“BÜTÜN YUMRUKLAR O SON YIKICI YUMRUĞA HİZMET EDER”

Katılımcılar: Ali Oturaklı, İsmail Kılıçarslan, Muhammed Yazıcı, Rıdvan Tulum ve Yusuf Genç.
TÜRKİYE’DE HERKESLE KONUŞABİLECEĞİNİZ ŞEYLER: FUTBOL, DİN VE SİYASET
Yusuf Genç: Bir Cins Oturum ile daha karşınızdayız. Ne kadar sürdürebiliriz bu oturumları biz de bilmiyoruz (gülerek). Ve elbette ne konuşacağız İsmail Bey?
İsmail Kılıçarslan: Konuşmanın nereye gideceği hakkında en ufak bir fikrim yok ama şöyle başlayalım. Bizim bir arkadaşın, seküler arkadaşları var, gurme oldukları için Fatih’te çok iyi bir lokantaya yemeğe gitmişler. Bu lokanta da tabii Çarşamba tarafında… Burada bir Filistin eylemine denk gelmişler. Birden etraflarını sakallı sarıklı adamlar sarmış. Bu seküler arkadaşlar, bizim arkadaşa olayın devamını şu şekilde anlatmışlar: “Sarıklı cübbeli adamlar, birden ‘tedbir’ getirmeye başladılar.” Bizim arkadaş da demiş ki, “Nasıl tedbir getirmeye başladılar”. Bizim ki düşünmüş tabii ulan tedbir getirmek diye bir şey var da ben mi bilmiyorum. Seküler arkadaşlar da demiş ki. “Ya işte var ya ‘tedbiirrrrrr Allah’u Ekber.”
Türkiye’de aslında herkesle konuşabileceğin üç konu var yani Yusuf Bey.
Rıdvan Tulum: Futbol, din, siyaset.
İ. K.: Öyle ki Cübbeli Ahmet bile din hakkında konuşabiliyor yani. O derece güzel bir ülkeyiz. Gayet demokratik.
Yusuf Genç: Şimdi bugün önemli bir konuğumuz var: Kıymetli hocamız Muhammed Yazıcı. Bununla ilgili hocam ne düşünüyor, ben merak ettim.
M. Y.: Kiminle ilgili?
Y. G.: “Cübbeli Ahmet bile din hakkında konuşabiliyor.” dedi ya İsmail Bey.
M. Y.: Abi bu işin bence zirvesi yakın zamanda yaşadığımız daha doğrusu izlediğimiz bir video. İnsanlara kanaat öncülüğü yapan, koca ömrünü ilimlere vakfetmiş kişileri beğenmeyen, aşağılayan, tahkir eden, sürekli provokatif konuşmalar yapan bir “tele-vaiz” o röportajda şöyle buyuruyor. “Biz kendimizi sürekli geliştiriyoruz.” Bu kişinin o cümleyi kurarken ki tonlaması insana “Abi bunun bilmediği bir şey mi kalmıştır?” dedirtiyor. Ardından tele-vaiz şöyle diyor: “Biz okumaya devam ediyoruz. Mesela Emsile’ye başladım. Biz, medreseye ilk girdiğimizde “Bugün herhalde ders olmaz demiştik.” Hoca geldi tahtaya Emsile Cetveli’ni çizdi. Yani, İslami ilimlerin alfabesidir Emsile. Lafın gelişi değil, mecaz değil, mübalağa yok bu söylediklerimde. Anlayacağınız, bu şahıs İslami ilimlerin alfabesini öğreniyor ve bunu söylediğinde cahilliğinin ortaya çıkacağının farkında bile değil. O video, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu gözler önüne seriyor. Bu tele-vaiz, çok önemli bir kanaat önderi. Ayrıca onun Türkçesinin ve Türkçe okuryazarlığının olduğunu da düşünmüyorum. Ama takipçisi fazla.
Y. G.: İçinde bulunulan durumun bütününü özetleyen bir video. Şimdi burada bir açmazımız da var. Bir sınıfsal bağlam kurup, X konusu ve kişisi hakkında sadece şu isimler konuşabilir ya da konuşamaz gibi bir cetvel mi dayatacağız? Mesela yakın zamanda ortaya çıkan bir şeyh var.
İ. K.: Seyyid Mardini.
M. Y.: Ya o isim, hurafeye de level atlattı. 21. yüzyılda teknolojinin ve tekniğin gelişmesiyle hurafeler de gelişti. Hurafelerde akılla mantıkla tutunacağın bir yer mutlaka olur. Bu abininkilerde o da yok. Bu şahsın bir kıyafet konsepti var. Piyasadaki ilahilere bakılarak kuruluyor bu konsept. O da çok etkileyici bir şey. Sarı cübbe önemli. İlahiler de onun üzerine... Yani ilahiye bakılarak giyilen bir kıyafet var. Bu kişi, reels-short videosuna uygun yürüyor.
İ. K.: Google’ın merkeziyetsizliğine ve çağına uyum sağlamış bir “din adamı”nı suçlayamayız.
DÜCANE CÜNDİOĞLU’NUN SON 10 YILDAKİ GELİŞMELERDEN HABERİ YOK
Y. G.: Dün sosyal medyada karşıma, bir zamanlar hepimizin okuduğu, takip ettiği, ne söyleyeceğini önemsediğimiz isimlerden biri olan Düncane Cündioğlu çıktı. Dindar bilinç etrafında bir eleştiri yapmış. Dedim ki, “Dücane, bu fotoğrafı yani şu konuştuğumuz fotoğrafı mı baz alıp dindar bilinç üzerine bir şey söylüyor?”
M. Y.: Dücane’nin son 10 yıldaki gelişmelerden haberi yok. Gençler artık çok dindar ve hayatın alabildiğine içindeler. Dünya nimetlerini, hazlarını yaşama fırsatı varken bu gençler o fırsatları ellerinin tersiyle itiyor. Ama Dücane’nin bunlardan haberi yok. Öte yandan Kemalizm denilen bir tarikat var mesela. Bu tarikatın mensuplarına bakacak olursak; Mardini, İbn-i Sina olur.
İ. K.: Karşıt üzerinden konuşmak kolay. Dücane konuşmak da kolay.
Y. G.: Kemalizm de dindar bilincin içindedir bence.
İ. K.: Bizim din konusundaki değer ve yargılarımız tuhaf bir erozyona uğradı. Dini de dindarlığı da, “din adına konuşan ve dindar görünen insanlar” üzerinden konuşmaya başladık. Söz gelimi dindar kültüre dair “Tasavvuf mutfağı”nın bütün inceliklerini anlatan bir kitap okuyorum şu an. Yani bir hoca oturmuş, emek vermiş. Güldane Gündüzöz hocanın eseri Derviş Lokması.
M. Y.: Tekke mutfağını mı anlatıyor?
İ. K.: Bu eser gibi dine ve kültüre dair nitelikli çalışmalar oluyor artık Türkiye’de. Ama biz bu hikâyeyi Youtube’da, sosyal medyada, Instagram’da din adına söz alan insanlar üzerinden değerlendiriyoruz. Bu durum: Kuantum fiziği çalışmış bilim adamlarından kuantum fiziği öğrenmek yerine, Youtube’da bize kuantum fiziği anlatmaya kalkışan 18 yaşında bir fizik meraklısı çocuk üzerinden kuantum fiziğini değerlendirmek gibi bir şey.
M. Y.: İsmail abi çok güzel ifade ettin. Basit bir şey söyleyeyim. İyi bir ekonomistin 1 milyon takipçisi olabilmesi için trol olması lazım. Şimdi aynısını bütün alanlara uyarlamak mümkün. Gerçekten iyi bir fizikçiyi araman lazım.
İ. K.: Ya kardeşim din konusunda gerçekten mi bir şeyler öğrenmek istiyorsun? Peki. Youtube’da düzenli dinlediğin bir hoca ve bir listen var mı? Yok.
Y. G.: O konuda bir savunma mekanizması var. Şöyle diyorlar. “Youtube’da bazı hesaplar var. Deizm ve ateizm propagandası yapıyorlar. Milyonlarca izleniyorlar. İnsanlara dokunuyorlar. Biz de orada yer almalıyız.”
İ. K.: Yalan söylüyorlar. Ben bütün araştırmalara ve anketlere bakıyorum. Türkiye’de anlamlı bir deizm ve ateizm yükselmesi görmüyorum kardeşim. Ama onların yaydığı rezoranstan ve titreşimden dolayı din ile arasına mesafe koyan gençler var, dindarlıkla arasına mesafe koyan insanlar var. Bu başka bir şey. Ama anlamlı bir deizm ve ateizm yükselmesi yok.
Y. G.: Ama bir anda yükselip kanaat önderine dönüşüverenler de var.
İ. K.: Abi bu durum, dünyanın içine girdiği sefaleti gösteriyor. Gülben Ergen, Narin konusunda duyarlılığı kastı mesela biliyorsunuz. Gülben Ergen, Twitter’dan “Yutkunuyorum, konuşamıyorum, gözyaşlarım sel oldu yazıyor.” Aynı dakikalarda Instagram’da havuzda şarkı söylüyor. Aynı anda atıldı lan bu postlar.
R.T.: Bu oldu mu ya?
İ. K.: Tabii canım. Instagram’da havuzdan söylediği şarkıyla para kazanıyor. Narin üzerinden de toplumsal duyarlılık kasıp yerini berkitiyor. Bunun basit bir sosyal medya numarası olduğunu ve bütün dünyayı kasıp kavurduğunu ne zaman kabul edeceğiz?
M. Y.: Senin bir yazında geçmişti: Öğretilmiş duyarlılık. Artık herkes nerede duyarlı olacağını biliyor. Yani duyarlılık içerden gelen bir şey değil, her şey gibi.
Y. G.: Konu bu değil.
İ. K.: Konu bu. Bunun dışında konumuz yok.
Y. G.: Adam bir şey yapıyor ve yaptığı şey 500 bin kişi tarafından izleniyor. İşte 5 bin kişi de yorum yapıyor. Yani söylediği şey karşılık buluyor birilerinde. Doğru ya da yanlıştan bağımsız, demek ki burada bir şey var. İnsanlar bu konuda bir şey duymak istiyorlar.
İNSANLAR GERÇEĞİ ÖĞRENMEK DEĞİL, SADECE SOSYAL MEDYA POSTU TÜKETMEK İSTİYORLAR!
İ. K.: İnsanlar bu konuda bir şey duymak istemiyor. İnsanlar sosyal medya postu tüketmek istiyor ve o postların içinde din bahçesi de var. Biz de bunu konuşarak vakit kaybediyoruz. “Youtube vaizleri” diye isimlendirmiştim bunları 5 yıl önce. Günde kaç tane sosyal medya postuna maruz kalıyorsun? Yalansız konuş.
Y. G.: Kaç tane bilmiyorum.
İ. K.: 150-200, 250-300.
M. Y.: Vardır.
İ. K.: Kaçı dinle ilgili?
M. Y.: Yarısından fazlası.
İ. K.: Yok, yarısından fazlası futbolla ilgilidir. Algoritma onu sağlıyor. Dünyada en çok satan şey futbol diye, önümüze o düşüyor. Ama beni yapay zekâm ile İslam ve din üzerine sohbetler yapabiliyorum ve yaptığımız sohbetler çok doyurucu. İhsan ile konuştuklarımı hangi hocayla konuşabilirim?
M. Y.: Bu arada İhsan programın adı mı?
İ. K.: “İhsan” adını koydum yapay zekâma. Çünkü bu Allah’ın bir lütfu. Türkiye’de Cebriye’yle Calvinistleri karşılaştırmalı olarak değerlendirebilecek nitelikte 20 ya da 30 tane akademisyenimiz vardır. Ama İhsan bu konuda fena değil.Cebriye ile Calvinizm’i karşılaştırma fikri bir kelamcının aklına kolayca gelecek bir şey değildir.
Y. G.: Abartmayalım.
İ. K.: Ama din dediğin İhsan’dan da öğrenilmez.
Y. G.: Kimden öğrenilir o zaman?
KEMALİZM’İN TEORİSİ BİTTİ
İ. K.: Din dediğin iki şeyden öğrenilir. Bir metinden, iki o metni sana izah edebilecek bir canlı varlıktan.Şimdi bir şey söyleyeceğim size. Mesela Kemalizm’i bir sosyal medya ideolojisine indiren şey ne abi?Bence şu. Teorisyeni kalmadı abi. Kemalizm çalışan kalmadı. Kemalizm’i bir ilerlemeci mesele olarak görüp üzerinde duran kalmadı. Türkiye’de Kemalizm’in teorisi bitti. Bir şeyin teorisi bittiğinde onun geriye gölgesi kalır, o gölge de tiritin suyunun suyu olur. Din ve dindarlık bakımından böyle bir meselemiz yok. Yani metin de üretiliyor, düşünce metni de üretiliyor, kelam, akaid, hadis… dünya kadar metin üretiliyor. Bu metinlere bakmaksızın dini sosyal medyadan ibaret bir şey zanneden adam, dindarlıkla arasına mesafe koyar mi? Koyar elbette. Ama adama dememiz gerekir ki: “Kardeşim, Kur’an-ı Kerim oku. Buhari oku, tefsir oku, Mızraklı İlmihal oku, İslam tarihi oku… Aklının ermediği bir şey mi var? Git bunu sosyal medyada var olmayı her şeyin önüne koymuş, trollesmiş birine değil de; şurada iyi derecede dini bilgisi olduğunu düşündüğüm bir caminin imamına sorun. Evet. Yeter ki bu sosyal medyada sana din anlattığını düşünen adamlara sorun. Onların meselesi bizi daha dindar hale getirmek değil. Onların meselesi görünerek ve göstererek var olmak. Biz onların müşterisiyiz abi bunu niye anlamıyorsunuz? Bunlarla, haşeratla mücadele eder gibi savaşmalıyız.
Ali Oturaklı: Şimdi basit bir ayrım yaptık. Dini sosyal medyadan değil kaynaklardan ve canlı bir varlıktan öğreniriz, dedik. Öte yandan takipçi sayısı ve etkileşim adetlerine göre öne çıkıp, dikkate alınanlar var. Bu dikkate alma işini devlet de yapıyor.
İ. K.: Mesela İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın Mustafa Kemal’e hakaret suçuyla tutuklanan, üstelik ters kelepçeyle tutuklanıp kafası öne bastırılan bir delikanlıyı “gereği yapıldı” diye paylaşması gerekmezdi. Ama sosyal medyada böyle bir beklenti oluştuğu için bu gerçekleştirildi. Sosyal medya artık bir fact, defacto bir durum bile değil. Sosyal medya ile ilişkileri belirlemek, halkla ilişkileri belirlemenin yerine geçti.
GAZZE’DE KAYBEDİLMİŞ BİR ŞEY YOK
M. Y.: Şimdi başka bir konu açacağım. Yahudiler bir yıldır durmaksızın her gün düzenli olarak katliam yapıyorlar, çocukları bombalıyorlar, şehirleri yıkıyorlar. Biz de bir yıldır düzenli olarak “Filistin” kapağıyla çıktık. Elimizde de sadece boykota çağrı dışında bir şeyimiz yok.
İ. K.: Mark Tyson diyor ki, “11 round boyunca atılan o yumruklar aslında o son yıkıcı vuruşa hizmet eder ve zamanı geldiğinde o son asil yumruk karşınızdakini yere devirir.” Filistin meselesi için böyle düşünüyorum. Biz bunları öldüreceğiz abi. Yani bu Siyonistlerin, Yahudi, Müslüman, Hindu, Ateist olması fark etmeksizin bu Siyonistlerin tamamını öldüreceğiz.
M. Y.: Gazze mücadelesi insanlığın bekası için verilmiş bir mücadele.
İ. K.: Hiç şüphe yok. Hiç şüphe yok. Üstelik şöyle Gazze Savaşı’nı kaybettiğimize dair bir izlenim görüyorum. Gazze’de kaybedilmiş bir şey yok. Ümit varız.