Ev mekanında anlamın sessiz çöküşü

EV MEKÂNINDA ANLAMIN SESSİZ ÇÖKÜŞÜ
EV MEKÂNINDA ANLAMIN SESSİZ ÇÖKÜŞÜ

Aileyi örtmesi gereken ev/konut mekânı özgürlük adı altında dışarıya açık bir hal almış, evdeki gizlilik aşikâr edilmiştir. Eşiğin içi ile dışı arasındaki fark kaybolmuş, odanın içi ile sokak aynı hizaya gelmiştir. Ev artık sadece anlamını değil mahremiyetini de kaybetmiş görünmektedir.

Toplumsal ilişkiler bir zaman sürecinde ve bir mekân düzleminde gerçekleşirler. Bu bağlamda zaman ve mekân varoluşun temel unsurları olarak karşımıza çıkmaktadır. İkiz kardeş gibi olan bu olgulardan zaman unsuru en eski çalışmalardan itibaren çokça irdelenmiş olmasına rağmen, mekân unsuruna pek dikkat çekilmemiştir. Oysa mekân kimlik ve kültür ile doğrudan ilişkilidir. Mekâna verilen önem insana verilen önemin bir işaretidir ve insanın mekâna yüklediği anlam da mensup olduğu inanç ve medeniyetin göstergesidir.

Mekânlar birer hafıza ve ruha sahip olup, bir yaşam tarzını gösterirler. Toplumsallığın temsil edildiği yerler olarak siyaset, inanç, iktisat, kültür, eğitim, hukuk vs. tüm alanlardaki değişim ve dönüşümlerin, uzlaşma ve çatışmaların izlerini üzerlerinde taşırlar. Ev mekânı da ailenin yaşam alanı olarak coğrafi, tarihi ve toplumsal bağlarla içe içedir. Bir sosyal gösterge olan ev mekânı, toplumsal yapıdaki değişimin en kolay izlenebileceği mekânlardandır.

  • Modern konutlar kimliğin belirleyicisi olmakta kifayetsizdirler.

Mimari yapıları (baraj, köprü, tünel, remi binalar vs.) sıralarsak insanla en çok ilişkili olanın ev olduğunu görürüz. Evi değerli kılan onun çadır, kargır, betonarme ya da ahşap olmasından ziyade bir elbise gibi aileyi örtmesidir. İnsanın mahremini koruması, ona özel bir mekân olarak hizmet etmesidir. Mahiyet itibariyle ev, insan bedeninden sonra müdahale dilebilir ikinci egemenlik alanıdır. Evlenmek aile olup bu mekâna yerleşmek demektir. Ev çekirdek aileden ziyade geniş aileyi çağrıştırır. Dolayısıyla evde genişlik esastır. Bu mekânda yemek pişmesi, yemeğin birlikte yenmesi, sohbet edilmesi oldukça önemlidir. Evlerin tabiat ile ilişkisinin bir yansıması olarak süslü bahçeleri olur. Evin tasarımında tutarsızlıklar ve kültürel krizlere yer yoktur. O hem fiziki bir barınak hem de derin anlamlar ihtiva eden özel alan, mahremiyet alanı, eğitim ve ibadet alanını içeren bir mekândır. Evin eşiğinin iç tarafında olmak ile dış tarafında olmak arasında bir nitelik ve davranış tarzı farkı vardır.

20. yüzyıl ile birlikte her şey gibi ev mekânı da değişime uğramış, modernite, postmodernite ve sanal dünyanın etkisinde üç büyük dönüşüm geçirmiştir. Modernite evlerin yerine konutları, apartman dairelerini geçirerek teknolojik anlamda standartları artırsa da evlerdeki sosyal anlamı çökertmiştir. Sermayenin hükmü altında gelişen modern anlayış için ünsiyet, erdem, felsefi derinlik gibi manevi değerler ikinci planda olup, maddi gerçeklik ön plandadır. Modern zamanlar kentlerin ön plana çıktığı, tüketim ve gösterişin önemsendiği zamanlardır. Modern kent kapitalist toplumsal ilişkilere sahiptir. Kentlerde değer para ile ölçülür. İnsan-insan ve insan-tabiat ilişkisinin yerini insan-nesne ve insan-teknoloji ilişkisi almıştır. Böylece mekân bir kimlik göstergesi olmaktan uzaklaşmış, insanın istediği gibi hükmedebileceği, kendisiyle dilediği gibi oynayabileceği bir nesne halini almıştır. Bu dönüşümden etkilenen evin şahsiyeti baskı altına alınmıştır. Ev yerini sermayenin imgesine göre inşa edilen konutlara terk etmiştir.

Konut; kültürel temelden yoksun, ailenin ihtiyaçlarını karşılayamayan, sosyal dayanışmayı harekete geçiremeyen, teknik kararların ürünüdür. Teknokratlar tarafından tasarlanmış ve evlerin yerini almak üzere piyasaya sürülmüş olan apartman daireleri aidiyet hissi oluşturmayı başaramamışlardır. Aidiyet hissedememek ortak değer üretememeye sebep olmuştur. Konut doğaya yabancı olup, kapitalist kent düzeni ile irtibatlıdır. Fiziki ya da teknolojik altyapısı güçlü olsa bile sosyomekansal duvarları çatlaklarla doludur. Konutlar, standart kalıplara sahip olarak alıcıya diretilirler. Buralarda çocukların oyun alanları bulunmaz, çekirdek aile söylemi ile yaşlılara neredeyse hiç yer yoktur. Komşularla ilişkiler göz ardı edilmiştir. Konutlarda insan gelişiminin temellerini oluşturan saygı, merhamet, muhabbet yerine resmiyet ön plandadır. Misafir ağırlamak zahmetlidir. Çocuklar çocuk gibi hareket edemez, bebekler içlerinden geldiği gibi ağlayamaz ve neredeyse hastalar bile çektikleri acıdan inleyemezler. İçlerinde mekânı terk etme eğilimi doğar. Çünkü apartman dairesi mahrem bir alan değildir, yarı genel yarı özel olarak tanımlanabilecek bir mekândır. Konutların en üst kategorisini oluşturan güvenlikli siteler ise adından da anlaşılacağı üzere güven duygusundaki zedelenmeyi işaret etmektedirler. Bu sitelerde tüm yaşam sitenin içinde kurgulanmıştır. Sitenin etrafını çeviren duvarlar site sakinlerini kentteki diğer yurttaşlardan korumayı amaçlamaktadır. Güvenlikli siteler küreselleşme çağına özgü barınaklar olup, özünde hapishanelerden pek farkları yoktur. Sitenin etrafı kameralarla çevrilidir. Kapıda bekçiler konumlandırılmış, misafirler kayıt altına alınmaktadır. Sitenin resmi bir yönetmeliği vardır ve tüm bunlar alanı ev olmaktan uzaklaştırmaktadır. Hülasa modern konutlar tüketime endeksli, kullanılıp satılan, üst üste istiflenmiş birer yaşam kutusunu andırmakta ve toplumsal yaşamla bütünleşme mekânı olma özelliği taşımamaktadırlar. Modern konutlar kimliğin belirleyicisi olmakta kifayetsizdirler. Kimliğin belirleyicisi çalışma mekânı olmaya doğru evirilmiştir. Ofisler konutlardan daha fazla aidiyet hissi oluşturmakta ve bireyin kimliğini şekillendirebilmektedir.

Postmodernite konutları tüketim ve gösteriş aracı yaparak onları kültürel mirastan iyice uzaklaştırmış ve ticari hayatın aracı haline getirmiştir. Medya üzerinden dayatılan Amerikan yaşam tarzı ve popüler kültür konutlardaki gösterişçiliğin artmasına yol açmıştır. Diğer taraftan postmodernitedeki karasızlık, parçalılık, belirsizlik, yüzeysellik ve anı yaşama eğilimi gibi psikolojik bunalımlar konutlara da yansımaktadır. Ev, modernite ile birlikte kimlik oluşturma yeteneğini yitirirken, postmodernite evin şahsiyetini zedelemiş, onu gösterişçi yaşam tarzının içine sürüklemiştir. Nihayet evin yerini alan konut da anlam yitimine uğrayarak sadece barınma ihtiyacını karşılayan gösterişli pansiyon misali bir yer haline gelmiştir.

Postmodern anlayışın teknoloji ile desteklenmesi şeffaf toplum ile sonuçlanmıştır. İnternet teknolojisinin gelişmesi, sanal dünyaların ön plana çıkması ve pandemi sürecindeki gelişmeler ile konutlar da geri plana itilerek sanal sohbet mekânları ön plana çıkarılmıştır. Ev ortamında aranması gereken sohbet olgusu sanal bir dünyada aranır olmuştur. Sanal ortamların doğruluktan uzak, biçimlendirilmiş hikâyeler sunması, sohbet olarak tanımlansa bile yapılanın patolojik bir iletişim olduğunu göstermektedir. İnternet oldukça rahat ve bir o kadar yapay bir ortam sunmaktadır. Bu dünyada dürüstlük, ahlaki ilkeler ya da sosyal normların bir karşılığı yoktur. Sanal dünya hem birey, hem aile hem de toplum için güven değil, başıboşluğun, kuralsızlık ve ilkesizliğin önünü açmıştır. Artık aileyi örtmesi gereken ev/konut mekânı özgürlük adı altında dışarıya açık bir hal almış, evdeki gizlilik aşikâr edilmiştir. Eşiğin içi ile dışı arasındaki fark kaybolmuş, odanın içi ile sokak aynı hizaya gelmiştir. Ev artık sadece anlamını değil mahremiyetini de kaybetmiş görünmektedir.

Günümüzün konutları ev olma sorumluluğunu taşıyabilecek konumda değillerdir. Her şeyden önce evin asli anlam kaynağı olan aile ortamını görmek oldukça zordur. Ailenin her bir ferdi telefon ya da bilgisayar başında sanal bir dünyanın içinde dolaşmakta ve hem evin içindeki hayata hem de dışardaki hayata yabancılaşmaktadır. Aile bireyleri bir arada ama yalnızdır. Bir anlamda bireylerin içine internet hayaleti girmiş ve onları kontrol altına almıştır. Bireyler artık kendi iradeleri ile ya da ailenin kolektif tercihleri ile değil içlerine nüfuz etmiş sanal âlemin muhayyilesi ile hareket etmektedirler.