Kişmiş kadar: Aşkımsı dürtüler

Arada birbirimize türkü paylaştığımız dostlardan biri aradı. Epeydir sesi soluğu çıkmıyordu, üste çıkmak için lafa girdim hemen.
- Türkü yok mu türkü?
- Var lakin önce bir sualim olacak.
- Buyur, tabii.
- Sen Erzurumluydun bilirsin.
- Neyi?
- Kişmişi…
Kaldım bir an. Sahi biliyordum. Nereden bildiğimi de idrak etmiş oldum. Erzurumlulara özgü müdür bilemiyorum fakat kuru üzüme “kişmiş” diyorlardı. Hani şu hoşaflık olan kahverengi üzümlere. Aklıma geldi, ilkokulda okurken, öğretmen senede birkaç kez üçük paketlerde üzüm ve fındık dağıtırdı. Koltuğunun altında bir koliyle sınıfa girer, hepimizin önüne bir paket koyardı. Nasıl mutlu olurduk. Bir keresinde, fazla gelmiş olsa gerek, önce iki sonra üç pakete çıkarmıştı. Yemeyip eve götürmüştüm. İşte o üzüme “kişmiş” diyorlardı.
Sahi, dostumdan sıradaki türküyü alacaktım, kişmiş ne alakaydı? Sordum hemen.
- Sabah tesadüf ettiğim Erzurum yöresine ait bir türküde geçiyordu.
- Nasıl geçiyor?
- “Kişmişi yanağında.”
- Öncesini ya da devamını söylersen ne anlama geldiğine bakalım.
Hiç duymamıştım. Linkini gönderdi. Siz bu yazıyı okurken muhtemelen dinlemiş olacaksınız. TRT Arşiv’in tek kanallı dönemin tozlu raflarından çıkardığı türkülerimizden. Kayıt 1979 yılına ait. Erzurum Halk Türküleri Çocuk Korosu’nun söylüyor. Adı: “Elinde Süt Küleği.”
Kaç kez dinledim bilmiyorum. Eğer bir türkü gönle dokunuyorsa, duyguları okşuyor, hasretleri depreştiriyorsa çevire çevire dinlenir.
“Elinde süt küleği
O meral o ceylan o sevginin bağında
Ölürem anam dönmenem
Giderem anam gelmenem
Bir kaş bir göz bir dil bir diş
Kişmişi yanağında
Sütten beyaz bileği”
Dinlerken arama-tarama yaptım hemen. Bir vazife tevdi edilmişçesine düştüm peşine. Yıllar evvel izlemiştim. Birol Topaloğlu Karadeniz köylerini dolaşarak, dillerde kalan türküleri yaşlılardan dinliyor ve hemen orada derliyordu. Kültürel çoraklaşmayı yavaşlatacak, yeni bir filizler aşılayacak bir can suyuydu bu.
Bazen bir türkünün, bazen türküdeki bir kelimenin peşine düşmeliydi insan.
O sözler, o deyişler kalpten kalbe taşınırken taşıyor ya… Bunun bir hikmeti, nedeni var. Olması gerek.
“Elinde Süt Küleği” türküsü de öyleydi. Bir aşıktan, bir maşuka boncuk gibi dizilmişti sözler. Kaynağı bilinmiyor. İnternetteki kayıtlara göre aynı isimle Erzincan, Erzurum ve Kayseri yörelerine ait üç türkü var. Girişleri benziyor ama devamlarında türküler yöreselleşiyor. Şehrin kültürüne bürünüyor. Daha farklı olanı Erzurum yöresine ait. Sanırım ucu Kafkasya’ya dayanıyor ve Azerbaycan Türkçesiyle bütünleşiyor.
Zaten kuru üzüme de hali hazırda kişmiş Azerbaycan’da deniliyor. Youtube’da arama yaptım. Azerbaycan’dan onlarca kişmişli kek ve poğaça tarifi düştü önüme.
Bakü kaynaklı bir mecrada kişmişin faydaları şöyle sıralanmış: “Mütəxıəssislər ürək-damar xəstəliklərindən və şəkərli diabetdən əziyyət çəkənlərə mütəmadi olaraq kişmiş yeməyi məsləhət bilir.”
Gelelim türküde geçen “kişmişi yanağında” sözüne. Kuru üzüm malum tatlıdır. “Bal yanaklı” anlamında olsa gerek. Sevdiğini kaşına, gözüne, diline, dişine ve bileğine kadar övmüş aşık. Yârini bir bebeği sever gibi sevmiş. Çünkü Erzurum’da bebekler diliyle, dişiyle sevilir. Öpe öpe yanağına doyulur.
“Nerede o eski aşklar” dediğinizi duyar gibiyim. Sahi nerede o eski sevgiler? Hasretlikler. Kavuşamama hikâyeleri. Mektup yolu beklemeler.
İnternet aşkları da sanallaştırdı. Yârin yerini telefon aldı. Duygular sosyal medyaya akıp gitti. Tükendi.
Peki ya duygular… Son zamanlarda, son yıllarda kulağınızdan kalbinize, dilinizden gözlerinize sirayet eden yeni bir türkü dinlediniz mi hiç?
Maalesef değil mi? Maalesef…
“Aşkımsı dürtüler” şarkımsı kelime yığınlarına dönüştü…
Dostumla bunları konuştuk. Sıradaki türkü bizi hayli sarstı. O eldeki süt küleği geçti kafamıza. Neyse ki kişmişin tadı damağımızdaydı.