Elif dedimse sen: Uğur Derman

Almıyor aklımız, almıyor kalbimiz, yazmıyor ellerimiz… Koca elli yıl Elif’i her gün her saat istisnasız Elif’i sevmek. Sadakat, muhabbet, aşk. Bu kelimeler bile tercümeye ihtiyaç duyuyor sanki. Olsun biz anlatalım, tam anlatmak diye bir şey olmasa da.
Uğur Derman 1935 Bandırma’da doğdu, ilk ve ortaokulu İstanbul’da bitirdi. Bandırma’da doğdu fakat İstanbul’da oldu diyebiliriz. Asıl macerası burada başlayacaktır. Her manevi macera burada başlamaz mı zaten? Bir törende Mehmet Akif’in İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitlerine şiirlerini okuyan Mahir İz, Uğur Derman’ı çok etkiler. Etkileyici bir hikâyenin ortasında Akif’in geçiyor olması hepimize güven verdi değil mi sayın okur… Uğur Derman da bu güveni ömür boyu verecektir Türkiye’ye
Mahir Hoca’nın Arap ve Fars edebiyatı birikiminden de. Etkilenen Derman’ın sanat yolculuğu ansızın başlamıştı aslında. Mahir hoca da farkındaydı Derman’ın. Büyük ustanın ilk halleri, ömür boyu yarenlik edeceği harfleri bilmiyordur henüz. Ülke büyük bir değişime maruz kalmıştı. Her şey yabancıydı, Uğur Derman da “Elif’i görsem mertek sanıyordum” diyerek latifeyle anlatır o günleri. Yazarak ve ezberleyerek, Osmanlı Türkçesini son derece iyi bir şekilde öğrenen Derman, daha sonra Üsküdar’ın meşhur hattatı Necmeddin Okyay ile tanışır ve öğrendiği bilgileri sanata dökmeye başlar.
Siyasi olarak çeşitli zorlukların bulunduğu bir dönemde, hat sanatı hakkında öğrenci yetiştiren Necmeddin Okyay, yeteneğini fark ettiği Uğur Derman’a özel bir ilgi gösterir. “Ben bu evlâdımın yetişmesini, virânede incir ağacı kendiliğinden nasıl biterse, ona benzetiyorum” der. Daha hat sanatının dışında diğer kitap sanatları hakkında da çeşitli şeyler öğrenir Derman. Necmeddin Okyay’la hoca-talebe değil, bir baba-oğul ilişkisi kurar âdeta.
Daha sonra hoca sayısı artacak buna mukabil de kabiliyetleri de artacaktır Derman’ın. Prof. Dr. Süheyl Ünver, Hattat Macid Ayral ve Halim Özyazıcı ile tanışır. Süheyl Ünver ile kurduğu ilişki, hem hoca talebe ilişkisi hem de dostluk ilişkisiydi. Farklı şehirlere gittiklerinde dahi birbirlerine mektupsuz bırakmazlar. Bu mektuplar tabii ki elif’lidir. Eskimez Türkçe kullanırlar. Sadakat her yerde ve her zamandadır çünkü.
İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü’ne Süheyl Bey’i sık sık görmeye giden Derman, Ünver’in asistanı Çiçek hanımla tanışır ve evlenir, bu evlilikten 3 çocuk babası olur. Öğrendiği Elif, sadece sanat hayatını değil mürüvvetini de şekillendirir. Çünkü bir kere “Elif” demişti.
Eczacılık bölümü mezunu olan Ünver, eczacı olsa da genellikle dükkanını kalfasına emanet eder, ruh mezuniyeti olan sanatla ilgilenir. “bu yeteneğimi Allah verdi” demeyi de hiçbir zaman unutmaz. Mimar Sinan ve Marmara Üniversitelerinde Türk Kitap Sanatları Tarihi dersleri verir. Ardından Mimar Sinan Üniversitesi’nden fahri profesörlük unvanı alır.
1976-1997 yılları arasında Türk Hat sanatını tanıtmak maksadıyla, resmi makamlarca sırasıyla; Kahire, Cide, Chicago, Bağdat, Kuveyt, İslamabad ve Tunus’a gönderilir. 500 civarı makalesi ve 30 kitabı bulunmaktadır. Unesco Yaşayan Kültür Hazinesi ödülüne layık görüldü ve İslam Ansiklopedisi’ne çok sayıda katkı sundu.
Ne demişti Uğur Derman hikâyenin başında, sessizce, bir gün göğe bakarak; Elif…