“Bizden Biri” (One of Us)

Aksa Tufanı'ndan bu yana Filistin'e daha fazla odaklanmış durumdayım. Bu belgesel film de izleme listeme aldıklarım arasındaydı. Filmde bahsedilen Hasidik Yahudilerinin, aynı zamanda terör oluşumu İsrail'i tanımıyor oluşu da beni filmi izlemeye iten sebeplerden biriydi.
Aksa Tufanı başladığından beri Filistin ve İsrail ile ilgili okumalar yapmaya çalışıyorum. Okumaların yanında bu konuda yapılmış filmlere karşı da dikkatimi yoğunlaştırdım. Bugün bahsedeceğim “One of Us”, belgesel filmi de izleme listeme aldığım filmlerden birisiydi. Filistinlilere uygulanan zulüm, Yahudilerle ilgili bir şeyler okuma ya da izleme konusunda beni biraz geri itse de filmin konusu ilgimi çekti ve Yahudilerin içlerindeki mezhep ve cemaatlerle ilgili daha fazla şey öğrenirim diye bir buçuk saatlik süre boyunca sabretmeye karar verdim. Filmde bahsedilen Hasidik Yahudilerinin, aynı zamanda terör oluşumu İsrail'i tanımıyor oluşu da beni filmi izlemeye iten bir başka sebep oldu. Gelin şimdi filmin başından itibaren kısaca neler anlattığına bir göz atalım.
Filmin başlarında Hasidik Yahudilerin ritüel görüntüleri eşliğinde alt yazıyla kısaca onlardan bahsediliyor. 18. yüzyılda Doğu Avrupa’da ortaya çıkan bu grup, Hitler önderliğinde yapılan Yahudi soykırımında büyük kayıplar veriyor. Soykırımdan kaçabilenler, New York ve Brooklyn’de soluğu alıyor ve bu kentlerde yaşamlarına devam ediyorlar. Kendilerini diğer Yahudilerden ayırmak için ataları gibi giyinip Yidiş dilinde konuşuyorlar.
Bu gruptan çıkan bir kadının anlatımıyla başlıyoruz filmin asıl konusuna. Kadın, zorla evlendirildiğini ve sadece çocuk doğurma aracı gibi görüldüğünü iddia ediyor. Evlenirken saçlarını da kazıtmak zorunda kaldığından bunun da kendisinde büyük bir etkisi olduğundan söz ediyor. Hasidik Yahudilerde bir diğer Yahudiyi polise şikâyet etmenin kötü karşılandığı bir inanış olduğu için kocasını şikâyet etmesi ve uzaklaştırma aldırması da çok uzun yıllar sonra olabiliyor ancak. Sonrasında Etty isimli bu kadını bir psikoterapi grubunda görüyoruz. Footsteps adında bir dernek var. Bu dernekte Hasidiklerden ayrılan Yahudiler psikolojik destek alıyorlar.
Film ilerledikçe tanıkların ifadelerinden bu toplulukla ilgili bazı kuralları da öğreniyoruz. Örneğin “Erkekler, dışarıda ceket giymeli.”, “Anne, iffet kurallarına tam uyum göstermeli.”, “Anne babalar asla Hasidiklerin tavsiye ettiklerinin dışında kitaplar okumamalı.”, “Evin hiçbir yerinde internet erişimi olmamalı.”, “Çocuklar hiçbir amaçla uygun görmediğimiz bir kütüphaneye giremez.” gibi...
Etty, bunun gibi çok fazla kural olduğundan ve bu kuralların hahamlar tarafından üretilip kontrol edildiğinden bahsediyor. Şikâyetçi olduğu başka bir konu da eyalet yasalarının kendi cemaatlerini etkilemiyor oluşu. Cemaatin en iyi avukatları tutarak kendi üyelerini koruduğundan ve yanlış ya da doğru cemaat içerisinde yaşanan her şeyin gizli kalması kuralından bahsediyor.

Filmde tanıklığına başvurulan başka bir isimse Ari Hertkovitz. O da 18 yaşlarında yaşadığı tecavüz ve dayak olaylarından sonra bu gruptan çıkmaya karar veren bir başka genç. Kaldığı rehabilitasyon merkezinde olan bitenden bahsederken şunu söylüyor: “O insanlar (kendine istismarda bulanan kişiler), hâlâ aynı yaz kampında çalışıyor. Hüküm giymediler, ceza almadılar, hapse girmediler. Bazılarıysa bana, 'Sen yaramaz bir çocuksun, hak ettin,' dediler.”
Tanıklığını dinlediğimiz bir başka isimse Luzer Twersky. Onun da bir gruptan ayrılış hikâyesi var tabii ki. Luzer, gruptan çıkmasına rağmen hâlâ o ortamı özleyenlerden biri aynı zamanda. İçerideki kurallara anlam yüklemeye çalışıyor. Filmin bir sahnesinde hâlâ cemaatin içinde olan arkadaşıyla arasında geçen konuşmadan şöyle bahsediyor:
“Hasidik olmayanlara karşı neden mesafelisiniz?”
“Kendimizi bu şekilde koruyabiliyoruz. İşe yarayan tek şey bu. Öncesinde Almanya vardı ve kendimizi koruyamadık. Burada (Amerika’da) hâlâ var olabilmemizin sebebi, işte bu sıkı kurallar ve dışarıya karşı uyguladığımız sıkı tedbirler. Yahudi soykırımından sonra ancak bu şekilde topluluğumuzu yeniden inşa edebildik.”
Görünüşe göre Hasidik Yahudiler, yaşadıkları trajik olaylar sonrası biraz daha kendi içlerine çekilmişler ve dinlerini daha katı şekilde yaşamaya başlamışlar. Mevcut dinî kuralların üstüne, kendi kurallarını eklemişler. İnternet kullanmanın yasak olması, dışarıdaki bir kütüphaneye gitmenin yasak olması gibi uygulanabilirliği zor kurallar getirilince de ister istemez bu kadar kuralı kaldıramayacağını düşünenler, bu topluluktan çıkmaya başlamış.
Filmde, topluluktan ayrılanların itiraflarının haricinde içlerinde kalmayı seçenlerden hiçbir konuşma dinleyemiyoruz. Belgesel diye izlemeye başladığım filmde sonlara yaklaştıkça, filmin hepi topu topluluktan ayrılan üç-dört kişinin şikâyetlerinden oluşan bir derlemeden meydana geldiği hissiyatı oluşmaya başladı bende. “Acaba Footsteps Derneği bir yönetmen ve yapım şirketiyle anlaşıp, bu filmi çektirmiş olabilir mi?” diye de düşündüm hatta. Film bittiğinde, bende hâlâ birçok şey oturmamıştı. Cevap bulmayı umduğum Hasidik Yahudilerin kim olduğuna dair aklımdaki birçok soru cevapsız kaldı. Gruptan ayrılıp röportaj veren kişilerin söylemlerinde de çelişkiler var gibi geldi açıkçası. Diğer yandan, ben de bu kadar keyfi, sıkı ve baskıcı kurallara sahip bir toplulukta bulunsam acaba neler hissederdim diye düşündüm.

Bütün bunlara rağmen filmden aldığım derslerden biri, kendi toplumumuz adına Allah’ın dininin yanına kurallar uyduranlara karşı biraz daha mesafeli olmaya çalışmak gerektiği oldu. Örneğin internet kullanmayın demek günümüzde uygulanması çok zor bir kural ve bunu bir topluluğa kural olarak koyarsanız, elbette uyulması imkânsıza yakın bir zorlukta olacaktır bu. Bunun yerine, “İnterneti nasıl daha verimli kullanabiliriz, kendimizi internetin kötülüklerinden nasıl koruyabiliriz?” gibi konulara kafa yormak daha gerçekçi geliyor bana.
Kendi dinime, yani İslam’a dönüp baktığımda, “Aslında yaşaması ne kadar da kolay,” dedim kendi kendime. İbadetler belli, haram ve helal belli. Haram olanlar bir elin parmaklarını geçmezken, helal olanlar neredeyse sınırsız. Her ibadetimizin maddi ve manevi oturduğu bir zemin var ve bunlar kolayca açıklanabilir ve anlaşılabilir şekilde. Hayatın anlamına yönelik bir tasavvurumuz var ve üstelik bu tasavvur ölümden sonrasına da ışık tutuyor. Gerçekten ne kadar büyük bir nimet içinde olduğumu, bu filmdeki Yahudilerle ilgili karamsar havaya bakarak bir kere daha idrak ettim. Umarım Hasidik Yahudilerden kendilerince haklı sebeplerle ayrılan bu kişiler, dileriz İslam’ı keşfedebilirler. Filistin'de yaşananlar ve Gazze'deki soykırım, belki de onları çoktan uyandırmıştır, kim bilir?