Deprem yobazlığını da gördük

Geçtiğimiz 23 Nisan’da Silivri açıklarında Marmara Denizi’nde 6.2 büyüklüğünde bir deprem oldu. Vatandaşın korkuları tazeyken yine deprem uzmanları teker teker ekranlara çıkıp ahkam kestiler. Bu sefer sosyal medyanın da etkisiyle iş handiyse mezhebe bölünmeye kadar gitti. Naciciler, Şenerciler, Celalciler, Ahmetçiler diye 4 mezhep çıktı. En baskını Şenercilerle, Celalciler oldu.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından söylenen, “Yüzyılın depremi” sözü öylesine uydurulmuş bir slogan değildi. Gerçek Hayat ekibi olarak depremin ertesi günü ulaştığımız Islahiye’de, Nurdağı’nda, Pazarcık’ta kendi gözümüzle yok olan sokakları, mahalleleri, her biri yakınını kaybetmiş depremzedelerin yüzlerini görünce, un ufak olmuş betonlara dokununca sözün doğruluğunu iliklerimize kadar hissettik.

6 Şubat depremi daha önce bilinen türde bir deprem değildi. Peşpeşe çok yıkıcı depremler oldu. Ve yıkım katlandı. Bilim insanları bile böylesine bir deprem beklemediklerini açıkladılar. İşte bu depremden sonra aklı başında her kişi için Marmara'da beklenen depremde olabileceklerin en kötüsünü düşünmek vacip oldu.
Ancak bu işin uzmanı olarak yıllardır bildiğimiz insanların her birinin ayrı türkü söylediğini, kimsenin kimseyi umursamadığını hatta fırsat buldukça birbirlerinin önünü kestiklerini, kuyusunu kazdıklarını öğrendik. Herkes bir diğerinin söylediği sözün tersini söylüyor ve muhatabını küçümsüyordu. Bu durum zamanla vatandaşta bir kayıtsızlık hâli oluşturdu. Bunda medyanın reality şov merakının da etkisi yadsınamaz. Tabii ki o süreçte Marmara depremi teorileri de bolca konuşuldu. Ancak unutuldu gitti. Buna eski İBB başkanı Ekrem İmamoğlunun, “İstanbul'un deprem sorununu çözmek 100 yıl sürer” sözü de etkili oldu mu bilinmez. Ancak İstanbul'da Maraş depremlerinden sonra ciddi bir değişim olmadı.

Nitekim geçtiğimiz 23 Nisan'da Silivri açıklarında Marmara Denizi'nde 6.2 büyüklüğünde bir deprem oldu. Tek bir bina yıkılmasa da 16 milyonluk şehirde, “Benim evim sağlamdır” diyerek sokağa çıkmayan da neredeyse olmadı. Vatandaşın korkuları tazeyken yine deprem uzmanları teker teker ekranlara çıkıp ahkam kestiler. Bu sefer sosyal medyanın da etkisiyle iş handiyse mezhebe bölünmeye kadar gitti. Naciciler, Şenerciler, Celalciler, Ahmetçiler diye 4 mezhep çıktı. En baskını Şenercilerle, Celalciler oldu.
Şenerciler, “İstanbul'da büyük deprem olmaz” açıklamasına iman ederken, Celalciler, “Bu saatten sonra en akıllıca iş, İstanbul'u terk etmektir” sözüne inandılar. Deprem yobazlığında zirveyi yaşadığımız günlerdi.
En kötü ihtimale hazırlanmalıyız

Oysa teknoloji sadece lafta ilerlemedi. 4-5 yıl önce süper bilgisayar dediğimiz âletler bile günümüzde demode oldu. Bilgisayarlar doğru veri yükleyip, doğru soruyu sorduğunuzda artık doğru yanıtı verebilecek yetiye geldi. İstanbul açıklarında beklenen depremle ilgili İstanbul Teknik Üniversitesi Marmara Aktif Fay Tehlike ve Risk Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (MATAM) süper bilgisayarlarla yaptığı çalışmalarda olabilecek en kötü senaryo 7,8’lik bir depreme işaret ediyor. Bu da 1766’da yaşanan çok yıkıcı İstanbul depremine benzer bir sonuç demek.
Bu depremde İstanbul'da; Topkapı Sarayı, Fatih Camii, Yedikule, Eğrikapı, Edirnekapı, şehir surlarında ağır hasar, Galata, Pera, Kapalıçarşı, Ayasofya gibi birçok yerde de önemli hasar olmuş.

Bu ihtimal varken, Silivri’de 5.8’lik depremden sadece 6 yıl sonra kırılan fayın az ilerisinde 6.2’lik deprem olmuşken, 20 milyon nüfusa koşan İstanbul için şucu bucu olup depremi küçümsemeye çalışmak akla da bilime de uymuyor. Bu şehirde küçümsenen her sorunun kısa sürede dağ gibi büyüdüğünü defalarca gördük, görüyoruz. İstanbul’da yaşayanların binde birini bile etkileyecek bir problem binlerce kişi mânâsına geliyor. Türkiye Yüzyılı için doludizgin gidilirken İstanbul’u etkileyecek yeni bir yüzyılın felaketini kaldıramayız.
Abone olmak için: www.birlikte.com.tr/gercek-hay...