Her şeyin kaderi

Her şeyin kaderi.
Her şeyin kaderi.

Sâni-i Hakîm ve Nakkâş-ı Alîm, şu âlem sarayını müştemilâtıyla beraber bedi' bir surette yaptıktan sonra, cüz'î ve küllî, cüz ve küll herşeye bir model hükmünde bir nizam-ı kaderî ile bir miktar-ı muayyen vermiştir.

Bediüzzaman Said Nursi

O Rabbin ki kaderini çizdi, yol gösterdi.

A’la 87:3

Her şeyin kaderi vardır.

Mesela martıların. Kaderin bir nişanesi gibi kendilerini rüzgâra bırakmış süzülürlerken sessizce kalbini kendisine açmışlara fısıldarlar: “Benim de bir kaderim var. Sadece musibet yaşadığınızda kader aklınıza gelmesin. Ben de kaderin sanatından çıktım. Benim kaderime de nazarlarınızı salın.”

Güneşin latif şualarıyla şavkıyan kanatları, kader kalemiyle şekillenmiş kudret kalemiyle yaratılmıştır. O gümüşi tüylerini çizen kader kalemidir. Dalgaların üzerinden zarifçe süzülürken kader kaleminin çizdiği rotaya teslim olmuşlardır.

Mesela, arıların uçuşu da kaderin ince işçiliğiyle çizilip sonsuz kudret kalemiyle yaratılmış bir dans gibidir. Kanatlarının aceleci devinimi, bir tını gibi havada yankı bulur; ince ve ritmik, tıpkı bir melodi gibi. Her hareket, belirli bir amaca hizmet eder: Polen toplamak, çiçekleri ziyaret etmek, kovana geri dönmek. Her anları kaderin belirlediği bir düzene ve hedefe doğru akar giden bir çizelgedir. Ve en büyük arzuları arzın halifesi olan insanın bu muazzam kaderlerinin fark etmeleridir. ‘‘Başını kaldır da bize bak.’’ derler âdeta. ‘‘Rahmet her zerremize nakış nakış işlenmiş, kaderin dokuduğu bir desen misali.’’ Onlar yalnızca kâinatın çalışkan işçileri değil, aynı zamanda varlıklarıyla kâinatta Mutlak varlığın tesis ettiği dengenin ve güzelliğin ta kendisidir. Her çiçekten polen alırken, aslında bacaklarının arasında şu hakikati taşırlar: “Kadîr-i Zülcelal'in ve bir Hakîm-i Zülkemal'in kader dairesinde her bir varlığa bir suret ve biçim tertip edilmiş ve kudretin tezgahında vücut verilmiştir.”

Mesela, kiraz ağacı, o da birden lafa karışır: “Benim de çok güzel bir kaderim var.” diye hışırdatır yapraklarını sessizce. Sessizce konuşur çünkü ister ki sadece dikkat kesilenler, hayatın hay huyuna dalmayanlar, duysunlar ister kendisini. Kökleri toprağın derinliklerine uzanırken, gövdesi de zamanın duygusuz işleyişine mana ve hissiyat katar. Bir bilge gibi dimdik ayakta durması, kader sayfasında yazan kendi görkemli yaradılış hikayesini anlatmasıdır onu muhteşem kılan. İlkbahar geldiğinde, bu zarif ağaç, pembe ve beyazın en saf tonlarına bürünerek bir masal perisi gibi süslenir de biz işte buna “Kirazın kaderi çiçek açmış.” deriz. Dallarında açan çiçekler, rüzgârın hafif dokunuşuyla birbirlerine fısıldar: Kaderin çizdiği kudretin nakış nakış işlediği bir sanat eseriyiz.

Zaman ilerler, yeni bir kaderi kaza olur: Çiçeklerin yerini minik, yuvarlak, önce solgun yeşil, sonra koyu kırmızıya çalan kirazlar alır. Güneşin kaderinde de sıcak elleriyle onları okşayıp olgunlaştırmak vardır. Her bir kiraz tanesi sanki güneşli günlerin en güzel gülüşüdür. Ve mevsimler döner, saat işler; akrep yayı kovalar, sonunda zaman gelip çatar. Her nefis ölümü tadacaktır. Ölümlerinde bile kaderin zarafeti kudretin ihtişamı sergilenir. Rüzgârla yaprakların elinden tutup zarafetle toprağa bırakır. Bazen de haşince yapar bunu. Ama biliriz ki, kışın soğuk nefesine rağmen, bahar geldiğinde yine aynı ihtişamıyla çiçek açacaktır.

Peki, aslana ne demeli. Ormanın sükunetine yerleştirilmiş heybet nişanesi olan aslana. Sadece bir hayvan, denip geçilmesi değerinin küçümsenmesidir. Kader kaleminden dökülen hikmetli bir sanat, ilahi kudretin yarattığı şaheser bir satırdır. Hele sonsuz kudret eliyle haşmetle çehresini çevreleyen yeleleri yok mu. Her telinde altın sarısının bir tonu parıldar her kıvrımında haşmetli bir kaderin dalgalanışı vardır. Onun varlığı, tesadüflerin değil, ölçülü ve hikmetli bir muradın tecellisidir. Kader, ona yalnızca bir şekil değil, bir duruş da vermiştir. O duruş ki bir saltanatın suskun beyanıdır. Kükremesi yalnız avını değil, kalpleri de titretir; çünkü her kükreme, kaderin verdiği role bir sadakat ilanıdır. Kaderde o sesin ne zaman ve nerede salınacağını yazmış; kudret de o sesi yaratmıştır. Aslan hâl diliyle seslenir bize: “Bana yalnız bir mahlûk gözüyle değil, kaderin işlediği bir tablo, kudretin vücuda getirdiği bir sanat eseri gözüyle bakın. Bakın da hayat üzerinde serpilmiş rahmetle ferahlanın. Kaderin çizdiği çizgiye güvenin. Kaderin çizdiği çizgiye yaslanın ve kendinizi kadere teslim edin.”

Ya bir geyik. Tüm ürkekliğiyle varoluşun sırrını yüklenmiş ormanda dolaşır. Her zaman tetiktedir, tehlike daha vücuda gelmeden sezer gibi her sese kulak kesilir. Sonra bir ok gibi fırlar dere tepe dört nala koşar. Yıldırımdan hızlı, rüzgârdan çevik latif bacakları kaderin inci nizamını, intizamını taşır, sonsuz kudretin elinden çıktım diye insanın benliğine seslenir. Günlük hayatımızın basit eylemleri de kaderin izini taşır. Sabah uyanmamız, işe gitmemiz, sosyal ilişkiler kurmamız kaderimizin tecellisidir. Kaderin belirlediği yollarda seçimlerimizle yol alırız. İnsan ilişkilerinde kaderin izleri, dostluklar, aşklar ve aile bağları gibi birçok alanda kendini gösterir. Hayatımıza anlam katan bu karşılaşmalar, bizi şekillendirir. Her sabah güneşin belli bir saatte doğması ve batması, bizim belli bir saatte yatıp kalkmamız, her gün bize verilen hayat, belirli bir rotada gidip geldiğimiz yollar kaderin hayatımıza ince dokunuşlarıdır. Kader görünmez eliyle hayatımızı yönlendirir ve anlam katar.

Mesela, yoktan var edilişi en güzel kaderidir insanın. Büyümesi gelişimi bir düzen ve intizam dairesindedir ve kadere tâbidir. Doğar doğmaz annesinin göğsünden akan süt kaderin çizmesi kudretin yaratmasıdır. Konuşması kaderdir konuşmaması da kaderdir. Gelişimi kaderdir bazılarının gelişiminin geri olmadı da kaderdir ve o dahi bir düzene tâbidir.

Yaşadığımız hayat alelade bir hayat değildir. Nakkaş-ı Ezeli’nin her bir asrı bir model yaparak kudretinin mucizeleriyle süslendirilmiş taze alemlerin içinde nefes alıp veririz. Her bir günü bir satır gibi yaratarak hikmetiyle ziynetlendirdiği, süslediği, tazelediği varlıkları yazdığı bir alemde doğup ölürüz. Her şey O’ndan gelir ve her an O’na döner.

İnsana düşen basit aslında. Her gün her daima kainattaki kader cetveli üzerinde kudret kalemiyle yazılan Rabbani mektupları mütalaa etmek, tefekkür etmek, güzel bulmaktır. Her şeyin, her şeyimizin O’ndan geldiğini idrak etmektir.

Kâinatın kaderini, insanın hayatının yolunda gittiği zamanlarda, musibetler isabet etmediği zamanlarda kaderinin güzelliğini görmek, bu kaderi tefekkür etmek insana psikolojik sağlamlılık kazandırır. İnsanın buna sonsuz ihtiyacı vardır. Çünkü gün gelecek bir musibet insana isabet edecektir. Her şeyi her an kuşatan rahmet, düzen, intizamın güzelliği karşısına depremler, hastalıklar, ayrılıklar, ölümle çıkacaktır.

Bir de bakacağız ki aslanın pençeleri arasında bir geyik. Aslanın keskin dişleri arasında parçalanıyor o latif bacakları. Sorarız nerede burada merhamet?

Önümüzdeki sayı konuya “Aslanın Ağzındaki Geyik” yazısıyla devam edeceğim nasip olursa.