, çözüm daha da zorlaşıyor.
İskender’in kılıcı demiştik. Evet, bu kördüğümü ancak öyle bir kılıç, öyle bir hamle çözer.
- Son zamanda yaşananlar
- 27 Eylül 2025

- “Ramform Hyperion” adlı Norveç bayraklı gemi, Kıbrıs adasının güneyinde ve Kıbrıs Türk halkının da eşit hak sahibi olduğu kıta sahanlığında yer alan, KKTC tarafından Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na tahsis edilen hidrokarbon ruhsat sahasında izinsiz faaliyetlerde bulundu.
- Bu geminin KKTC’nin onayı olmaksızın icra ettiği faaliyetleri ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin buna dair yayınladığı NAVTEX mesajını sadece protesto etmekle yetindik. Bu zayıf protestodan daha fazlasını yapmak gerekiyor.
- 30 Eylül 2025
- KKTC Ankara Büyükelçiliği duvarına bir pankart asıldığına dair sosyal medyada asılsız şayialar yayıldı. KKTC hükümeti böyle bir pankartın asılmadığını deklare etse de, 20 Mayıs 2022 günü Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği önünde “İşgalci Türkiye, Kıbrıs’tan defol“ sloganları atan Toplumcu Demokrasi Partisi ‘nin lideri Zeki Çeler aslı astarı olmayan hâdiseye mal bulmuş mağribi gibi çöktü.
- Sözde ”Kıbrıs’ı Rumlardan kurtardık, piçlerini unutmuşuz. Kirli ellerinizi başörtüsünden çekin” yazılı, sosyal medya ürünü pankartı “küfür ve nefret dolu, açık bir provokasyon” olarak niteleyen Çeler, “Kıbrıs Türk halkı hiçbir zaman yobazlığın diliyle anılmayacak. Hiçbir güç bizi küfürle, nefretle sindiremeyecek” diye kükremeye kalkıştı. Bir parti başkanının aslını astarını soruşturmadan, hatta resmi açıklamayı bile beklemeden böyle bir yalana arka çıkıp saçmalaması Kıbrıs siyasetine BİR KARA GÜN olarak geçti.

- 1 Ekim 2025
- 1987 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne silah satış kısıtlaması getiren ABD yönetimi, bu kısıtlamayı 2021 yılında tamamen kaldırmış ve sonrasında her yıl 1 yıllığına uzatmıştı. Ve 1 Ekim itibariyle 30 Eylül 2026’ya dek 1 yıl daha uzatarak Rumlara verdiği desteği tazelemiş oldu.
- 2025 yılı başlarında ABD’nin Kıbrıs Rum tarafını “Yabancılara Askeri Satışlar ve Fazla Savunma Malzemesinin Elden Çıkarılması Programı”ndan yararlanmaya uygun bulduğunu ise biliyoruz.
- Bu ne demek?
- Rumlar şu anda ABD’den silah alımı için bir ihtiyaç listesi hazırlıyor.
- 24 Ekim 2025
- Son olarak yine aleyhimize gelişen ve müdahale etmekte geciktiğimiz bir durum söz konusu.
- Kıbrıs Rum tarafının bastırmasıyla Avrupa Parlamentosu binasında 1974 Barış Harekâtı’nın kayıp Rum kurbanları için bir anıt dikilecekmiş. Üstelik AB, buna 2026 yılı bütçesinden fon ayırmış bile.
- Bizim kamuoyunda ölüm sessizliğiyle karşılanan ve sokaktaki karıncayı bile harekete geçirmeyen şu gelişmenin tam tersi olsa, yani Avrupa Parlamentosu 1974 Barış Harekâtı’na sebep olan Rum katliamlarının Türk kurbanları için (yani gerçek kurbanlar için) bir anıt dikmeye kalksa ne olurdu bir düşünün!
- Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki bütün şehirler ve sokaklar ayağa kalkar, Reuters, AP, BBC, DW, CNN gibi bütün batılı haber kanalları bütün gün oralardan canlı yayınlar yapar ve tüm dünya barbar(!) Türkleri lanetlerdi, öyle değil mi?