Hidiv Kasrı’nın mimari ve kültürel yolculuğu: Boğaz’da bir Art Nouveau mirası

1907 yılında Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın isteğiyle inşa edilen ve İtalyan mimar Delfo Seminati tarafından tasarlanan Hidiv Kasrı, İstanbul’un Beykoz ilçesinde yer alıyor. Dönemin mimari eğilimlerini yansıtan Art Nouveau üslubundaki kasır, Boğaz’a hâkim konumu, kule formu, vitray süslemeleri, anıtsal çeşmesi ve Toscana villalarını çağrıştıran yapısıyla dikkat çekiyor. Yaklaşık 1.000 metrekarelik kapalı alanı ve 270 dönümlük koruluk arazisi bulunan yapı, ilk olarak Abbas Hilmi Paşa’nın konutu olarak tasarlanıyor. Zamanla farklı işlevlerde kullanılıyor ve 20. yüzyılın ikinci yarısında uğradığı tahribatın ardından 1980’lerde kapsamlı bir restorasyondan geçiriliyor.
Bugünkü yazımıza konu olan Hidiv Kasrı, İstanbul’un Beykoz ilçesindeki Çubuklu sırtlarında, geniş bir koru içerisinde yer alıyor ve 1907 yılında Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa tarafından, İtalyan mimar Delfo Seminati’ye inşa ettiriliyor. “Çubuklu Sarayı” ya da “Çubuklu Kasrı” olarak da bilinen yapı, yaklaşık 1.000 metrekarelik bir alan üzerine yerleşiyor ve çevresini 270 dönümlük bahçelik bir arazi çevreliyor. Yapının kökeni ise, 1866’da Sultan Abdülaziz’den egemenlik hakkı alan ve ilk “hidiv” unvanını taşıyan İsmail Paşa’ya dayanıyor. Emirgan Korusu kıyısında saray ve köşkler yaptıran İsmail Paşa’nın1892’de hayatını kaybetmesinin ardından, yerine oğlu Abbas Hilmi Paşa geçiyor. 1903 yılında Çubuklu kıyısındaki iki ahşap yalıyı satın alan Abbas Hilmi Paşa, bir süre bu bölgede ikamet ediyor; ardından araziyi ağaçlandırarak bu görkemli kasrın inşasını başlatıyor. Kasır, dönemingözde akımı olan Art Nouveau tarzında tasarlanıyor ve Toscana villalarını andıran bir mimari görünümle inşa ediliyor.

Yapının mermer teraslarla çevrili ana kütlesine, İstanbul Boğazı’na hâkim konumdayüksek bir kule yerleştiriliyor. Bu kuleye hem merdivenle hem de buharla çalışan bir asansörle çıkılabiliyor; kule, balkonlu bir orta kata ve üstü açık bir terasa sahip bulunuyor. Tepe noktası ise Boğaz’ın geniş bir bölümünü gören etkileyici bir panorama sunuyor. L harfi formunda planlanan yapı, güney ve doğu yönlerine uzanan iki kanadın, çeyrek daire biçimindeki merkezi bir bölümle birleşmesiyle oluşuyor. Bodrum üzerine üç katlı olarak inşa edilen yapının zemin katında geniş salonlar,birinci katında iki büyük yatak odası ile iç tuvalet ve banyolar, ikinci katında ise daha alçak tavanlı hizmetli odaları yer alıyor. Zemin kattaki salonlarda lambriler, vitrayla kaplı tavanlar ve şömineler dikkat çekiyor. Güney cephesindeki ana girişten ulaşılan orta holde, merkezde konumlanan anıtsal mermer çeşme,yapı içi dolaşımın odak noktasını oluşturuyor. Bu anıtsal çeşmeyi,iç mekândaki diğer çeşme ve havuzlar takip ediyor. Salonlar arasındaki geçişler, bu havuzun çevresinde dairesel bir dolaşım oluşturuyor; bu düzen yalnızca giriş holünde kesintiye uğruyor. Yapının iç mekân kurgusu, mermer sütunlar, dairesel galeri, geçitler ve farklı düzlemlere yayılan odalarıyla zengin bir planlama anlayışı yansıtıyor. Kasrın arkasındaki koruluk alanda yer alan yürüyüş yolları, günümüzde spor ve yürüyüş yapanlar tarafından aktif biçimde kullanılıyor.

Ayrıca yapı çevresindeki peyzaj alanı, İstanbul’un en büyük gül bahçelerinden birine ev sahipliği yapıyor. Büklümlü yolları ve manzaralı yürüyüş rotaları ise geçmişte olduğu gibi günümüzde de İstanbul kent yaşamında özel bir yer tutuyor. Abbas Hilmi Paşa, 1930’lu yıllarda İsviçre’ye yerleşiyor ve ailesi kasırda 1937 yılına kadar yaşamaya devam ediyor. Bu tarihten sonra yapı ve arazisi İstanbul Belediyesi tarafından satın alınarak kamulaştırılıyor; 1937 ile 1983 yılları arasında ise büyük ölçüde âtıl durumda kalıyor. Bu süreçte kasır zaman zaman film çekimleri için kiralanıyor; ancak bu kullanımlar sonucunda cephe taşları sökülüyor, vitraylar zarar görüyor, bahçesi dikenliklerle çevriliyor ve yapı ciddi biçimde tahrip oluyor.
Yapı, 1983 yılında oldukça harap bir durumda iken Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından teslim alınıyor ve yaklaşık 18 ay süren kapsamlı bir restorasyonla yeniden işlev kazanıyor. Restorasyon süreci, Çelik Gülersoy’un öncülüğünde, Restoratör Mimar Hasan Karabey ve Mimar Serdar Haybat’ın ekipleri tarafından yürütülüyor. Gülersoy, İtalyan mimar Seminati’nin Art Nouveau üslubuna sadık kalmayı bir “sanat borcu”olarak tanımlıyor ve restorasyonu bu hassasiyetle yürütüyor. Yurt dışından kaynak temin edilerek, özgün tasarımların korunmasına özel bir özen gösteriliyor.

1983 ile 1984 yılları arasında yürütülen kapsamlı restorasyon sürecinde, yapının tüm katlarında özgün mimari üsluba bağlı kalınarak çeşitli müdahaleler gerçekleştiriliyor. Kulelerin çelik iskeleti güçlendiriliyor, mevcut çatlaklar onarılıyor, su yalıtımı ve çatı kaplamaları yenileniyor; ayrıca kuleye ait asansör ve süsleme detayları da aslına uygun biçimde restore ediliyor. Üst katta yer alan personel odaları ve mutfaklar onarılıyor, bu kata yeni banyolar eklenerek işlevselliği artırılıyor. Yatak katında balkonlara yalıtım uygulanıyor;zemin döşemeleri yenileniyor, duvarlar orijinal dönemi yansıtan kumaşlarla kaplanıyor ve tüm mobilyalar, dönemin karakterine uygun biçimde yeniden tasarlanıyor. Giriş katında bulunan vitray tavanlar, aynalar, şömine, mermer yüzeyler,sütunlar, duvar kaplamaları ve aydınlatma elemanları özenle onarılıyor; bu katın tarihî dokusu titizlikle korunuyor. Bodrum katı, modern kullanım ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde mutfak, çamaşırhane ve teknik alanlarla yeniden düzenleniyor. Bahçe düzenlemesinde teraslara mermer kaplamalar uygulanıyor, iç bahçeye gül dikimleri yapılıyor ve genel aydınlatma için ferforje fenerler tercih ediliyor. Bu bütüncül müdahaleler sonucunda yapı, hem tarihî estetiğini koruyarak hem de çağdaş ihtiyaçlara uygun biçimde yeniden işlev kazanıyor.

Restorasyonun ardından yapı, 1930’ların zarif atmosferini yansıtan bir görünüme kavuşuyor ve 1984 yazında, Başbakan Turgut Özal ile Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ’un katılımıyla resmî açılışı gerçekleştiriliyor. Bu dönemde Hidiv Kasrı, Orient Express gibi uluslararası etkinliklere ev sahipliği yapıyor; ayrıca “Club of the Clubs” tarafından da tercih ediliyor. Ancak bu nitelikli koruma çalışması, yurt dışında ilgi görmesine rağmen yerel basında yeterince yer bulamıyor. Kısa bir süre otel olarak hizmet veren kasır, 1994 ile 1996 yılları arasında ikinci bir restorasyon sürecinden geçiyor ve sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki Beltur A.Ş. tarafından işletilmeye başlanıyor. İç mekân döşemeleri, Art Nouveau üslubuna uygun biçimde yeniden düzenleniyor ve yapı, hem estetik hem de işlevsel açıdan yeniden canlandırılıyor. Günümüzde Hidiv Kasrı, herkesin ziyaretine açık, çok amaçlı bir kamusal mekân olarak hizmet veriyor.


















