Amerikan Üniversitelerinin “Özgürlük” Maskesi Düştü

Amerika'da öğrenciler, ifade özgürlüklerinin sansürlenmesiyle karşı karşıya. Filistin'de yaşanan soykırıma hayır demek bile, başlı başına bir sınır dışı edilme nedeni. Rümeysa Öztürk'ün başına gelenler, Amerikan üniversitelerinin gerçek yüzünü gözler önüne seriyor.
Son dönemde ABD'de üniversite öğrencilerine uygulanan hukuksuz tutuklamalar, keyfi gözaltılar ve yasa dışı sınır dışı edilmeler, burayı hâlâ insan haklarının ve demokrasinin merkezi olarak görenlerin düşüncelerini ciddi biçimde sorgulamasına yol açıyor. Geçtiğimiz günlerde Rümeysa Öztürk'e yaşatılanlar, bu gerçeği doğruluyor. Öztürk'ün kar maskeli polisler tarafından etrafının sarılarak alıkonulması, insanlık dışı koşullarda gözaltında tutulması ve öğrenci statüsünün siyasi nedenlerle iptali, bu özgürlük söyleminin ne kadar temelsiz olduğunu açıkça gösteriyor.
Rümeysa neden gözaltına alındı?
Türkiye'de liseyi birincilikle bitirdikten sonra çift dalda üniversite eğitimini tamamlayan ve Fulbright burslusu olarak ABD'de doktorasına devam eden Rümeysa Öztürk, Tufts Üniversitesi'nde çocuk çalışmaları ve insan gelişimi alanında öğrenim görüyordu. Amerikan üniversitelerinin özgürlük maskesinin düşmesine yol açan olay, Öztürk'ün üniversitesinin öğrenci gazetesine yazdığı bir yazıyla başladı. Filistin'de yaşanan soykırımın durdurulmasını ve İsrail bağlantılı şirketlerden yatırımların çekilmesini savunan Öztürk, kısa sürede mimlendi. İftar yemeğine gitmek üzere evinden çıkarken ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) ajanları tarafından çembere alınarak kelepçelendi, cep telefonuna el konuldu ve bir araca bindirilerek Louisiana'daki bir gözaltı merkezine götürüldü. Hukukun üstünlüğü tamamen hiçe sayılarak Massachusetts eyaletinden gizlice çıkarılan Öztürk'e maruz kaldığı ağır hak ihlallerini haklı çıkaracak makul bir gerekçe de sunulmadı.
Rümeysa Öztürk, öğrenmeyi çok seven, mesleğinde ilerlemek için karşısına çıkan bütün fırsatları değerlendirmeye çalışan genç bir öğrenci. Columbia Üniversitesi Teachers College'dan yüksek lisans derecesi ile mezun olan başarılı öğrenci, öğrenim gördüğü alana olan ilgisini ve konsantrasyonunu şu sözleriyle açık ediyor: “Mevcut olandan çok daha insani ve faydalı dijital medya ortamları oluşturmak adına çalışmaya tutkuyla bağlıyım. Disiplinler arası bir medya araştırmacısı ve gelişim bilimcisi olarak medya ile iç içe geçmiş, küreselleşmiş ve bağlantılı bir dünyada çocukların ve gençlerin olumlu gelişimini sağlamak üzere araştırmalar yapıyorum.”. Sarf ettiği bu birkaç söz bile onun nezaketini, inceliğini ve çalışma azmini anlatmaya yetiyor.
Öztürk, aynı zamanda İstanbul'da bağımsız bir çocuk medyası girişiminin de kurucu ortağı. Boş zamanlarında resimli kitaplar okumaktan, yürüyüş yapmaktan, yemek pişirmekten, çizgi filmler ve animasyonlar izlemekten hoşlandığını belirtiyor. Öztürk, “Yüksek lisans çalışmalarım bana, sadece gelişim bilimleri alanında güçlü bir temel sağlamasıyla değil; aynı zamanda harika bir etüt ekibiyle çalışabilme ve uluslararası dostluklara kapı açmasıyla da çok faydalı oldu,” diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor, “Üniversitemde beni çevreleyen ilhamı, yeniliği ve çocuk gelişimi eğitimine yönelik ortak tutkuyu her zaman hatırlayacağım.”
Schindler'in Listesi”nden farksız bir kara liste!
Esasan, okuluna ve yaşadığı ortama yönelik adaptasyonunu anlatan sözler bunlar. Fakat sadece onun üniversitesine değil, ABD geneline hâkim olan sansürcü zihniyet, onun bu verimliliğini görmezden geliyor. Öztürk'ün amatör bir okul gazetesinde yayınlanan İsrail'e yönelik eleştiriler, en ağır yaptırımlara gerekçe gösterilebiliyor. Aslında dört öğrenci tarafından kaleme alınan makale, 32 öğrenci tarafından da destekleniyor. Yazıda, İsrail yönetiminin Filistinli sivilleri kasıtlı olarak aç bıraktığı, ayrım gözetmeksizin insanları katlettiği ve olası bir soykırım tehdidine yol açtığı ifade ediliyor. Bu yazı nedeniyle Öztürk, aktivistleri kara listeye almak ve sindirmek amacıyla bir veri tabanı tutan İsrail yanlısı Canary Mission örgütü tarafından tespit edilmiş düzinelerce öğrenci, akademisyen ve profesör arasına dâhil edildi.
Amerikan İç Güvenlik Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada ise Öztürk'ün, Hamas'ı destekleyen faaliyetlerde bulunduğu iddia edildi. Öztürk, 7 Ekim 2023'te İsrail'in Gazze'ye yönelik misilleme harekâtını başlatan saldırının arkasındaki terörist grubun parçası ya da destekçisi olarak tanımlandı. Ancak bu radikal iddiaya ilişkin herhangi bir kanıt sunmayı gerekli görmedi.
Başarılı ve sevilen bir öğrenci
Rümeysa Öztürk'ün uluslararası eğitim kurumlarında yaptığı çalışmalar ve geliştirdiği akademik ilişkiler ise iddia edildiği gibi bir terörist portresi ortaya koymuyor. Örneğin Northeastern Üniversitesi'nden Psikolog Reyyan Bilge, “Rümeysa 10 yılı aşkın bir süredir öğrencim, meslektaşım ve arkadaşımdır. Bırakın antisemit olmayı, beyninde nefret dolu en küçük bir şey bile taşımıyor. Ona tüm kalbimle kefilim ve sesimizi yükseltmediğimiz sürece bu korkunç olaylar yaşanmaya devam edecek,” diyor.
Öte yandan Öztürk'ün avukatı, ilgili mercilere onun tutuklanmasına ve gözaltında tutulmasına itiraz eden bir dilekçe sundu. Massachusetts Bölge Yargıcı Indira Talwani ise federal yetkililere, şikâyete yanıt vermeleri için süre tanıdı. Talwani'nin kararına göre Öztürk, mahkemeye en az 48 saat önceden haber vermeden eyalet dışına çıkamayacak. Avukat Mahsa Khanbabai yaptığı açıklamada, Öztürk'ün gözaltına alındığı gün nerede olduğunu bilmediğini söyledi. Eyaletten çıkarılmasını engelleyen mahkeme kararına rağmen Öztürk, Louisiana'daki bir gözaltı merkezine gönderilmişti. Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Öztürk'ün bir köşe yazısı kaleme aldığı için tutuklanmasıyla ilgili soruya, “Biz öğrencilere eğitim görmeleri ve diploma alabilmeri için vize verdik. Üniversite kampüslerimizi mahveden birer sosyal aktivist olmaları için değil,” dedi.
Trump'ın “yabancı” öğrencileri buharlaştırması
Öztürk'ün tutuklanması bir ilk değil, sistematik yaptırımın bir halkası. Öyle ki hiçbir somut suçla ilişkilendirilemeyen aktivist öğrencilere ve sadece Filistin'i desteklediği için hedef alınan gençlere hukuksuz uygulamalar yapılıyor. Donald Trump Yönetimi'nin, Filistin'i destekleyen dev bir gösteri dalgasını ve İsrail'e yönelik protesto kamplarına sahne olan prestijli Amerikan üniversitelerdeki kampüs aktivizmini hedef aldığı biliniyor. Üniversite yönetimlerinin tutuklanan öğrencilerin vizelerini iptal etmesi de aslında bunun bir sonucu.
Buna karşın Massachusetts Başsavcısı Andrew Joy Campbell, Rümeysa Öztürk'ün tutuklanma görüntülerinin “rahatsız edici” olduğunu söylemekten kendisini alamıyor. Campbell, “Şu anda bildiklerimize dayanarak federal yönetimin siyasi görüşleri nedeniyle yasalara saygılı bir bireyi hedef alıp onu pusuya düşürmesi ve gözaltına almayı seçmesi endişe vericidir,” demekle yetinmeyip, “Bu kamu güvenliği değil, mahkemede yakından incelenecek ve incelenmesi gereken bir gözdağıdır,” diyerek açıkça itirafta bulunuyor. Diğer yandan eyaletin kongre delegasyonu da tutuklamayı kınadı ve Öztürk'ün serbest bırakılmasını talep etti.
Massachusetts Senatörü Elizabeth Warren ise yaptığı açıklamada, “Bu tutuklama, sivil özgürlükleri bastırmaya yönelik endişe verici bir modelin sonuncusudur. Trump Yönetimi, yasal statüye sahip öğrencileri hedef alıyor ve insanları, -yargı süreci olmaksızın- kendi topluluklarından koparıyor. Bu, anayasamıza ve temel özgürlüklere yönelik bir saldırıdır ve biz buna karşı koyacağız,” ifadelerini kullandı. Senatör Ed Markey de “Bu tür haksız vakalar, Trump'ın temel özgürlüklerimize yönelik topyekûn saldırısının bir parçasıdır. Bu bir otoriterliktir ve buna izin vermeyeceğiz,” sözleriyle mevkidaşına destek verdi. ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Ayanna Pressley ise Öztürk'ü, barışçıl bir protestocu, başarılı bir yüksek lisans öğrencisi ve ifade özgürlüğü hakkına sahip yasal bir seçmen olarak nitelendirdi ve “O, şimdi siyasi bir mahkûm. Onu hemen serbest bırakın,” dedi.
ABD'de korku ve baskı iklimi
ABD'deki basın ve ifade özgürlüğü savunucuları da Trump Yönetimi'nin anayasa ile korunan hakları tehdit ettiğini dünyaya duyuruyor. Bireysel Haklar ve İfade Özgürlüğü Vakfı'nın açıklamasında, “Öğrencileri görüşleri nedeniyle sınır dışı etme çabaları, Amerika'nın ifade özgürlüğüne olan bağlılığının altını oyuyor. Eğer Öztürk, köşe yazısı ya da aktivizmi nedeniyle gözaltına alındıysa bu durum, öğrenci vizesiyle burada bulunan gençler için zaten sıkıntılı olan bir ortamı endişe verici bir boyuta taşıyacaktır,” ifadesi yer alıyor. Basın Özgürlüğü Vakfı'nın yöneticilerinden Seth Stern ise Öztürk'ün sadece bir köşe yazısı nedeniyle gözaltına alınmasının kesinlikle dehşet verici olduğunu belirtiyor ve şöyle diyor, “Trump'ın ilk döneminde bile hiç kimse, maskeli federal ajanların öğrenci gazetelerinde ABD müttefiklerini eleştirdiği için Amerikan üniversitelerinden öğrencileri kaçıracağına inanmazdı. Anayasaya saygısı olan herkes, bunun değerlerimizle ne kadar temelden çeliştiğini anlamalı ve siyasi eğilimleri ne olursa olsun bir Amerikalı olarak bundan derin bir tiksinti duymalıdır.
Rümeysa Öztürk vakasının patlak vermesinin ardından ülkenin dört bir yanından üniversite profesörleri ve akademik kuruluşlar, Trump Yönetimi'ni üniversite kampüslerinde korku ve baskı iklimi oluşturarak anayasayı ihlal etmekle suçlayan davalar açtı. Pek çok öğrenci ve öğretim üyesi de halka açık protestolara katılmaya başladı; Öztürk ile ilgili kararı meşru gören kampüs gruplarından ayrıldı. Manhattan'da görev yapan federal bir yargıç ise Columbia Üniversitesi Öğrencisi Yunseo Chung'ın siyasi görüşleri nedeniyle sınır dışı edilmesini engelledi. Bakalım Amerikan hükûmetinin şok edici aşırılıkları nereye kadar devam edecek.