Kötü olan mecazdan anlamaz

İnanan insan, Tanrı’yı aldatabileceğini düşünmez. Tanrı, kuşatıcılığıyla ezelden ebede bütün bilgilerin sahibidir. En büyük doğaüstü fail olarak Tanrı, yanıltılamaz. Ancak hemen her kültürde Tanrı dışındaki doğaüstü varlıkları kandırmak mümkündür. Pek çok kötü ruh, şeytan, cin, cadı, hortlak vb. varlıklar tam anlamıyla aptal kabul edilir. Aptallıklarının temel göstergesi ise mecazı anlayamamalarıdır.
Sibirya’da insanlar önemli meseleleri konuşurken mecazi bir dil kullanmaya özen gösterirler. Aksi hâlde ruhların bu konuşmaları dinleyip planları bozabileceğine, işlere karışabileceğine inanılır. Mecazi dil, kötü ruhların erişemeyeceği bir derinliktir. İnsanüstü güçlerine rağmen idrak seviyeleri düşüktür. Afrika’nın birçok yerinde ise arkadaş ya da akraba ziyaretlerinde, ev sahibinin çocuğunun çirkin olduğu söylenir. Bu, nezaketin değil, çocuğu yemek için arayan cadıları kandırma niyetinin bir göstergesidir. Aynı nedenle çocuklara utanç ya da bela çağrıştıran isimler verilir. Haiti’de ise yakınlarını kaybeden insanların endişelerinden biri, cesetlerinin kötü ruhlar tarafından çalınmasıdır. Bu ihtimali engellemek için ölüler bir tutam ip ve deliksiz bir iğneyle gömülür. Çünkü cadıların ipliği iğneye geçirmeye çalışırken başarısız olacaklarına ve yıllarca bu işle uğraşarak ölüyü unutacaklarına inanılır.
- Kötü ruhlar, insani olanın tam karşısında yer alırlar.
Kendi yerleşik inançlarımızda bu tür şemaların bulunmadığını düşünmek erken bir yargı olabilir. Doğaüstünün aptallığı, en sıradan dilsel ifadelerimizde bile görünür. Cinleri kendimizden uzak tutmak için "cin" kelimesi yerine “üç harfliler” ya da “iyi saatte olsunlar” deriz. Bu ifadelerin mecaz olduğunu ve cinlerin bundan bir anlam çıkaramayacağını, kendilerinden söz edildiğini fark etmeyeceklerini, dolayısıyla bize tebelleş olmayacaklarını varsayarız.
Kötü ruhlar, insani olanın tam karşısında yer alırlar. Onlar, ontolojik olarak "başka"dır. Ve insanın en belirleyici niteliği olan aklın uzağındadırlar. “Başka”ya dair ilk çağrışım, bizim kadar akıllı olmadıklarıdır. Şehrimizde dolaşan bir turist bile bir yönüyle “ebleh” görünür. Yukarıda Afrika inançlarına dair anlatıları okurken, muhtemelen bizim inanç evrenimizde böyle ilkelliklerin bulunmadığını düşünmüşsünüzdür. Çünkü başkası aptaldır; kötü ruh ise en büyük başkadır.
Kötü ruh aynı zamanda, insanın kültür yoluyla aşmaya çalıştığı, sansürlediği hayvani yanının da temsilidir. İnsanların yiyecek ve içeceklerini gasp eden, canlarına kasteden, şiddet dürtüsünü engelleyemeyen çirkin varlıklardır kötü ruhlar. Bu yönüyle de insani olanın tam karşısında konumlanırlar.
Ham arzularla hareket eden bir hayvan gibi, kötü ruh çabucak aldatılabilir. Bu aldanışın temelinde ise mecazı anlayamaması yatar. Dolayısıyla sanatın da temeli olan mecaz, insanı kötülükten korur. Mecaz, kötülükten kurtulmanın insana özgü yoludur.
Kötü ruh, hakikati anlayamadığı için mecazı da kavrayamaz. Oysa mecazı idrak edebilmek, insan için hakikate ulaşmanın yollarından biridir. Mecaz, bir işarettir.
Kötü ruhun hayvaniliği, nesnesine doğrudan temas etmeyi gerektirir. Kösnü, iştah gibi nefsani ve şiddet içeren eylemlerin tümü temasa dayanır. Oysa sanat temassızlıktır. Resme uzaktan bakarız, müzik bize dışarıdan gelir. Mecaz da anlamsal bir mesafedir. Bu mesafede sanat doğar. Kötüyü dışarıda bırakan mecaz, iyiyi kurduğu semantik uzaklıkta kapsar.