Anlamlı hayatın sessiz mimarı

Genç yaşlarda kurulan hayallerin önemli bir kısmı, hangi mesleği icra edeceğimiz ve o meslekle nasıl bir yaşam inşa edeceğimiz düşünceleri etrafında şekillenir. Ancak iş hayatında belli bir tecrübe edindikten sonra, insanın içinde sessiz ama derin bir başka arayış başlar.
Meslek, bir insanın hayatının merkezinde konumlanan varoluş alanlarından biridir. Eğitim alırız, yıllarımızı veririz, seçenekler arasında yolumuzu bulmaya çalışırız. Genç yaşlarda kurulan hayallerin önemli bir kısmı, hangi mesleği icra edeceğimiz ve o meslekle nasıl bir yaşam inşa edeceğimiz düşünceleri etrafında şekillenir. Bu doğal bir seyirdir. Çünkü geçim sağlamak, ayakta kalmak ve bağımsız bir yaşam sürebilmek için meslek, ilk düşünülmesi gereken zemindir. Ancak zaman ilerledikçe, yani iş hayatına adım attıktan ve belli bir tecrübe edindikten sonra, insanın içinde sessiz ama derin bir başka arayış başlar: Anlam arayışı.
MESLEK MESLEKTEN ÖTE
Başta yalnızca para kazanmak, bir kariyer inşa etmek ya da mesleğinde ilerlemek isteyen birey; zamanla yaptığı işin yalnızca kendisine değil, başkalarına da temas etmesini, fayda üretmesini arzulamaya başlar. İşte bu noktada, meslekten öte bir şey devreye girer: Meşgale. Sözlük anlamı, “Uğraşılan, meşgul olunan şey, iş güç, uğraşıdır”. Yani insanın uğraştığı şey her ne ise onunla meşgulken kendisini birçok şeyden alıkoyduğu bir alandır. Her insanın mesleğinin yanında anlamlı bir meşgaleye ihtiyacı vardır. Fakat bu ihtiyaç, ne yazık ki mesleğe dair hayallerin kurulduğu erken dönemlerde her zaman yeterince hissedil(e)meyebilir. Çünkü başlangıçta baskın olan motivasyon, "Hayatımı nasıl kazanacağım?” sorusudur. Fakat meslek hayatı ilerledikçe, özellikle öğrenmeye ve gelişmeye açık bireyler, bu soruyu yenileme ihtiyacı hissederler. “Bu hayatı, sadece sözüm ona para kazanmak için mi yaşayacağım yoksa yaşadığım hayata daha farklı anlam(lar) da katabilecek miyim?”
Bu soruya, -bizi istikamet-i fikre sevk etmesi açısından- medeniyetimizin önemli şahsiyetlerinden Süheyl Ünver’in, “Her insanın bir mesleği olmalı, bir de meşgalesi. İşte o meşgale, bütün kültürümüzdür,” sözünü aklımıza getirerek yaklaşabiliriz. Bu söz, insanın kendisinin yanında, içinde yaşadığı topluma ve kültürüne dair sorumluluklarına da işaret eder. Çünkü meşgale, insanın sadece boş vakitlerini doldurduğu bir uğraşı değil; ruhunu doyurduğu, topluma fayda sunduğu, geçmişiyle ve kültürel değerleriyle bağ kurduğu bir yaşam alanı inşa etme sürecidir. Bu açıdan meşgale, insanı insan yapan MEŞGALE yönlerin yeniden ve özenle işlenmesidir bir bakıma.
Anlamlı bir meşgale, bireyin mesleği dışında varoluşuna nefes aldıran bir başka pencere açar. Sanatla, yazıyla, gönüllülükle, kültürel bir üretimle ya da toplumsal bir sorumlulukla meşgul olan insan; sadece kendisini dönüştürmekle kalmaz, çevresine de umut ve ilham verir. Bu tür meşgalelerle hayatını zenginleştiren bireyler, aynı zamanda kendi mesleklerine de daha estetik, daha dikkatli ve daha özenli yaklaşmaya başlarlar. Çünkü artık sadece iş yapmıyorlardır, bir iz bırakma çabası içindedirler.
Bir yaklaşıma göre meşgale, “kaybedil(e)meyecek bir iş” olarak ifade edilir. Yani meşgale de bir bakıma meslektir ve meşgalesi olan kişi, aslında sürekli bir çalışma hâlindedir. Bu noktada belki de şu düşünce ve sonrasında gelen soru, zihinlere ilham kaynağı olmalıdır. “Madem mesleğim ve meşgalem, hayatımın temelini teşkil ediyor. Öyle ise ben bu iki önemli aktöre/mimara sanatkârca bir bakış açısıyla yaklaşabilir miyim?” Çünkü bir sanatkâr yaptığı işi, yalnızca “bitirmek” için değil, “tamamlamak” için yapar. Detaylara önem verir. İşine ruhunu katmaktan çekinmez. Her iş, sanatkârane bir duyarlılıkla icra edildiğinde insanı yüceltir. Bu nedenle bir marangoz, bir öğretmen, bir mühendis, bir doktor ya da bir çiftçi vs. meslek fark etmeksizin içindeki sanatkârı mesleğine ve meşgalesine aktaran herkes, işini, kendisini ve kendisi dışındakileri dönüştürebilir.
ANLAMLI MEŞGALE
Meslek, insanı dünyaya bağlayan bir iptir. Meşgale, insanı iç dünyasına, kültürel köklerine ve topluma bağlayan bir köprüdür. İnsanı bütüncül kılan şey, bu iki alan arasında kurduğu dengedir. Anlamlı meşgale edinme özgürlüğü, belki de bugünün dünyasında sahip olunan en değerli imkânlardan biridir. Bu özgürlük verimli bir şekilde değerlendirilirse bireysel açıdan nitelikli, toplumsal aidiyet duygusu gelişmiş ve içinde yaşadığı topluma katkı sağlama motivasyonu yüksek insanların yetişmesi daha olanaklı hâle gelir. Bu bağlamda kendimizi şu cümlelerle motive edebiliriz. Mesleğini seçerken dikkatli ol! Ama mesleğin dışında ne ile meşgul olacağını da en az onun kadar dikkatle düşün! Çünkü senin meşgalen, senin iç dünyanı yansıtan aynan olacak. Ruhuna iyi gelecek; içinde yaşadığın topluma fayda sağlayacak; seni sen yapacak şey, belki de senin o meşgalende gizli. Bir mesleğin olsun. Fakat bir meşgalen de olsun. Çünkü hayatı sadece “yaşamak” değil, “anlamlı yaşamak” ancak böyle mümkün.
Meslek ve meşgaleyi birlikte ele aldıktan sonra, meşgale meselesini biraz daha merkeze alarak ilerleyebiliriz. Meşgale dediğimiz şey, aslında sadece bir boş zaman uğraşı değil; insanın ruhunu, aklını ve estetik yönünü birlikte inşa eden bir mekteptir. Kadim kültürümüzde söz konusu insani bütünlüğün karşılığı aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim olmak üzere üç temel kavramla ifade edilmiştir. Aklıselim; doğru düşünen, hikmetle bakan, hakikatin peşinde olan bir akıldır. Kalbiselim, kötülüklerden arınmış, sevgiyle dolu, saf ve duyarlı bir kalptir. Zevkiselim ise estetik duygularla yoğrulmuş, güzeli fark eden ve güzelleştiren bir ruhtur.
BİR OLGUNLAŞMA SANATI
Anlamlı meşgale, bu üç yönü birlikte besleme imkânını bünyesinde barındıran değerli bir cevherdir. Bir kişi kültürüyle temas eden, insana ve topluma dokunan, emeğe ve estetiğe dayalı bir meşgale edindiğinde daha doğru düşünür, isabetli kararlar alır (aklıselim). Daha duyarlı, merhametli ve sorumluluk sahibi olur (kalbiselim). Güzeli arar, incelikli düşünür, hayatı sanat gibi yaşar (zevkiselim). İnsanı bütünleyen bu üç temel kavram noktainazarından bir meşgaleye yönelmek ve o konuda gelişmek hususunda şu önemli noktalar dikkate alınabilir:
1- İçimizden gelen ilgiye kulak vermek,
2- Kültürümüzle bağ kuran alanları araştırmak,
3- Bireysel gelişimin yanında başkalarının da yarar sağlamasını dikkate almak,
4- Derinleşmek için çalışmak konusunda sebat etmek,
5- Estetik bir bakış açısı geliştirmek.
Bütün bunlarla beraber son olarak şu noktaya da değinmek gerekir ki meşk (Bir işte, -özellikle hüsnühatta ve musikide- öğrenmek için yapılan ders, talim, çalışma, alıştırma) usulü eğitimin yapıldığı sanat ve ilim ortamlarında çokça zikredilen bir cümledir; “Aşk olmadan meşk olmaz.” Yani bir meşgale, ancak cidden severek yapılırsa onu icra edeni derinleştirir. Ona gönül verilmeden, odaklanılmadan, zaman ve ruh ayrılmadan, o uğraş insanı dönüştürmez. Dolayısıyla meşk, sadece öğrenmek değil; bizzat o işin içinde olmaktır. Bir meşgale bizi daha çalışkan, daha üretken, daha çok insana fayda sunan bir insan yapmalıdır. Aksi takdirde o uğraş, sadece bir “oyala(n)ma” olur. Oysa meşgale, oyala(n)ma değil; bir olgunlaştırma sanatıdır.