Kemalizmin linç kültürü

Beğenmedikleri, anlaşamadıkları ya da ‘ikna edemedikleri’ kişileri linç etmek aslında kemalizmin ilk günlerinden kalma eski bir gelenek. Hatta ilk linç emirleri, bizzat Mustafa Kemal tarafından verilmiş ve linç kültürü daha ilk günlerden kemalist zihniyete aşılanmıştı.
Türkiye’de ‘linç kültürü’ denince nedense akla önce kemalizm gelir. Eğer gelmiyorsa bu, akıllarımız da linç edildiği içindir.
Halkı linç eden darbelerin hepsi de kemalist askerlerin işiydi. 6-7 Eylül olaylarında bahane Mustafa Kemal’di. Sosyal medya yaygınlaştığından beri en büyük linç kampanyalarını yapanların profillerinde Mustafa Kemal’in resmi baş köşede duruyordu. Çünkü Türkiye’deki linç kültürü aslında Kemalist kültürün bir parçasıydı. Çünkü kemalizm linçi sık sık bir ‘sorun çözücü’ olarak kullanmıştı.
‘Vahdettin’in linç edilmesi ricasıyla’


Gerçek Hayat’ın Ekim 2022 tarihli 1084. sayısında tarihi bir belgeyi haber yapmıştık. Osmanlı Arşivinden çıkan belge, ilk Meclis’in kurulduğu ama cumhuriyetin henüz ilan edilmediği 2 Kasım 1920’de Erkân-ı Harbiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Fevzi Paşa (Çakmak) tarafından Mustafa Kemal’e yazılan bir belgeydi. Fevzi Çakmak, 5466 numaralı ve “zâta mahsus” yazıda Ankara hükümetine Padişah Vahdettin ile ilgili çok vahim bir durumu bildiriyordu. Saraydaki hafiyelerinden bilgi alan Fevzi Paşa, Saray’daki gelişmeleri Mustafa Kemal’e haber veriyordu.
Mustafa Kemal iki gün sonra Ankara hükümetinin İstanbul temsilcisi Refet Bele’ye şifreli bir telgraf gönderdi. Telgrafın metni, Fevzi Paşa’nın ihbar yazısının alt tarafına yazılmıştı ve şöyle deniyordu:
“Dersaadet’te (İstanbul’da) Refet Paşa Hazretleri’ne,
Vahideddin’in memâlik-i ecnebîyeye (yabancı memlekete) firar için hazırlıklarda bulunduğu istihbar edilmiştir (bildirilmiştir). Tahakkuku (gerçekleşmesi) halinde ahali vasıtasıyla linç tatbiki lâzımdır. Bunun temini mercûdur (rica olunur). Büyük Millet Meclisi Reisi, Başkumandan Mustafa Kemal.”
Sultan Vahdettin linç edilmedi. Ama yeni cumhuriyet bu linç fikrini sevmişti ve bu yöntemle sorunları kolayca çözeceğini fark etmişti.
‘Sopa, taş ve yumrukla gebertsinler’
Ali Kemal, Osmanlı döneminde bürokratlık, diplomatlık yapmış ve Millî Mücadele döneminde Mustafa Kemal’e karşı muhalif yazılar yazmış bir gazeteciydi. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından ülke genelinde “İstiklâl Mahkemeleri” ile büyük bir ‘temizliğe’ başlayan Mustafa Kemal, Ali Kemal ile özel olarak ilgilendi. Sakarya Zaferi’nden kısa süre sonra Ankara Hükûmeti, İstanbul polisinden Ali Kemal'in tutuklanıp yargılanmak üzere Ankara'ya gönderilmesini istedi.
4 Kasım 1922 günü Teşkilat-ı Mahsusa mensubu birkaç kişi Ali Kemal'i gittiği berber dükkânından kaçırdı. Ona, İstiklâl Mahkemesi'ne çıkarılmak üzere Ankara'ya götüreceklerini söylediler. Ancak Ali Kemal, İzmit'te bölge kumandanı Sakallı Nurettin Paşa'ya (Nureddin İbrahim Konyar) teslim edildi.
Sakallı Nurettin Paşa ile görüştükten sonra dışarı çıkan Ali Kemal’i, karargâhın önünde toplanmış bir kalabalık bekliyordu. Ali Kemal yargılanmasının çoktan yapıldığını ve ölüm emrinin zaten verildiğini anladı mı bilmiyoruz. Ama kalabalığı gördüğünde bunu anlayacak zamanı olamadı. Sözde ‘ahali’, 6 Kasım 1922’de Ali Kemal’i dakikalar içinde linç ederek öldürdü. Kafası çekiç ve taşlarla ezildi. Çıplak vücudu ayaklarına ip bağlanarak sokaklarda dolaştırıldı. Öfkesi dinmeyen ‘halk’, cesedi daha sonra bir ağaca astı.

Ama bugünkü kemalistler gibi o günkü kemalistler de ‘geride iz bırakmama’ konusunda mahirdi. Bu ‘iz’ elbette suç delillerini yok etmek anlamında değil, linç edileni tarihten silmek mânâsındaydı. Bu yüzden Ali Kemal İzmit’te bilinmeyen bir yere gömüldü. Başına bir mezar taşı veya herhangi bir işaret konulmadığı için mezarı zamanla ortadan kayboldu. 1950'lerde mezar yeri uzun araştırmalar sonunda tespit edilebildi.
Bu linç, Kemalistler tarafından hiç gizlenmedi. Hatta bir övünç kaynağı oldu. Rıza Nur, linç emrini veren Sakallı Nurettin ile bir konuşmasını hatıratında şöyle yazmıştı:
“Nureddin’e, Ali Kemal hâdisesinin nasıl olduğunu sordum. Yüksek perdeden, göğsünü kabartarak ‘İzmit’e getirdiler. Aldım. Sorguladım. Hakaret ettim. Sonra da emir erlerime, asker ve ahaliden bir kalabalık toplamalarını emrettim. Topladılar. Beklesinler, Ali Kemal’i çıkartacağım, hemen üstüne üşüşsünler, sopa ile, taşla, yumruk ile gebertsinler, dedim. Öyle yaptılar. Sonra da oraya astım’ dedi.”