Tarihi mücadelenin yeni aşaması: Moro Müslümanları

Filipinler’in güneyinde yaşayan Moro Müslümanları; Mindanao Adası, Palawan ve Sulu takımadalarında yüzyıllardır varlığını sürdüren yerli halklardan oluşuyor. Ülke nüfusunun en az yüzde 11’ini oluşturduğu tahmin edilen bu topluluk, tarih boyunca olduğu gibi kimliklerini koruma mücadelesi veriyor.
Büyük çoğunluğu Müslüman olan Moro halkı; Maguindanao, Marano, Tausug, Samal, Bajau, Yakan, Ilanon, Sangir, Melabugnan ve Jama Mapun gibi etno-linguistik gruplara ayrılıyor. Ancak nüfusun ağırlıklı bölümü Maguindanao, Marano ve Tausug gruplarına mensup. Konuştukları diller, Malayo-Polinezya dil ailesine bağlı olup, Filipinler'deki Hristiyan nüfusun konuştuğu Tagalog ve diğer yerel dillerle benzerlik gösteriyor. Dünyanın, hatta İslam âleminin dahi az bildiği Moro halkının bazı gruplarında animist geleneklerin izleri de görülüyor.
Tarih boyunca birleşik bir yapı oluşturamayan Moro Müslümanlarında, gruplar arasındaki dil ve inanç farkları zaman zaman iç bölünmelere neden olmuştu. Merkezî yönetimlere karşı ortak bir duruş sergileyerek İspanyol sömürgeciliğinden Amerikan işgaline ve Filipinler’in bağımsızlık sonrası yönetimine kadar birçok otoriteyle çatışma içinde oldular. Özellikle Mindanao Bölgesi'nde Filipinler hükûmeti ile Moro halkını temsil eden ayrılıkçı gruplar arasında süregelen çatışmalar, on yıllardır devam eden iç savaş ve siyasi huzursuzluk binlerce insanın yerinden edilmesine yol açtı. Günümüzde Moro halkı, Bangsamoro Özerk Bölgesi (BARMM) altında belirli bir siyasi statü kazanmış olsa da sosyo-politik gerginlikler ve ekonomik zorluklar, bölgenin geleceğini şekillendirmeye devam ediyor. Filipinler’in güneyinde yıllardır süren bu mücadele, barış ve kalkınma sürecinin önündeki en büyük engellerden biri.
Yüz yıllık yalnızlık
İslam dini, Filipinler’in güneyindeki Mindanao, Sulu ve Palawan adalarına, Avrupa sömürgeciliğinin başlamasından yaklaşık 200 yıl önce ulaştı. İslam’ın bölgeye girişiyle birlikte Moro halkı, Kur’an-ı Kerim merkezli bir dinî, sosyal ve siyasi düzen geliştirdi. Bu yapıyı güçlendiren başkanlık sistemi, yönetimde hem dinî hem de seküler otoriteyi bir araya getirerek geniş kitleler üzerinde etkili oldu. Endonezya ve Malezya’da ortaya çıkan sultanlıklara benzer şekilde kurulan bu yönetimler, Müslüman ve gayrimüslimleri kapsayan özerk yapılar olarak varlığını sürdürdü.
Filipinler’i sömürgeleştiren İspanyollar, bölgedeki en karmaşık idari yapının Moro prenslikleri olduğunu fark ettiklerinde, bu topluluklarla uzun soluklu bir mücadeleye girdiler. Mindanao ve Sulu’da kurulan sultanlıklar, İslam’ın Asya’daki en uzak sınırlarından biri olarak kabul edilirken; Moro halkı, İslam ve Hristiyanlık arasındaki yüzlerce yıllık çekişmenin en önemli aktörlerinden birisi hâline geldi. Bu gerilim, Müslüman Moro toplulukları ile Avrupalı Hristiyan güçler arasında 400 yıllık bir mücadeleye dönüştü.
İspanyol sömürgeciliğine 300 yıl boyunca direnen Müslüman Moro halkı, bu süreçte bağımsızlığını korumak için sürekli olarak savaşmak zorunda kaldı. Ancak İspanyolların bölgeden çekilmesi, Morolar için yeni bir dönemin başlangıcı olmadı. Bu kez de Amerikan yönetimi altında çatışmalar devam etti. 1903-1935 yılları arasında ABD’ye karşı verilen mücadelede yaklaşık 20 bin Moro yerlisi hayatını kaybetti.
Filipinler’in bağımsızlığını kazanmasının ardından ise Moro halkının merkezî hükûmete karşı yürüttüğü mücadele farklı bir boyuta evrildi. Manila merkezli hükûmetle yaşanan gerilim, yerel ayrılıkçı hareketleri güçlendirirken, bölgedeki istikrarsızlık yıllar boyunca sürdü. Bugün ise Bangsamoro Özerk Bölgesi altında belirli bir siyasi statü elde edilmiş olsa da geçmişteki çatışmaların mirası, hâlâ bölgenin geleceğini belirleyen en önemli faktörlerden biri olmaya devam ediyor. Bölgedeki sosyo-politik gerilim, barışçıl çözüm arayışlarını zorlaştırırken; ekonomik ve sosyal kalkınmanın önündeki en büyük engellerden biri olarak görülüyor.
Müslüman Moro halkı ise yüzyıllardır süregelen kimlik mücadelesinde kendi tarihine ve kültürel mirasına sahip çıkmaya devam ediyor. Onlar, uzun yıllardır topraklarından sürülme ve mülksüzleştirilme sürecine maruz kaldı. Bu demografik değişim, özellikle 19. yüzyılda İspanyolların Mindanao’ya nüfuz etmeye başlamasıyla ivme kazandı. İspanyol yönetimi, bölgedeki gayrimüslim toplulukları hedef alan misyonerlik faaliyetleri ve özel askerî seferler aracılığıyla bölgede etkisini artırdı.
Moro halkının yerinden edilmesi, 20. yüzyılın başlarında hız kazandı. Amerikan kolonyal yönetimi, kuzey adalardan gelen yerleşimcileri Mindanao’ya yönlendiren politikaları benimsedi. Bunun yanı sıra, ticari ihracata yönelik büyük ölçekli tarım plantasyonları kurulması, yeni göç dalgalarını teşvik etti. Müslümanların yerinden edilme süreci, İkinci Dünya Savaşı ve Filipinler’in bağımsızlığını kazanmasının ardından yeni bir boyut kazandı. Luzon’daki Huk isyanına karşı bir çözüm arayışında olan hükûmet, on binlerce insanı Mindanao’daki çiftliklere ve yerleşim alanlarına göç etmeye zorladı. Bu göç hareketiyle Hristiyan nüfus, Moro topraklarında çoğunluk hâline gelirken; bölgedeki toprak anlaşmazlıkları, Hristiyan milis grupların şiddete başvurmasına ve kültürel-dinî gerilimlerin ortaya çıkmasına yol açtı. Moro halkının tarih boyunca uğradığı zorunlu göç ve mülksüzleştirilme, bölgedeki sosyo-politik dengeleri ve etnik kimlik mücadelesini şekillendiren en önemli faktörlerden biri olmaya devam ediyor.
Güvenlikte kritik eksiklikler
Bölgedeki en büyük sorunlardan biri, Bangsamoro’nun polis gücünün Filipinler merkezî hükûmetiyle tam entegrasyonunun sağlanamaması. Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ve Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF) üyelerinden oluşan 7 bin kişinin polis gücüne katılması planlanırken, şu ana dek bu rakamın yalnızca 398 kişide kaldığı belirtiliyor. Uluslararası gözlemciler, sürecin çok yavaş ilerlediğini ve bu eksikliğin güvenlik ortamının istikrarının korunmasını zorlaştırabileceğini ifade ediyor.
Öte yandan, bölgedeki genel af süreci, barışın sağlıklı bir şekilde ilerlemesi açısından en büyük sorunlardan biri olarak öne çıkıyor. Filipinler Devlet Başkanı Ferdinand Marcos Jr.’ın Ocak ayında yayımladığı genelgeyle bir af komisyonu kurulmasına rağmen, 40 bin MILF üyesinin silahsızlandırılması ve topluma kazandırılması sürecinde büyük zorluklar yaşanıyor. Komisyon, her vakayı bireysel olarak ele almayı hedefliyor. Ancak bu kadar geniş çaplı bir dosya incelemesinin çok uzun zaman alacağı ifade ediliyor. Röportörler, başvuruların çok sınırlı kaldığını belirterek, “Genel af sürecinde ciddi bir tıkanıklık yaşanıyor. Eğer barış isteniyorsa geçmişin kapanması ve yeni bir sayfa açılması gerekiyor,” şeklindeki bakış açısının öne çıktığını ifade ediyor.
Barış süreci başlayabilir mi?
Bangsamoro Özerk Bölgesi, 2019’da kuruldu. İlk düzenli bölgesel seçimler, başlangıçta 2022'de yapılacaktı. Ancak COVID-19 ve barış süreciyle ilgili hazırlıklar nedeniyle Filipinler Kongresi, seçimleri 2025 yılına erteledi. Geçici yönetim olan Bangsamoro Geçiş Otoritesi (BTA), 2025'e kadar görevde kalacak şekilde uzatıldı. Seçim sürecinin baltalanmaması hâlinde, MILF lider kadrosunun parlamentoda halkı temsil etme konusunda önemli bir motivasyona sahip olacağı belirtiliyor. Eğer halk barışı desteklediğini sandıkta gösterirse ve yönetimi MILF’e devrederse normalleşme sürecinin daha hızlı ilerleyebileceği öngörülüyor.
Bangsamoro'daki bu süreç hakkında kafalarda soru işaretleri olmasına karşın, elde edilen toplumsal deneyimler, bölgenin geleceğini belirleyecek kritik bir dönemeç olarak kabul ediliyor. Toplumsal huzurun, siyasi istikrarın tesis edilmesi, güvenlik reformlarının tamamlanmasına ve af sürecinin başarıyla yürütülmesine bağlı. Ancak bu süreçte yaşanan gecikmeler ve uygulamadaki aksaklıklar, barışın ne kadar kalıcı olacağını belirleyecek en önemli unsurlar arasında yer alıyor.